"Fabrika treni" diyoruz ama aslında lokomotif... Yani çekici... 1940'lı yıllarda bunlardan iki adet var. Fabrikanın içinde pancar vagonlarını bir yerden başka yere nakletmek için kullanılan küçük şömendiferler. İlk yıllarda kullanılmış. Sonra, silo sistemi değiştiğinden fabrika içindeki kullanım uygulamasından vazgeçilmiş. Demir yolları bu iki küçük lokomotifi bir süre daha manevra treni olarak kullanmış.
İki lokomotiften biri günümüze kadar gelmiş, diğerine ne olduğunu bilmiyoruz.
Korunan lokomotif uzun yıllar bir köşede kendi halinde duruyorken bir fabrika müdürünün dikkatini çekmiş, "onu müzeye kaldıralım" demiş. Ergene Köşkü'nün önüne getirip yerleştirmişler. Köşkün bir tarafında Cip (Jeep) var ve diğer tarafında bu Şömendifer... Doğu Alman yapımı. Ülkemizde sadece iki tane olan bu trenden o vakitler Dünyada 200 kadar üretilmiş. Diğerlerinden kaçı günümüze kadar ulaşmıştır, bilmiyoruz.
Doğu Alman yapımı bu trenlere İngilizler ilgi gösteriyorlarmış. Fırsat bulduklarında gelip lokomotifin resmini çekerler, meraklı bakışlarla etrafında tavaf ederlermiş.
----
Fikret Güzay anlatıyor: "O Treni ben sürdün ben... Fabrikada kampanya işçisiydim. Oradan emekli oldum. Trende çalışıyordum. Trenin Başustası Kamil Ercan idi. Birinci Makinist Esat Başaran idi ve üçüncü kişi de bendim." Soruyorum: "Siz de makinist miydiniz?" diye... "Ne derseniz deyin..." diye cevap veriyor. Anlıyorum ki trende makinistle birlikte bir dönem çalışan kişilerden biri de o... "O küçük Trenle pancar çekiyorduk. İstasyon'dan alıyor, pancar vagonlarını fabrikanın içine getiriyorduk. Kantarda tartıya girdikten sonra pancarları silolara boşaltırdık. Üç kişiydik. Bir başusta, bir makinist ve bir de ben..."
----
Niçin köşkün önüne konmuş?
Çünkü fabrika müdürü ve âyan'dan birileri öyle uygun görmüşler. Aklınıza bir fikir gelir ve uygularsınız. Kapsamlı bir konsept olmayınca önünüze çıkan ilk fikre sarılırsınız. Burada da öyle olmuş. Kimileri "Ergene Köşkü'nü müzeye dönüştürelim. Cip ve Şömendifer de bu müzeye güzel yakışır" demiş ve uygulamışlar.
İnsanlara herhangi bir uygulamayı beğendirmek zordur. Profesyonellik ister, çok yönlü düşünmek, önümüzdeki yüz yılı, hatta iki yüzyılı planlamak gerekir.
İki nedenle iyi olmamış. Birincisi "müze" kavramını bilmiyoruz. Atatürkün ağırlandığı köşkün korunması başka bir şeydir, müzecilik başka bir şey. Müzeyi Köşke sıkıştıramazsınız. İkincisi Köşkü öldürmüşsünüz. Resim çekemiyorsunuz, profil alamıyorsunuz, görünümün estetiğini bozmuşsunuz.
Kara treni baş köşeye oturtmuş insanların yoğunlaşmak istedikleri asıl ilgi odağını karmaşık hale getirmişsiniz.
Doğru yeri buluncaya kadar biz bu şömendiferi ve karşısındaki cipi daha çok gezdiririz.
Konsept, konsept... Bunu bilecek, bunu anlayacak kişi sayısı Türkiye'de çok azdır. Belli bir konsept çerçevesinde yeniden yapılacak projenin arkasında büyük bir mali portre var... Belde olarak bizim boyumuzu aşar. Bu yüzden devleti, yani Kültür Bakanlığını işin hissedarı veya sahibi yapmak zorundayız. Müze olgusunu ancak o şekilde gerçekleştirebiliriz.
----
Fabrika Treni