Resmi adı Şeker Camii, halk dilindeki adı Çarşı Camii... Çarşı Camii'nin yapımına 1953'te başlanmış, 1955'te açılışı yapılmış. Üzerindeki tabelada 22.7.1955 tarihi veriliyor.
Önce caminin alınlığına Baha Tekand Camii ifadesi yazdırılmış. Sonra insanlar bunu kabul etmemişler. O günlerde Celal Bayar Alpullu'yu ziyarete gelecekmiş. Cami cemaati bu konuyu Celal Bayar'a aktaracaklarını ve bu tabelanın kaldırılmasını isteyeceklerini konuşuyorlarmış. Söylentileri duyan fabrika müdürü Dündar Tekand önalmış, o gece saat 12:00'de caminin önüne iskele kurdurarak tabelayı kaldırtmış, onun yerine Şeker Camii tabelasını astırmış. Böylece insanların şikayetine meydan vermemiş. Cami cemaati bu değişikliğe memnun olmuş.
Yaptıran Kurum
Genelde konuşurken "fabrika yaptırdı" deriz ama tam öyle değil. Camiyi "Şeker Sanayi Mensupları Hayır ve Eğitim Müesseseleri Kurma Derneği" yaptırmış. Bu amaçla yöneticilerden, işçilerden ve esnaftan para toplamışlar.
İnşa Eden Ustası
Şeker Camiini Edirne’li Mehmet Usta diye biri yapmış. Kendisinden kimi zaman "kalfa", kimi zaman "usta" diye söz ediliyor. Kısa boylu, tıknaz birisi imiş.
Caminin Özellikleri
Altı dönümlük yeşil bir bahçe içinde... Başlangıçta çam ve dut ağaçları dikili olan bahçesi daha büyük imiş ama sonra küçültülmüş... Caminin 3,5 metre temeli varmış, çok demir ve beton kullanmışlar.
Maliyeti
Cami 500 bin liraya mal olmuş. Cami yapılırken fabrika çalışanların maaşından 2,5 TL kesilmiş. Bazı kişiler ve esnaftan 100, 150 TL verenler olmuş. Bütün fabrika çalışanları caminin yapımına katkı sağlamışlar.
Adnan Menderes Camileri
O yıllarda köylere yeni camilerin yapıldığını görüyoruz. Sinanlı Camii 1955, Düğüncülü camii 1955, Pancarköy Camii 1956... 1950 seçimleri sonrasında halkın camilerini yeniden ayağa kaldırdıkları anlaşılıyor. Ve Alpullu da bu kervana katılıyor. 1950'den sonra yeni yapılan camileri araştırmak gerekiyor. Serbesti ve hürriyet insanların mabetlerini ayağa kaldırmalarına ve ibadet etmek için camilere koşmalarına neden oluyor. 19 Mayıs 1957'de Adnan Menderes'in Kayseri'de yaptığı bir konuşmadan da anlıyoruz. İktidarda oldukları 7 yıl içinde 15 bin yeni cami yapıldığını ve başta Süleymaniye olmak üzere 86 tarihi caminin onarıldığını belirtiyor. Demek ki önceki dönemde büyük bir baskı ve engellenme olmuş.
