Alpullu'da kaç tane park var? Bir sayalım... Teliçi Parkı, Şeker Parkı, Belediye Barış Parkı, Saray Parkı, Havuzlu Bahçe, Çamlık Parkı, Çocuk Parkı...
1. Teliçi parkı... Biz Teliçi'ni park olarak görmüyoruz ama 1930'lı yıllarda orası yeşillik büyük bir alan. Park olarak görülüyor. Gazete muhabiri Teliçi'nden "bu cesim park.." diye söz ediyor. Teliçi'nin tamamını mı kastediyor, bilmiyoruz...
Fakat fabrikadan Teliçi'ne geçiş yapılan yerde park olarak kullanılan küçük bir alan var. Yollar, çiçekler ve meşrubat satılan küçük bir büfe... Şimdiki Gazino-Sinemanın alt tarafı... Alpullu-1930 maddesindeki fotoğrafta bu park net bir şekilde seçilebiliyor.
Sonraki yıllarda Büyük Köşk'ün üst tarafına yeni bir mesire yeri yapıyor ve orayı Kır Parkı olarak isimlendiriyoruz. Buraya eğlenceler ve piknik gezileri düzenleniyor.
2. 26 Kasım Şeker Parkı (Kantin'in arkasındaki eski park, Yanan Park)... 1934 veya 1935 yılında yapılmış. Kantin'in açılmasından sonra olmalı... 3500 metre kare büyüklüğünde. Hani bir zamanlar yanan suyun bulunduğu yer. Ana caddeye bakan taraftaki yapılar (kafeterya ve yazıhane) eskiden yoktu, onlar 1966 yılından sonra yapıldı. Eski Park, aslında Fabrikanın Parkı'ydı. Yerleşim yeri belediyelik haline gelince adı Belediye Parkı oldu. Sonra Belediye Parkı başka bir yere taşınınca halk onu Yanan Park şeklinde adlandırmaya başladı. Yanması da bitince bugünlerde onu tanımlamak için kullanacağımız en iyi deyim Eski Park olmalı... Eski Park, Kantin binalarının yerinde bir zamanlar var olan eski iki katlı binanın arkasındaki bir boşluk olabilir. Demiryolunun bulunmadığı 1873 öncesinde ise mera veya düz tarladan başka bir şey değil...
Dikkat etmemişim, bugün (2.7.2019) Emin Gezer ile yaptığım görüşmede parka Belediye Başkanı Ahmet Durgun zamanında bir tabela asıldığını ve adının "26 Kasım Şeker Parkı" olduğunu öğrendim. Kahvedeki insanlarımıza "26 Kasım'ın" ne anlama geldiğini sordum. Kimse hatırlamadı, belediye başkanına sormamı tavsiye ettiler. Eve geldiğimde İnternet araştırması yapar yapmaz daha ilk sırada karşıma çıkıverdi. Şeker Fabrikasının açılış tarihiydi ve fabrikanın hemen karşısındaki parka ad olarak verilmişti. Çok güzel bir uygulama, fakat insanlarımız hatırlamıyorlar. Bu nedenle tabelanın altına belki küçük yazılarla fabrikanın açılış tarihi olduğunu belirtmek yararlı olabilir. Çağımızda "bilgi bombardımanı" altındayız. Bu tarihlerin veya isimlerin hepsini hatırlamamız zor.
Erdoğan Duygan Yanan Havuzu fabrika müdürü Halit Ataşer'in yaptırdığını söyledi. Devamla "Bütün suyu orada toplayayım fabrikaya su oradan gitsin diye düşünmüştü. Beş farklı pompadan (Saray'ın önündeki pompa, Şekerbank'ın karşısındaki pompa, Belediye yanındaki pompa, Yanan parkın içindeki pompa, Çiftliğin içindeki pompa) gelen sular orada birleşiyor ve fabrikaya gidiyordu. Yanan Park'ta taşlarla dekoratif olarak süslenen yükseltinin üzerinde demir bir şapka ve üzerinde de küçük bir delik vardı. Oradan çıkan metan gazına kibrit çaktığınız zaman yanardı." şeklinde konuştu.
Erdoğan Duygan parkla ilgili ilginç bir anısını paylaştı: Hayrabolular hacılarını karşılamak üzere iki otobüs dolmuşlar Alpullu'ya gelmişlerdi. Hanımların üzerinde yeşil çarşaflar vardı. Otobüslerden inip parka yayıldılar. Bir tanesi havuzun başına geldi. 'Bu nedir?" diye sordu. O zamanlar Faruk Gürkan muhasebede çalışan bir memurdu. O kadına: "Bak, dedi. Senin dini inancın var. Cennet, cehennem var.... Burada suyla ateş bir araya geliyor. Cennet-cehennem ikisi beraber fışkırdı... Bir dilek tut, göreceksin ki olacak..." Sanırım kadın bu söylenilene inandı ve diğer arkadaşlarına söyledi. Sonraki günlerde parkın ziyareti bu olay nedeniyle giderek çoğaldı.
---
Beni şaşırtan bir bilgi, Yanan Park'ın bir benzeri o zamanlar BüyükMandıra köyünde de varmış. "Köy" lafı dilimize yapışmış, şimdilerde belde...
