Mudanya'da posta ve telgraf müdürü olan Ahmet Rüştü efendinin dördüncü çocuğu... Hayri İpar 1896 yılında Mudanya’dan ayrılarak eğitimini sürdürmek üzere İstanbul’a yerleşir. Topçu Harbiye’sinde eğitim alır, daha sonra Darülfünun’daki hukuk fakültesine devam eder. Subaylığı sırasında Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde Fransızca öğretmenliği yapar.
Birinci Dünya Savaşı'nda İsmet İnönü’nün komutanlığı altında çarpışır, savaş sonrasında ticarete atılmak üzere yüzbaşı rütbesi ile ordudan emekli olur. Bir çok şirket kurar ve Alpulu Şeker Fabrikasının kuruluşunda görev alır. 1935 yılından itibaren ölümüne kadar şeker fabrikasındaki murahhas üyeliğini sürdürmeye devam eder. (Not. Murahhas üye nedir? Yönetim kurulunun bütün yetkilerini ya da yetkilerinden bir bölümünü kurul kararıyla üzerine almış, karar verme yetkisi olan üye, fakat o vakitler tam böyle olmayabilir).
Hayri hizmetleri
Hayri bey adının gereğini yerine getirir. Mudanya’ya hastane, doğumevi ve çocuk yurdu inşa ettirerek vakfeder... Bugünkü Mütareke Müzesi Binasını çevresindeki yapılarla birlikte satın alarak müze yaptırır.... Mudanya Belediyesine İnönü Heykelini kazandırır. Atatürk heykeli yapılması için sipariş verir. İlçelerin halktan para toplayarak satın aldığı uçaklardan birini tek başına temin ederek devlete bağışta bulunur. Mudanya’nın elektrik alt yapısını inşa eder ve karşılığında aldığı parayı vakıf eserlerine aktarır... Hayırsever bir kişi... Fakat üzülerek belirtmek zorundayız, sahip olduğu zenginliğe önemli ölçüde katkı yapan Alpullu'da, bir dikili taşı yok. O yıllarda Tayyare Cemiyeti şeker fabrikasından da yardım talep eder. Fabrika müdürü zarar ettikleri gerekçesiyle bu yardımı yapamayacaklarını bildirir. Fabrika yardım yapamaz, fakat şirketin murahhas azası zengindir o yapar ve tek başına uçak hediye eder. Zengin ortaklar, fakir fabrika görünümü...
İstanbul'daki Yaşamı
Hayri İpar, 1934 yılında nüfus kaydını Mudanya’dan İstanbul Şişli’ye aldırmış, farklı dönemlerde, Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Halim Paşa tarafından yaptırılmış olan Mısır Apartmanı’nda, Çiftehavuzlar’da Cemil Topuzlu için yapılmış olan köşkte, Teşvikiye’de Park Apartmanı’nda ve son olarak Bebek’te koru içinde bulunan Valide Paşa Köşkü’nde ikamet etmiş.
Şeker Kralı
Hayri İpar, bu lakapla ünlenmiş. Fakat ne zaman... Örneğin şeker fabrikasının kuruluşundan önce böyle bir lakabı var mıydı? Bilmiyoruz... Öyle anlaşılıyor ki bu lakabı şeker fabrikasından sonra kazanmış. Hem şeker üretiyorlar, hem de imtiyazlı olarak şeker ithal ediyorlar. İthal ettikleri ucuz şekeri Türkiye'deki üretim fiyatından yüksek fiyatla satıyorlar. Çok para kazanıyorlar. Sadece Hayri İpar değil, Taşkent, Kesebir ve diğer ortakların hepsi... Fakat özellikle İpar, Taşkent ve Kesebir… Fabrika zarar ediyor, fakat onlar para kazanıyorlar. Tuhaf bir durum ve açıklaması gayet basit... Şeker ithalatının imtiyazlı olarak bu kesime bırakılmış olması... "Fabrikayı zararına bile olsa çalıştır, fakat gözünü ithalata dik, parayı oradan kazan" yaklaşımı...
Amerika'ya Gitmesi
II: Dünya Savaşı sırasında servetine el koyulacağı korkusuyla Hayri İpar 1942 yılında ABD'ye gitmiş Los Angeles'e yerleşmiş. Beverly Hilss'te bir malikane satın almış. Savaştan sonra Türkiye'ye geri dönmüş.