Mimarisi
Kare formda kesme taştan inşa edilmiş. Son cemaat yeri üç küçük kubbeli ve üç bölümlü olup revaklar arasında yuvarlak kemerler kullanılmış. Üst bölümünde sekizgen kasnak üzerine kubbe oturtulmuş. Kitabe yerine son cemaat yerine Besmele yazılmış ve hemen altında "Şeker Camii-1955" yazısı var. Dışarıdan incelendiğinde dört bir tarafında bulunan burçların hemen arkasında basamaklı pandantiflerle yükselen bir düzenlemeye sahip. Minare, camiye bitişik, kare formda ve tek şerefeli. Petek bölümünde bilezik silmesi var. Minareye giriş dışarıdan,
kubbe kasnağında ve cephelerde çok sayıda ışık pencerelerine yer verilmiştir. Pencereler cephede bulunan yuvarlak kemerler içinde yer almaktadır. Ortada yuvarlak kemerli pencere iki yanda dairevi pencere ve hemen altta 5 adet yuvarlak kemerli pencere yer almaktadır. Caminin iki yanında ve mihrabın iki yanında dikdörtgen formda uzun ve dar silmeli pencerelere yer verilmiş ve pencerelerin üst kısımları yuvarlak kemerli ve kör olarak kullanılmıştır. Pencerelerin orijinal doğraması meşe iken son yapılan değişiklikle alüminyuma dönüştürülmüş
Beşiktaş Ortaköy Camii'nin minare kaidesine bir yazı yazmışlar: "Bu caminin tipik bir örneği Alpullu Şeker Camii'ne yapılmıştır" diye... Fabrika çalışanlarından biri bahsetti. Ortaköy Camii'nin resmini çay tablolarına basmışlar ve Alpullu yazısı o çay tablolarında dahi gözüküyormuş, bir zamanlar.
Kültür Varlığı Olarak Tanınması
Cami, Alpullu’nun kültür varlığı olarak tanınmış mı, bilmiyorum. Fakat bu güne kadar bu konuda bir şey duymadım. 2020 yılı itibariyle üzerinden 75 yıl geçmiş olacak. Alpullu Şeker Camii mimari özelliği, tarihi taş yapı olması, estetik görünümü nedeniyle kültür varlığı olarak tanınmak zorunda. Koruma Kurullarının bu konuda harekete geçmesi gerekiyor. Şeker Cami anıt eser niteliğindedir. Kullanım durumu, konumu, fonksiyonu, ziyaretçi yoğunluğu, tarihi ve sanatsal özellikleri de dikkate alınarak Bakanlıkça belirlenen taşınmaz kültür varlığı olarak tanımlanan anıt eser özelliklerine tam olarak uygundur. Şeker Camii için "anıt eser kurulu" oluşturularak gerekli çalışmalara başlanması gerekiyor.
İç Donanımı
Kadınlar mahfili, girişin hemen üstünde yer alıp ahşaptan korkuluklara sahiptir. Son yapılan değişiklikle korkuluklar yenilenmiştir. Caminin iç beden duvarlarında İznik çinilerine ver verilmiştir. Son cemaat yerine giriş yerinin üst bölümde caminin inşa tarihi ve "Bismillahirahmanirrahim" yer aldığı bir kitabe yer almaktadır. Kalem işi ve çinilerde kullanılan hakim renk mavi ve mercan kırmızısıdır. Caminin giriş kapısı orjinaldir. Halı ve kilimler yenidir. Caminin üst örtü biçiminde kullanılan kurşunları değiştirilmiştir. Cami bahçesinde bulunun şadırvan camiyle tam bir tezat içindedir. Cami Şeker Fabrikası Kompleksinin merkezi ısıtma sistemi ile ısıtılmaktadır, içeride kullanılan ısıtma birimleri orjinaldir.
Mihrabı
Mihrabı ahşaptan yapılmış. Küçüklüğümde onu hep mermer olarak görmüş öyle algılamışımdır. Duyunca şaşırdım. Eski mermer deseni çok daha sahiciydi. Şimdikini yeşil, kırmızı ve siyah-beyaz olarak boyamışlar. Sanatçı, mermer havası vermek istemiş ama bence yapamamış. Alacalı-bulacalı güzel durmuyor. Tek bir renk olmalı ve beyaz mermeri yansıtmalı. Damar süslemesinde abartıya kaçmak doğru değil. O zaman sahicilik ortadan kalkıyor. Birileri mermer damarları ille de gözünün içine girsin istiyor olabilir. Estetik, sanat ve incelik ruh işidir...
