"Fabrika arşivi" diye bir kavram var. Bunu Alpullu ve Şeker Fabrikası hakkında bilimsel makale yazan, tez hazırlayan kişilerin ifadelerinden anlıyoruz. Normal olarak her kurumun arşivi vardır. Yasal ve hukuki zorunluluklar "arşiv" oluşturulmasını gerekli kılar.
Satın alma ve satış belgeleri arşivi, yönetim arşivi, muhasebe kayıtları arşivi, resim-hanedeki plan ve projeler arşivi, hisseler ve temettü dağıtım arşivi, kroki ve rölöveler arşivi, pancar bölgeleri arşivi, teknik resim ve çizimler arşivi, kimyasal formüller arşivi, fotoğraf arşivi, hukuki davalar arşivi, resmi gazeteler arşivi, yazışmalar arşivi ve saire ve saire...
Alpullu hakkında yayımlanan bilimsel yazılarda "arşive" atıf yapan materyalin krokiler, rölöveler ve fotoğraflarla ilgili olduğunu görüyoruz. Tez-makale yazan veya araştırma yapan bilim insanı "arşiv" sözcüğüne atıf yaparken daha çok "görsel malzemeyi" hedef alıyor. Araştırmacılar sayesinde fabrikanın dolaplarında veya raflarında gözlerden uzak kalmış bir çok belgeyi böylece görme ve inceleme imkanı elde ettik.
Özelleştirme uygulamasından önce Alpullu'daki fabrika müdürleri görsel malzemelerin bir bölümünü araştırmacıların incelemesine açmışlar. Bu malzemelerin orijinalleri hala fabrikada mıdır, bilmiyoruz. Bir kısmı Ankara'ya genel müdürlüğe gönderilmiş olabilir. Öyle düşünüyorum ki, kamuoyunun yararlanımına sunulması gereken arşiv malzemesi, arşiv bilgisi çok daha fazla olmalı. Sadece şekilsel malzeme değil, yazısal malzemeyi de düşünmek zorundayız.
Şeker fabrikasının tarihini yazacak ve etüd edecek uzmanlar özellikle "yönetim arşivine" ilgi duyacaklardır. Yönetim Kurulunun toplantı ve karar tutanaklarına erişmeyi arzu edeceklerdir. Fabrikanın stratejik kararları yönetim kurulunda alınan kararlardır. Bu arşivin Alpullu'da olacağını sanmam. Çünkü yönetim kurulu çoğunlukla İstanbul'da ve bazen Ankara'da toplanmıştır. Yıllara göre kârlar, temettü dağıtımı, hisse senetlerinin dağılımı, kimlerin hisse senedi satın aldıkları, sermaye yükseltmesine ne kadarlık bir meblağ ile katıldıkları, fabrika hakkında açılan davalarla ilgili ne konuştukları, fabrika yöneticilerine ne kadar maaş verildiği, Hayri İpar'ın maaşının ne olduğu, pancar fiyatının nasıl tespit edildiği, işçi ücretlerinin nasıl oluşturulduğu gibi konular... Karar defteri bir yerde korunuyor olabilir. Latin harflerini 1928 yılında kabul etmiş olduğumuzdan eski arşiv belgeleri Osmanlıcadır. Bu belgeler büyük bir ihtimalle Ankara'ya götürülmüştür. Peşine düşüp bulmak gerek....
Araştırmacılar ilk etapta önlerine çıkan fotoğraf ve şekilsel malzemelerden etkilenseler de bu malzemelerin bilgilendirme özelliği sınırlı... Tutanaklar ve kararnameler daha önemli... Bunlara ulaşmamız gerekiyor.
---
Şu an itibariyle (2019) Sarımsaklı çiftliği ve Alpullu Şeker Fabrikası arşivlerinin birbirine karışmış olabileceğini düşünüyorum. Satılmış olan bu kurumların arşivleri sahipsiz kaldı. Kuşkusuz sahipsiz değildir ama, işaret etmek istediğim nokta onlarla ilgilenecek, onları bir düzen ve sistem içinde sınıflandırıp araştırmacıların incelemesine sunacak bir mekanizmanın bulunmaması... Kim nasıl ilgilenecek... Ve niçin ilgilensin... Temel sorun "bilgi toplumu olmamamız". İnsanlar bu tür taleplere "lakayıt" tavır takınabiliyorlar veya gizli bir endişe ile "başım ağırıyabilir" deyip ret cevabı veriyorlar. Araştırma yapmak için girişimde bulunmayı deneyeceğim...