Soyadı
Hayri İpar bir Osmanlı paşasının kızıyla evlenmiş. Babasının Ahmet Rüştü adlı birisi olduğunu biliyoruz. Mesleğinin telgrafçı olması dışında başka bir bilgi yok. Mehmet Hayri'nin Soyadı Kanunu'ndan sonra "İpar" soyadını alması veya bu adı tercih etmesi ilginç. Türkçede yaygın kullanılan bir kelime değil. Binlerce yıl önce Türklerin kullandığı İparhan adında "kadın krallardan" söz ediliyor, acaba oradan mı ilham aldı. Bir başka kaynakta dönmelerin tercih ettikleri soyadların arasında "ipar" sözcüğü de sayılmış. Murat Bardakçı'nın "İpar" soyadını tırnak işareti içine alarak veya "koyu siyah" biçimde yazması dikkatimi çekiyor. İnsanlar arasında ayrımcılık yapmak kötü bir şeydir, fakat kişinin kendi kimliğini açık bir şekilde ortaya koymaması da dürüstlük değil... Çünkü politikalar, tutum ve davranışlar sahip olduğumuz kimliğin bir yansıması. Macar, Sümer ve Mısır etimolojisi çerçevesinde İpar sözcüğü "tüccar" anlamına geliyormuş, ama kelimeyi bir madalyon gibi düşünürsek arka tarafında İbar yazıyor. İbar veya İbrani... Tek başına Hayri İpar'ın etnik kökeni bizi ilgilendirmiyor, fakat benzer etnik kökenli insanların bir araya gelip fabrika çevresinde küme oluşturmaları dikkatimizi çekiyor. Bütün olay bu.
Vefatı
http://gezginmimar-merze.blogspot.com sitesinden alıntı: "Takvimler 1964’ü gösterdiğinde Mehmet Hayri İpar, üzüntüler yüzünden hastalandı. 82 yaşında kalp hastası olmuştu. Kısa aralıklarla tedavi için Almanya’ya gidip gelmeye başladı. Geçirdiği bir kriz sonucunda 11 Haziran 1966’da Almanya’da vefat etti. Cenazesi 14 Haziran 1966 günü Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Oğlu Ali İpar
Galatasaray Lisesinde eğitim görmüş, oradan Amerika'ya giderek San Francisco Üniversitesinde eğitim görmüş. Amerikada yerleşmiş sinemaya ilgi duymuş. Amerikan artisti Virginia Bruce ile evlenmiş. 1951'de ayrılmışlar. 52'de yeniden evlenmişler ve 1964'te yeniden boşanmışlar. 1960'tan sonra döviz kaçakçılığı nedeniyle yargılanmış. Hapis ve para cezası almış daha sonra tekrar yurt dışına çıkmış. Gemi satın alıp armatörlük yapmaya karar vermiş. Hüsamettin Cindoruk avukatlığını yapmış. Brezilya'ya gidip yerleşmiş. 94 yaşında iken ölmüş ve Rio de Janairo'ya gömülmüş.
Slaytlar ve bilgi kartları
Araştırma yapmak böyle bir şey... Elinizde bir çok bilgi fişi tutarsınız. Karşılaştırır, sınar, bağlantı var mı yok mu diye anlamaya çalışırsınız. Bazen açık işaretlere rağmen göremezsiniz de bir başkası "şak" diye yakalar. O yüzden bilgi notlarını bu şekilde değerlendiriniz. Bir bağa işaret ediyor da olabilir, etmiyor da...
---
ve özellikle tam yetkili General HAYRİ lPAR, O zamanlar, Enver PASA ile birlikte, Berlin'deki imparatorluk mahkemesinde Adjutanttı ve Almanya'daki zamanından mükemmel bağlantıları vardı.
und insbesondere der Generalbevollmächtigte HAYRI lPAR, der seinerzeit zusammen mit ENVER PASA Adjutant am Kaiserlichen Hofzu Berlin war und aus seiner Deutschland-Zeit hervorragende Verbindungen besaß.
---------
Son Posta: 26.8.1930
Hayri Bey Açık Ol ve Açık Söyle!
Biz Bu Halkın Cebinden Çıkan Ve Sizin Kasalarınıza Giren 1.800.000 Liranın hesabını soruyoruz.
Her Kapıyı Para İle Açmakta Mahir ve Tecrübe Sahibi Olmak bu Meseleyi Ört Bas Etmek İçin Kafi Meziyet (!) Değildir….