Aslan Göğsü
Şeker Camii'nin içinde arka güney bölümünde “aslan göğsü” denilen bölümde minare ile cami arasına su sızdığı için içeriye rutubet vurmuştu. Kadri Özçetin ağabey hiçbir ücret talep etmeden oradaki grafik desenleri orijinal boyasına uygun olarak onarmış. Edirne Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden öğrenciler gelmişler, onlara "aynısını yapın" demiş yapamamışlar. Sanat tarihinde "aslan göğsü" denilen bölüme pandantif (pendentive) deniyor ve şu şekilde tanımlanıyor: İki komşu duvarın yarım yayı ile üstteki çemberin çeyrek yayından oluşan köşe alandaki üçgen kısım.
Kadri ağabey ayrıca Caminin krokisini ve planın çizmiş, caminin son cemaat yerindeki cami girişine çerçeveleterek asmış. Böyle bir uygulama çok az camide vardır ve Şeker Camii için güzel bir örnek oluşturuyor.
Sakalı Şerif
Çocukluk yıllarında ramazan ayında teravihe gider üst kattaki mahvilde namazımızı eda ederdik. Kadir gecesinde Sakal-ı Şerif töreni yapılırdı. Allahü Ekber, Allahü Ekber sesleriyle cami inlerdi. Yüksek bir sehpa üzerine yerleştirilen küçük bir sanduka içinde 40 beze sarılmış olan cam muhafaza ortaya çıkarılırdı. Sonra insanlar sıraya girerler ve salavatlar getirerek önünden geçerler, Sakal-ı Şerif-i görmeye çalışırlardı. Bu tören bir saatten fazla sürerdi. Cam muhafazanın içine, V harfi şeklinde yerleştirilmiş iki kıl vardı. Olayı daha dünmüş gibi canlı olarak hatırlıyorum.
Konu açıldı, Sakal-ı Şerif'ten söz ettik. Derken Kenan Gündüz Ağabey "artık yok" dedi. Niçin diye sordum. "Kayboldu" dedi. "15 yıl oldu ki, artık Sakal-ı Şerifimiz yok"... Olayı anlatmasını rica ettim: " O Sakalı-ı Şerifi bize bir kadın hediye etmiş. O kadının kim olduğunu bilmiyoruz. Küçük bir cam fanus içinde iki kıl vardı. Cep saati büyüklüğündeydi. Arka tarafı gümüştü ön, taraında iki sakal kılı vardı. Sakalı Şerif'in korunduğu kasa anahtarı eskiden fabrika müdürlüğünün kasasında saklanırdı. Zamanı geldiğinde imam fabrika müdürlüğüne gider anahtarı alır ve camiye getirip kasayı açardı. Sonra tören bitince yine fabrikanın kasasına konurdu. İki binli yıllardan sonra sistemi değiştirdiler. Anahtarı fabrika müdürlüğünün kasasına götürmekten vaz geçtiler. Anahtar, Diyanete geçti, Diyanet korudu... Hani, sözün gelişi Diyanet diyorum. Müftülük mü, yoksa İmamlar mı koruyordu bilmiyorum. Yılını hatırlamıyorum... 2002, 2003 yıllarında kayboldu. Kadir gecesinde tören yapıyoruz, Allahü Ekber, Allahü Ekber kutuyu açıyoruz... Aaa içi boş... Herkes şaşkınlık içinde... Hiç bir şey olmadı... Tahkikat bile açılmadı..."
İlginç ve o ölçüde de garip... Cemaatten bir kaç yaşlı kişiye bu olayı sordum. Konuşmak istemediler. "Biz olayı Allah'a havale ettik, O Aliyyül Hakîm'dir" dediler. Hımm... "En iyi Bilen, en iyi Hâkim..."