---
Sarımsaklı çiftliği 2007 yılında satılınca resmi arşivi Alpullu'ya getirilip malzeme ambarının en üst katına yerleştirilmiş. O yıllarda fabrikada arşiv görevlisi var mıydı, bilmiyoruz. Çünkü son yıllarda kadroda sürekli değişiklikler var. Arşiv işini ancak "arşivden anlayan" kişiler yapabilir. Bu konuda eğitim görmüş olması lazım.
---
Yeni taşınan belgelerle birlikte fabrikada bir dağ yığını belge çıkmış ortaya. Geriye doğru on yıl gidip ayıklayalım, işe yaramayanları atalım demişler. Vergi iadeleriydi, şuydu, buydu... Bir kamyon veya bir TIR dolusu gereksiz evrak hamur olmak üzere kağıt fabrikasına gönderilmiş.
---
Fabrikada dört arşiv varmış: Pancar muhasebesinin arkası, malzeme ambarının arkası, malzeme ambarının üçüncü katı, malzeme ambarının dördüncü katındaki Sarımsaklı arşivi. Malzeme ambarının üçüncü katında çoğunlukla gazeteler arşivi yer alıyormuş. Fabrika, abone olduğu bütün gazeteleri ciltleterek korumuş. Yıl, yıl... Bir yıldaki 365 gazete, dört ayrı ciltte toplanıyormuş. Gazeteleri Kırklareli veya Lüleburgaz'da cilt haline getirmişler. Rafların üst kısmı bu şekilde sıra sıra gazete ciltleriyle doluymuş. 1945'ten başlayıp 1956 yılına kadar on yıl... Belki on beş yıllık bir seri... Beş yıla kadar olan yeni gazeteler raflarda, daha eskiler raf üstünde...Toz içinde ve bakımsız. Fabrika, eski gazete arşivini önemsemiyormuş. Sonra ne olmuş bilmiyoruz. Bu gazeteler nereye gitmiş, kimler almış... Köşke gönderildi, diyenler var ve Ankara'ya yollandığını zannedenler...
----
Sarımsaklıdan gelen malzemelerin bir bölümünü kapalı tutulan hastanenin bir odasına yerleştirmişler. Orada Sarımsaklı'da müdürlük yapan tüm kişilerin fotoğrafları varmış. Nasıl olduysa 2006 yılında bir pazar günü Hastanede yangın çıkmış. Ben öyle diyorum, kendiliğinden yangın çıkar mı, mutlaka birisi oradaki kağıtları tutuşturmuştur... Çuvallar içinde yer alan binlerce evrak arasında o fotoğraflar da yanmış. Nerede kaldı tarihi belgeleri koruma, nerede kaldı arşiv duyarlılığı... Yeni nesilleri böyle mi yetiştireceğiz. İtfaiyeye haber vermişler, koşa koşa gelmiş. Pompayı çalıştırdıklarında aracın içinde su olmadığı anlaşılmış. Alevleri seyrederek hep birlikte geri dönmüşler. Unutulmaması gereken dramatik bir öykü...
---
Fabrikanın fotoğraf arşivi var mıydı? Olması lazım... Fakat bunlara ilişkin özel bir bilgi bulamadık. Değişik araştırmacıların fabrikada yaptıkları incelemeler sonucunda ürettikleri makale, tez ve araştırma raporlarına yansıyan görsel malzemeler var. Örneğin Teliçi evlerinin resimleri, hastane resimleri, fabrikanın iç mekanıyla ilgili resimler, köşklere ve sinemaya ait resimler... Hepsi seçilmiş serpiştirmeler niteliğinde... Gözüm "albüm" düzenlemesinde... Albümler belli bir alan, konu veya tarihi kapsayan resimlerden oluşuyor. Fabrika fotoğraflarını iki grupta düşünebiliriz: münferit resimler, albüm düzenlemeleri.