Birkaç günden beri etrafında neşriyat yaptığımız şeker hataları meselesi nihayet istemediğimiz bir şekil … istemeyerek vardığımız bu … karşısında biraz daha konuşmak mecburiyetinde kalıyoruz.
Şeker fabrikaları meselesini bir prensip meselesi olarak alabilirdik. Davamız şu idi: Memlekette inkişafı ve yaşaması mümkün olmayan bir sanayi himaye edilmiş, bu yüzden halkın ve bilhassa köylünün sırtındaki vergi yükü artmıştır. Bunu bir misal ile izahat için şeker fabrikaları yüzünden hazinenin uğradığı zararla halkın vermiye icbar edildiği vergilerin miktarını zikretmiştik.
Fakat bu tetkikatımızı dermeyan ederken iş, bu himayeden istifade edenlere dayanıp geldi. Memleket menfaatinin mevzu bahis olduğu bir meselede şahısların isimlerini zikretmeksizin geçmek imkansızdı. İddiamız şahıslarla meşgul değildi. Sadece bizim ve hepimizin sırtından paralarla zengin olanlardan bahis ile iktifa edip geçecektik. Fakat bu işte en ziyade alakadar olan Rüştü Zade Hayri Bey kendini meydana koydu ve dünkü gazetelere bir mektup göndererek hücuma kaktı. Şeker sermayesi hakkında kendinden beyanat almaya gelen muharririmizi zımnen kendisinden …. (rüşvet?)İstemekle ithama kalkıştı. Hayri beyefendiye evvela hatırlatalım ki, Son Posta’ya ve Son Posta sahiplerine yalnız bu …. (suç isnat?) edilemez. Herkesi parayla satın alınabilir addedebilmek için şimdiye kadar her şeyi para ile açmakta mahir tecrübe sahibi olmak gerekir.
Anlaşılıyor ki Hayri bey Son Posta’yı da şimdiye kadar tanıdığı kimselerle bir sanmış, fakat haber verelim ki pek fena aldanmıştır. Son Posta’yı hakikati yazmaktan
hiçbir para kuvveti menedemez. Şeker meselesi hakkında tahkikat yaparken muharririmizin Hayri beyden malumat almak istemesi gösterir ki, biz bu hususta tamamen bitaraf olmaya çalışmışızdır.
Ve iddialarımızı vakalarla göstermişizdir. Hayri beyin de imalarını madde ile ispat etmesi namus kârlık şiarıdır.
Hayri Bey, Açık ol. Açık söyle ve hatırla ki...
Son Posta muharriri bitaraf bir gazeteci sıfatı ile seni görmeye geldiği ve seninle konuştuğu zaman senin yanında tamam altı kişi vardı. Bunu anlattıktan sonra Hayri Beyin beyanatının diğer kısımlarına avdet edebiliriz.
Bir defa biz Alpullu şeker fabrikasının bugünkü halinden bahsetmiyoruz. Şimdiye kadar fabrikanın gördüğü yardımlardan bahsediyoruz.
Verdiğimiz Paradan Kim İstifade Ediyor?
Biz şeker fabrikalarının himayesi için okka başına her birimizin otuz kuruş verdiğimizi söyledik.
Hayri Bey, "memlekette senede 80.000 tona yakın şeker sarf edildiğine göre, okka başına otuz kuruştan cem’an (18) milyon küsur lirayı hükümet her sene bu iki fabrikaya hediye ediyor demek, öyle mi?" diyor. (Diye soruyor.)
Öyle değil. Fakat müsaade ediniz de bir defa da biz izah edelim. Memleketin bir senelik şeker ihtiyacı 80.000 tondur. Buna mukabil Alpullu fabrikası senede (7500) ton şeker istihsal edebiliyor.
Seksen bin tonun gümrük ve muamele vergisi (18) milyon küsur lira tuttuğuna göre (7500) ton şekerin de gümrük ve muamele vergisi aşağı yukarı bunun onda biri yani bir milyon sekiz yüz bin lira tutmak lazım gelir. Bu parayı siz hükümete veriyor musunuz?
Devletin hazinesine girmek lazım gelen bu para doğruda doğruya sizin hususi hazinenize girmiyor mu? Ve bu para sizin hazinenize girsin diye biz ayrıca devlete vergi olarak (18) milyon lira vermiyor muyuz?
Avrupa Şekeri Niçin Ucuzdur?