Şadırvanı
Abdest alma yerleri önceleri caminin önünde ve giriş merdivenlerinin iki tarafında idi. Sonra kışın soğuk oluyor diye arka cemaat yerine taşındı. Cami küçülünce bu kez caminin dışına kapalı şadırvan yapılmasına karar verildi."Temmuz-Ağustoos 1992'de bahçedeki şadırvan yapıldı. Şadırvanın çubuk demirlerini Fırıncı Hüseyin Cumali bey temin etti. Çimento ve diğer malzemeleri Belediye ve Fabrika tarafından sağlandı Sullar bir nedenle kesildiği zaman insanlar abdest alamamazlık etmesinler diye yanına bir de küçük bir su deposu yapıldı Şadırvanın mimari planı, tasarımı yoktu. Bir usta geldi yaptı [K. Özçetin].
Isınması
Bizim zamanımızda cami fabrikadan gelen sıcak su buharıyla ısıtılıyordu ve müezzin mahfilinin hemen önünde büyükçe bir ısıtma dolabı veya buhar devri daim mekanizması vardı. Sonra bu dolap oradan kaldırıldı. Kenan Ağabey'den öğrendiğime göre ısıtma dolabı su akıtmaya başlamış. Bunun üzerine iptal edilmiş. Bu ısıtma dolabının türbinini gavurlar yapmış. Bizim imalatımız değilmiş. Alt tarafından vasistas adı verilen kepenekli gözleri vardı. Klima cihazlarının kapakları gibi yukarıya veya aşağıya doğru döndürülürdü ve böylece ısı istenilen yöne doğru yönlendiriliyordu. Kenan Ağabel vasistaslarını hep aşağıya doğru çevirirmiş ki halılar ısınsın ve ısı aşağıdan yukarıya doğru gitsin diye. Dolaba fabrikadan buhar geliyor ve içinde kuru sıcak havaya dönüşüyormuş. Böylesine ilginç bir cihaz. Gavur icâdı diyelim... Diyelim ama, gençlerimizi de Türk icâdı yapmaları için teşvikten geri kalmayalım. Cami kaloriferinin aynısı fabrika içinde türibin dairesinde de varmış. Buzdolabı sistemiyle çalışıyormuş.
Kürsüsü
Caminin vaaz kürsüsü ağaç mahvillerin yapıldığı yıl değiştirilmiş. Yenisi de güzel ama... Doğrusu ben eskisinin kalmasını isterdim. Çünkü eski halinde "konsept bütünlüğü" vardı. Yani Mihrabın tasarımı ile kürsünün tasarımı aynı modeldi ve bir bütünlük oluşturuyordu. Yani bir tür takım elbise gibi... Şimdi üstte kahverengi ceket, altta siyah pantolon olmuş. "Bunlar önemli değil, önemli olan huşu ile ibadeti yapmaktır" diye insanın aklına geliyor ama... Bir de mimari var, estetik var, Allah'ın cemal sıfatı var, eğitim görmüş münevver müslüman olmak var... Hatırlıyorum. Eskiden cemaat büyükleri caminin ön ve yan duvarlarına hiç bir şey astırmazlardı. Caminin o ilk yapılış tasarımına toz dahi kondurmak istemezlerdi. Yıllar içinde camiye çok karışan oldu. Kimi bilgili, kimi bilgisiz, kimi görgüsüz, kimi kaba... Kimisi hacdan bir pano getirdi onu asmak istedi, kimi saat... Saatin üzerinde, Kuran'dan bir ifade olan Lâ Tahzen yazsa ne olur, yazmasa... Ve sonra La tahzen ifadesi ne zamandan beri "bayraklaştırılmaya" başlandı. Ne hat sanatımızda, ne de cami süslememizde bu ifade yok... Kuran'ın bu ifadesine özel bir anlam mı yükleniyor?