Münferit resimlerin 92 yıllık bir süreçte çok sayıda olması ve arşivlenmesi gerekir. Galiba, bu konuda özel bir çaba yok. Fabrika ve çalışanlarıyla ilgili resimler arşivde değişik dosyaların, belgelerin arasına rastgele yerleştirilmiş. Üç beş resim o dosyanın içinde, yedi sekiz resim "defteri kebir"in arasında... Örneğin, bir resim tesadüfen klasörün içinden yere düşmüş. Münferit resimler planlı ve sistematik bir şekilde sınıflandırılmamış. Bu şekilde ne kadar resim veya fotoğraf vardı, kimse bilmiyor. Arşivde varlığını sürdürüp sürdürmedikleri de... Ciddi bir tarama yapılırsa belki bazıları bulunabilir. Fakat genel kanaat şu: "O resimler önemli değildi. Kimin ilgisini çektiyse, kim bir resmin işine yarayacağını düşünmüşse almıştır." Bu kapsamda bazı büyük ebatlı resimlerden söz ediliyor. Atatürk'ün harf devrimi resmi, Atatürk'ün çocuklarla birlikte gözüktüğü resim... Ve içeriği hatırlanamayan diğerleri... Bu şekilde 50x75 cm ebadında, siyah-beyaz renkli olmak üzere yedi sekiz civarında resim varmış. Bunların Köşk'e götürülüp bodrum katına konduğu düşünülüyor veya Ankara'ya gönderildiği...
Albümlere bakalım... Albümler daha resmi, planlı ve tarihe ışık tutması amacıyla hazırlanmış. Acaba fabrikanın kaç albümü vardı? Bu albümler hangi yıllarda ve kimler tarafından üretilmişti. Araştırmacıların eserlerine aldıkları bazı fotoğrafların bu albümlerden seçilmiş olduğunu düşünüyorum. Çünkü fotoğrafların arka zemininde "kaba albüm kağıdı" olduğu görülüyor. Albümler tek nüsha olarak mı, yoksa birden fazla nüsha olarak mı üretildi. Daha sonra bunlar üzerinden çoğaltmalar yapıldı mı? Fabrika yetkilileri tarafından açıklanmış yazılı bir belge olmadığından bu sorulara net bir cevap veremiyoruz.
Devredilmeden önce, fabrikanın son "devlet müdürü" ile görüşmemiz oldu. Kendisinden Köşkü gezmek ve incelemek için izin istedim. Bu izin sayesinde fabrikanın idare amiri Bayram Bey, Kadri Özçetin ağabey, Osman Karabıçak ağabey ve isimlerini hatırlamadığım bir iki kişi daha hep birlikte Ergene Köşkünü yakından inceleme ve değerlendirme fırsatı bulduk. Anı veya Ziyaret defterini inceledik, bazı fotoğraflar aldık. İki tane fotoğraf albümü vardı, oradan fotoğraflar çektik. Köşkün misafir solonu müze gibiydi. Fotoğraflanacak çok sayıda görsel tema içeriyordu. Çok sayıda fotoğraf çektim. Bunları düzenledikten sonra elbette ki kamuoyuyla paylaşacağım. Bu ziyarette Köşkün hol bölümündeki duvarda yer alan çerçevelenmiş fotoğrafların da eski tarihli olması nedeniyle albüm niteliğinde olduğunu fark ettim.
Öyle anlaşılıyor ki fabrika belirli sayıda eski fotoğraf albümüne sahipmiş... Bunlardan ikisi günümüzde Ergene Köşkü'nde korunmaya devam ediyor. Fabrikanın içini gösteren fotoğraf albümünü görmedim. Bir çok araştırmacı bu albümden yararlanmış. Belki kendilerinde bilgi vardır. Bir diğer önemli albüm İspirto Fabrikasının açılışı sırasında hazırlanmış. Oradaki fotoğrafların bir kısmı farklı zamanlarda çekilmiş. Hepsi 1928 tarihli değil. Bu albüme SALT Araştırma kurumunun İnternet sitesinden eriştik. Albümü satın alarak temin ettiklerini açıklamışlar. Fabrika çalışanları İspirto Albümü'nün SALT Araştırma'nın elinde olmasına itiraz ediyorlar. "Fabrikaya iade edilmelidir" görüşündeler. Onlara göre bu albüm fabrikanındır. Fabrika kendi demirbaşı olan bir albümü asla satmaz. Satması için ihale açılması gerekir.