Hayri Bey, Avrupa şekerinin memlekete niçin ucuza ma olduğunu izaha kalkışıyor. Fakat bu izahat ile davamıza yardım ettiğinin farkına varmıyor. Evet biz de sizinle beraber iddia ediyoruz ki Avrupa’dan gelen şeker bize ucuza mal oluyor. Biz muhtelif sebeplerle şekeri pahalıya mal ediyoruz. Böyle olduğu halde bu sanayii himayede ısrarın faydası var mıdır?
Biz şahsiyat ile meşgul olmak istemediğimiz için Hayri Beyin şahsı etrafında verdiği izahata tekrar avdet etmek istemiyoruz. Yalnız gazetelerdeki izahat ile bizim tezimizi takviyeye yardım ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz.
Pulluklar ve Traktörler
Diyorsunuz ki, “Ben köylüye pulluk satmadım”
A Hayri Bey, bugün köylünün elinde bulunan Hanomak traktörleri ile Rodbay pulluklarını yoksa “Son Posta” sahipleri mi sattı?
----------------
Son Posta -- 29.8.1930
Komisyoncu ile Müşteri Aynı Adam Olursa Muamelenin Dürüstlüğü Akla Nasıl Gelebilir?
Alpullu şeker fabrikasının kuruluşundaki eksiklikleri adeta suiistimal manzarası veren garipliklerinden bir kısmını dün yazdık. Bu arada bazı sualler de sorduk. Cevap alamadık. Alacağa da benzemiyoruz.
Fakat bir memleket ve millet işi telakki ettiğimiz bu meselede hakikati her suretle aydınlatmak için aldığımız yeni malumatı neşrediyoruz. Dikkatle okunmasını rica ederiz:
Alpullu fabrikasının tesisi sırasında bu işin müteşebbisleri bir çok teklif karşısında kalmışlardı. “F Fine” şirketinin modern fabrika yapmak teklifine “König” fabrikasının modası geçmiş ve Arjantin için yapılmış tesisatı tercih olunmuştur.
Filhakika bu tesisat müsait şartlarla vücuda getirilmemiş değildir. Fakat o dereceye yakın diğer şartlar da dermayan olunmamış değilidir.
Bu tesisatın kurulması için tetkik yapanlar Mühendis Kazım ve Hulki Beylerdir.
Her ikisinin de müessis ve selahiyattar aza Hayri Beye yakın karabetleri vardır.
İşin en garip tarafı şudur ki bu işte, bu zat hem müdür, hem müteahhit sıfatı ile hareket ediyor, pancar tohumunu hem kendi getirtiyor, hem de kendi teslim alıyor.
Bu, dünyanın neresinde görülmüştür? Ve bu şekilde iş yapılması şirket hissedarlarına emniyet verir mi?
----------
Son Posta 29.8.1930
Şakir Beyin Dostu Yahut ta Ahbabıyım diye traktör işine girmeyecek miyim? Hayri Bey gazetecilere böyle söylüyor.
Şeker ve Traktör Dehlizlerinde Bir Gezinti
Keyif için 14,5 Milyon Lirayı Sokağa mı Atmamız İsteniyor?
Komisyoncu ile Müşteri Aynı Adam Olursa Muamelenin Dürüstlüğü Akla Nasıl Gelebilir?
-----------
29.8.193
Ne Dersiniz Şu Son Posta’nın Yazdıklarına?
Dün gazetecilerden biri Hayri Beyi görerek sormuş:
“Ne dersiniz şu Son Posta’nın yazdıklarına, demiş. Hayri Beyden de şu cevabı almıştır:
-- Bu gazeteyi her gün alıyorum, dava açmak için avukatıma veriyorum. Hepsi hak ve hakikate uygun olmayıp bu, muhakemede anlatılacak ve müfteriler cezasız kalmayacak.
Şakir Beyin arkadaşım diye….
Hayri Bey aynı zamanda da Son Posta’nın neşriyatından bahseden bir arkadaşımıza br mektup göndermiştir. Bunda traktör meselesinden bahsetmekte:
-- Ben Şakir Beyin arkadaş veya Ahbabıyım diye senelerden beri vekili bulunduğum firmayı müsabakaya sokmamalı mı idim, demekte müsabakayı idare eden heyetin bitaraf olduğunu söylemektedir.
------------
--
Emekli Yüzbaşı Mehmet Hayri İpar (1881-1944)