Yan Mahvilleri
Yan taraftaki ağaç mahivillerin ne zaman yapıldığını merak ediyordum. Fabrika Müdürü İsmet Girgeç zamanında 2008-2010 yılları arasında yapılmış. Fabrika buraya ağaç mahvil yaptırmaya karar verince Hayrobolu'dan bir hayır sever bu işin maliyetini üstlenmiş. Kim olduğu bilinmiyor, adını saklamış. İnsanlar Allah razı olsun diyorlar. Gerçekten de "hayrı-bol'lu" imiş... Hayrı-bollu'larımız bol olsun...
Mihrabı
Mihrap yeniden boyandı. Yeşil, pembe ve kurşini damarları olan "mermer" görüntüsü verilmeye çalışıldı. Başarısız bir uygulama. Böyle bir mihrap örneği Dünya'da yok, sadece bizde... O yüzden çok özgün...Çok, ama çook... Mihraplar, tek damar taştan yapılır. Renkli olmaz. Renkli yaparsak, alacalı bulacalı olur. Mihrapta görülebilecek tek renk farklılığı iki yanda bulunan yuvarlak yeşil renkli sütüncelerdir. Yani küçük sütünlar. Bu sütünceler Nuh peygamberin sünnetidir. Ondan Yahudilere geçmiş ve daha sonra bu uygulamayı biz Müslümanlar da benimsemişiz. Çok anlamlı değil, ama bir geleneği sürdürme adına yapılıyor. Selâtin camilerinin neredeyse hepsinde var ve gelenek sürdürülmeye devam ediliyor. Oradaki yeşil taş antik verde dediğimiz bir mermer türü. Fakat bizim sütüncelerimiz, mermer değil, ahşap... Yeşil mermer havası verilmiş ahşap... Mihrap ta öyle. Caminin eski gri-beyaz renkli mermer boyasını özlüyorum. Başarılı bir mermer boyacısı çıksa da, mihrabımıza el atsa ve onu gerçekten mermer havası verecek şekilde boyasa. "Bak kardeşim, bunlar önemli değildir, sen ihlasla namazını kılmaya bak..." diyecek kişilerin seslerini duyar gibiyim. Süleymaniye Camii'ni ham softaya teslim et, üç ay sonra çıfıt çarşısına döndüğünü görürsün. Ve sonra çıfıt çarşısının içinde hepimiz ihlasla ibadet etmeye başlarız.
Bisikletleri
Alpullu Şeker Camii bisikletleriyle ünlüdür. Caminin meskün mahallere biraz uzak kalması nedeniyle kimi kişiler bisikletleriyle gelirler. Babamın da bisikleti vardı ve o da bazen camiye bisikletiyle giderdi. Eskiden kilit yoktu. Şimdilerde kilit koyuyorar. Caminin yan tarafında özellikle cüma günleri bir kaç bisikleti dayalı olarak görmeniz her zaman mümkündür. Şunu da belirtelim. Alpullu'da yaşayan eskiler bisiklet demezler, "pisiklet" derler. Babamın bisikleti değil pisikleti vardı.
Abdestlikleri
Caminin ünunde abdest alınan yerde kurnaların hemen altında konik uzun taşlar vardı. Ayağınızı oraya koyar öyle yıkardınız. Ustanın orijinal bir tasarımıydı. Camiye kimlik katan bir tasarım. Kapattık ve yok ettik. Dışarıdaki şadırvan kapalı ve güzel ama, hiç bir mimari özelliği yok. Camiye "kimlik özelliği" katmıyor. Fakat bizim eski abdestliklerimiz öyle değildi. Onlar özgündü... Sadece Alpullu'da vardı, başka hiç bir yerde göremezdiniz... Şimdiki şadırvan kaç tarihinde yapılmış bilmiyorum. Fakat onu kaba, estetikten yoksun, mimari özelliği olmayan, içi dar, düzensiz bir yapı olarak görüyorum. Gençlerimizi bu tür yapılarla camiye çekemeyiz. Bu şadırvanı bir "mimar" ele almalı, yıkılacaksa yıkılmalı. Estetik, özgün ve Alpullu'nun ruhuna uygun bir şadırvan yapılmalı... Biz eğitimsiz, kültürsüz ve Allah'ın Cemâl sıfatını bilmeyen, özensiz insanlar değiliz ki...
