"Kardeş Şehir" sözcüğüne benziyor, belki de ondan mülhemdir. İlkokul yıllarında iken öğretmenlerimiz komşu yerleşimleri "kardeş köy" ilan etmişlerdi. Zaman zaman o köylerin ilkokullarını ziyaret eder, orada diğer öğrencilerle birlikte olurduk.
Kardeş köy okullarına giderken yiyecek paketimizi de yanımızda götürürdük. Bir dilim ekmek, bir yumurta, iki baş yeşil soğan... Peynir, zeytin götürenler de oluyormuştur herhalde... Bizim için, biraz lükstü o yıllarda... Gittiğimiz köyün çocuklarıyla birlikte yemek yer, şarkılar okur, öğretmenlerimizin yaptığı konuşmaları dinlerdik. Sonra evimize dönerdik. Bizim için yeni bir hava, yeni bir deneyim olurdu. Kendi okulumuz ile onların okullarını kıyaslardık. Bir taraftan üzülür, diğer taraftan sevinirdik. Gittiğimiz köy okullarında kara soba yanıyordu. Kesilmiş odunlar ve önlerinde küçük bir öbek soba külü... Duvarlar ve pencere çerçeveleri boyasız... Zemin, siyah beton... Ya bizim okulumuz... Kaloriferli, boyalı... Cıvıl, cıvıl..
Düğüncülü, Pancarköy ve Sinanlı bizim kardeş köylerimizdi. Her biri iki, üç kilometre uzağımızda ortak kaderi paylaştığımız... Sel afetlerini, sıcağı, rüzgarı ve karı... Nahiye pazarını, fabrikayı, ortaokulu, köylerden gelen taze sebze ve meyveleri... Bir komşuluk biriminde haneler nasıl birbirine bağımlıysa, köyler de öyle...
.
Kardeş Köyler