Buraya kadar yazılanlardan ciltlenmiş dört albümün bulunduğu sonucunu çıkarıyorum. İkisi Ergene Köşkünde, biri SALT Araştırma'da ve sonuncusunun nerede olduğu belli değil. Belki Ankara'dadır. Bunlar benim tespit edebildiklerim. Görmediğim, bilmediğim başka albümler de olabilir.
Albümlerde gördüğüm bir konu dikkatimi çekiyor. Bazı resimler albümden koparılıp alınmış. Kim koparmış ve niçin belli değil... Her türlü yoruma açık. Şurası net ki bu albümler eksiksiz değil. Koparılan resimler bir gün umulmadık bir yerden karşımıza çıkabilir.
---
Fabrika arşivlerinin son durumu nedir? Fabrika satıldıktan sonra arşiv belgeleri araştırmacıların incelemesine açılacak mıdır? "Bal dök, ye" kabilinden modern bir arşiv müzesi oluşturulacak mıdır?
---
Arşivde kimler görev yaptılar? Yakın zamana ait bir kaç isim tespit edebildik. Daha öncekileri bilmiyoruz. Rıdvan Ayan, Faruk Günay, Dursun bey, Erkan Çamyan…
---
Tarihi nitelik kazanan malzemelere karşı özel ilgimiz var. İnsanlar "topluma mal edelim" düşüncesinden çok "kişisel olarak sahiplenme" duygusuyla hareket ediyorlar. Örneğin, bir "fener muhabbeti" yürütülüyor. "Gemici feneri" dediğimiz türden... Bunlardan çok sayıda varmış. Bir gün müdür "Onlardan birini getirin, odamda nostaljik biblo olarak koruyacağım" demiş. Fenerler buharlaşmış olduğundan bulamamışlar. Müdür kıyameti koparınca zar-zor bir tane bulup müdürü yatıştırmışlar.
Üzerinde Atatürk rölyefi bulunan özel yapılmış bir sigara kutusu ve küllükten söz ediliyor. Bunlardan çok sayıda varmış. Zaman içinde hepsi kaybolmuş. Belki bir gün, bir antika dükkanında rastlarız...
----
Fabrika arşivinin içinde arşiv memurunun oturduğu bölünmüş bir odası varmış. Arşiv büyük ve soğuk olduğu için görevli raflara belge yerleştirme faaliyeti dışında orada otururmuş.
----
Rıdvan Ayan anlatıyor: "Benden önce 1970'li yıllarda arşivde Dursun Eken çalışmış. Ben 1979-82 yılları arasında çalıştım. Arşivci değildim, beni oraya verdiler. İki tane arşiv vardı, biri büyük, diğeri küçük arşiv... Ben küçük arşivde çalışıyordum. Evrakları orda iki sene biriktirir, daha sonra büyük arşive kaldırırdık. Benim çalıştığım zamana kadar fabrikanın hiç bir evrakı imha edilmemiştir. Her şey özenle saklanırdı. Ben Özel İdare'den naklen gelmiştim, acemiydim. Ne yapacağımı öğrettiler. Günlük tahsil ve ödeme evrakları olurdu, onları dosyalardık. Sonra yanıma bir kişi daha verdiler. Emin Ulutürk, ama çok kalmadı. Muvakkat işçi olarak çalışmıştı. Esas arşiv ana arşivdi. Orada evraklar kısım kısımdı. Muhaberat evrakları vardı, muhasebe evrakları... Pancar muhasebesinin arşivi ayrıydı. Onlar kendi evraklarını kendi bünyelerinde tutarlardı. Her şey korunurdu. Bir defasında bir olay olmuştu. Tüccarın biri 30 sene önce şeker almış, faturayı yırtmış atmış. Sonra bir nedenle mahkemelik olmuş. Mahkemeden yazı geldi, "faturayı bulun" diyordu. Tam bir ay sürdü, tek tek bütün klasörleri taradık, faturayı bulduk. Eskiden klasörler fabrikada ciltbent beziyle ciltleniyordu, iki kapağında iplikler olurdu. Kapaklar bu ipliklerle birbirine bağlanır, hiç bir evrak yere düşmez veya kaybolmazdı. Klasörler aylık değil, günlük hazırlanırdı. O kadar çok evrak çıkıyordu."
.
Fabrikanın Arşivi