Yolları ve Bahçesi
Caminin bahçesindeki yollar önceden beyaz renkli küçük mozaik taşları ile döşeliydi. Ceviz büyüklüğünde veya biraz daha büyük. Bunlar merdaneyle çiğnenerek sertleştirilmişti. Pütürlü bir yürüyüşü vardı. Sonra onların üzerine beton dökülerek düzleştirildi ve bir süre sonra da betonun üzerine ince bir asfalt tabakası döşendi. İnsanlar yaşlandıkça "hatıraların nostaljisine" sarılırlar. Bu kitabı zaten bu yüzden yazıyorum. Fakat biraz daha genç olanlar, yaşadığı dünyayı yeniden şekillendirmek isterler. Bunlardan biri de Salim Bulut hocaydı. Daha sonra eniştemin kıza Zeliha Alacagöz ile evlenecek ve halamdan dolayı benim de eniştem olacaktı. Buraya beton dökülmesi için öncülük eden kişi oydu. Veya yaşlıların nostaljisini bozan, gençlerin ise Allah razı olsun iyi ki yaptırmış demelerine vesile olan. Eski yol yağmurda insanların ayaklarına ince de olsa beyaz çamur bulaşmasına neden oluyordu. Bu konuda Salim Eniştemi konuşturdum.
Yardım Kutusu ve Sehpası
Camide bayramlarda yardım toplamak için üzerine kutu koyduğumuz demir bir sehpa var. Bunu cami mobilyası veya aksesuarı olarak isimlendirebiliriz. Üzerine yardım kutusu konarak cemaatin bağışı toplanıyor.
Tuvaleti
Eskiden bugünkü tuvalet bulunan yerde Türkiye Elektirik Kurumunun trafosu vardı ve atıl vaziyette duruyordu. Trafo iptal edilerek tuvalet haline getirildi. 2014 yılırda başlandı 2015 Haziranında tamamlandı [K. Özçetin]. Tuvaletleri Karataş Melas şirketi sahibi Ahmet Karataş ölmüşlerinin hayrına yaptırmış. Alpullu'nun eski "umumi tuvaletleri" patlayan hamamın yan tarafında imiş. Daha sonra umumi tuvaletler kadın ve erkek ayrı olmak üzere, belediye binasının arka tarafında alt kata yapılmış.
Gasilhane
Ayrıntısı "Gasilhane" başlığında verildi.
Caminin Gözden Geçirilmesi
25 Kasım 2014
“Alpullu Şeker Fabrikası Hayır Müesseseleri Kurma Eğitim ve Kültür Derneği” ve hayırsever iş adamları tarafından Şeker Camiinin içi ve dışı baştan sona yenilendi. Edirneli Mimar Mehmet Ağa tarafından 1955 yılında inşa edilen Alpullu Şeker Camiinin yıpranan yer halıları değiştirilerek, yerine toplam 150 metre kare ortasında pancar motif işlemeli yeni halı döşendi. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 2005 yılında alınan karar gereğince sit alanı olarak doğada korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı (Anıt Eser) olarak tescil edildiğini belirten Alpullu Şeker Camii İmam Hatibi İhsan Aydemir, yaptığı açıklamada; “Cami içinde yıpranan yer halıları değiştirilerek, yerine toplam 150 metre kare ortasında pancar motif işlemeli yeni halı döşendi. Ayrıca; duvarlar Kütahya çini desenleri ile süslendi, avizelerin lambaları değişti, giriş kısmına ayakkabılık yapıldı, kubbe kurşunları yenilendi ve musalla taşının yeri değiştirildi ve üzeri ise güneş ve yağmurdan korumak amaçlı mafsal açılır kapanır tente yapıldı” dedi. Aydemir; “Caminin Minare ile birleşen köşesinden yağmur sularının sızması ile silinen cami içindeki boyalı desenlerin ve motiflerin teknik ressam Kadri Özçetin, tarafından hiçbir ücret talep edilmeden yapıldığını da kaydetti. Alpullu Şeker Camii İmam Hatibi İhsan Aydemir, “Yapılan çalışmalar ile ilgili maddi ve manevi katkı sağlayan başta Şeker Fabrikası Müdürü Sayın Fikri Cömert beyefendi olmak üzere, Fabrika çalışanlarına ve hayırsever iş adamlarından Alpullu’nun çınarı olarak bilinen Yakup Ayan’ın oğlu İlhan Ayan, Ahmet Karataş ve Şahset Ağdaş’a ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum” dedi. 1999 yılında
Babaeski Devlet Hastanesinin yenilenmesi esnasında boş ta kalan eski hastane morgunu da Alpullu Şeker Camiine aldıklarını belirten Aydemir, önümüzdeki günlerde proje halinde olan Tuvaletlerin yerinin değiştirilmesi ve günümüz koşullarına uygun olarak çağdaş ve modern yeni tuvalet yapılması çalışmalarının da başlayacağını ifade etti.
Caminin Minare ile birleşen köşesinden yağmur sularının sızması ile silinen cami içindeki boyalı desenlerin ve motiflerin teknik ressam Kadri Özçetin, tarafından hiçbir ücret talep edilmeden yapıldığını da kaydetti.
Musallah taşının yerinin değişmesi ve tente çekilmesi kararı 05/02/2015 tarih ve 2175 sayılı karar
Cami Derneği
Ne zaman kurulmuş bilgi temin edilemedi. Camiler Diyanet'e geçince yeni camilerin kurulması ve bakımlarının yapılması için Alpullu'da da Cami Derneği oluşturulmuş. Nurettin Conbalar derneğin başkanı imiş. İsmail Akgöl, Kadri Özçetin üye olarak faaliyet göstermiş. Zaman içinde isimlerde değişiklikler olmuş. Samafor Mahallesi Camii yapılacağı zaman dernekte yer alan belirli isimlerin gayretleri olmuş: Ömer Yılmaz, Servet Birgin, Muharrem Çakar, Postacı Gani Dinga, Aşçı Hasan Kayalar... Eksiklik olabilir, tespit edince onları da ilave ederiz.
Bahçesi
Caminin güzel bir bahçesi var. Eskiden daha büyük idi. 1973 veya 1974 yılında içeri çekilerek daraltıldı. Şeker Ambarı'nın karşısına paralel bir cadde daha yapıldı. O zamanlar bu caddede küspe almak için traktörler ve kamyonlar sıraya girerek bekleme yapıyorlardı. Yol genişletilirken bir kaç ağaç mutlaka kesilmiştir. Çam ve dut ağaçları... Alpullu'nun ilk "bulvarı" burasıdır. Sonra Ordu Caddesi adı verilen bir bulvar daha yapıldı. Literatürde çevresi ağaçlı geniş caddelere "bulvar" adı veriliyor. Şeker Ambarı'nın önündeki yol, fazla ağaçlı olmasa da "bulvar" olarak isimlendirilebilir. Veya "kırk metrelik kısa bir bulvar şeridi olarak"... Yolun bu bölümdeki genişliği 18, 20 metreyi buluyor olabilir.
1990'lı yıllarda ana caddeden Sıra Dükkanlara doğru bir ara sokak açıldı. Belediye Başkanı Erdoğan Duygan zamanında... Adına Hoca Ahmet Yesevi Sokak dendi. Böylece Sıra Dükkanlara kestirmeden girme imkanı sağlandı.
---
Şeker Camii