---
Bizim neslimiz Eski Parkı "Yanan Park" şeklinde adlandırır. Hikayesi şöyleymiş. Saray Binası 1933 yılında yapılırken önüne bir de artezyen kuyusu açılmış. Erdoğan Duygan'ın bildirdiğine göre 1953 yılında bu artezyenden hala su fışkırıyormuş. O yıllarda Alpullu'da beş yerde su pompası varmış. Çiftlik girişi, Belediye binası yanı, Saray önü, Havuzlu park.. Ve bir tanesi de pazar yerinin oradaymış. Bu su pompalarının suları basılarak Yanan Park'ta birleştirilir, oradaki havuzda bir araya getirilirmiş. Ayrıca Belediyenin hemen yanında bu amaçla yapılmış bir pompa istasyonu varmış. Park havuzunda toplanan artezyen suları küçük bir derecik halinde yolun altından geçen bir kanal aracılığıyla fabrikaya gönderiliyormuş.
Sonra suların toplandığı bu yere estetik bir şekil verelim demişler. Eski havuzu bozup çimentodan doğal görünümlü yeni bir havuz yapmışlar. Suların birleştiği yerin tam ortasına bir boru koyup üzerine de şapka yerleştirmişler. Suyla birlikte gelen metan gazı (çamur gazı) kibrit çakıldığında bu demir şapkanın üzerinde alev alev yanarmış. O dönemde havuz gece görünümü için ışıklandırılmış, etrafına çiçek bahçeleri yapılmış. Parktaki ateş 1987 yılına kadar yanmaya devam etmiş. Artezyenlerin suyu kesilince Yanan Park'ın bu güzel aksesuarı da böylece tarih sahnesine karışmış..
Çocukluğumuzda orayı "yanan su" diye bilirdik. Artezyenin suyu hem lezzetli ve hoştu, hem de yanıyordu. Hayret eder, anlayamazdık.
Erdoğan ağabey biz orayı "dilek ateşi" olarak isimlendirmiştik, dedi. Ve ilave ederek: Bir dönem insanlar havuzun etrafındaki ağaçlara veya çalılara paçavra bağlamaya başladılar. Ağaçlar paçavradan görülmez hale geldi. Fabrika bu alışkanlığı önlemek için oraya bekçi koydu. İnsanların kimisi ip, kimisi paçavra bağlayıp kaçıyordu. Tam bir komedi halini almıştı. İnsanlar akın akın geliyorlardı. Bolca Nine'ye geliyorlar, oradan Alpullu'ya uğruyorlardı. Yanan Park türbe gibi olmuştu. Bir minibüs kadın geliyor, birini kovalarken diğeri paçavra bağlamaya çalışıyordu. Daha sonra fabrika Ergene boyunda yeni derin kuyular açtı, parka gelen artezyen kuyularını kapattı. Parkın etrafında yer alan ağaçların dallarını kestiler, kimisini de kuruttular. Yanan su yok olunca insanların ayakları kesildi. Paçavra bağlamaz oldular.
----
Erdoğan ağabey anlatıyor: Ahmet Kara'nın iki oğlu vardı. Biri yüzbaşı diğeri Yanan Park'ta garson olarak çalışıyordu. Yüzbaşı olan oğlu ile parkta oturuyorduk. Ayak ayak üstüne atmış sigara içiyordu. Kardeşine, "Garson bize çay getir" diye seslendi. Biz de kızdık. "Ya, o senin kardeşin... Niye eziyet ediyorsun" dedik. Yüzbaşı, "Onun okuması için o kadar uğraştım, okumadı. Bu yüzden gururuyla onuyorum" dedi.
----
Eski Parkı bir dönem Necla Türker hanımefendi işletmiş. Kendisiyle görüştüm. Ondan önce parkı üç sene Rasim Dinga çalıştırmış. Biz Almanya'dan 1970 yılında geldik ve bir sene kadar bir süre parkla biz ilgilendik, dedi. Devamla... "Parkı Belediye'den ihaleyle aldık. İhaleye, zaten bir biz katılmıştık. O zamanlar Alpullu'da televizyon yoktu. Almanya'dan getirdiğimiz beyaz renkli televizyonu demir ayaklı bir sehpanın üzerine koyarak akşamları insanların televizyon seyretmelerine imkan sağladık. Alpullu halkı öbek öbek parka geliyor, televizyon seyrediyordu. Demir sehpa hâlâ havuzlu bahçede durur. Televizyonu sonra sattık. Park'ın su havuzu eskiden oldukça büyüktü ve yay şeklinde kavisli bir tasarımı vardı. Sonra parkın içini doldurdular, küçülttüler. Köşede başka bir park yaptılar. Çok iyi çalışıyordu. Gecede iki kamyon gazoz, kola, pepsi türü meşrubat satıyorduk. Park özellikle akşamları kalabalık olurdu. Çorlu'dan, Muratlı'dan, Hayrabolu ve Babaeski'den insanlar parka gelirlerdi. Yanan Park'ta su çıkan borunun ucunda kapağı vardı, vanasını açıp kibrit yakınca metan gazı yanmağa başlardı. Bizden sonra Eski Park'ın ihalesini Eminler almış. Parkta çok iyi bir düzen kurmuştuk. Garsonlar duruma göre, hava sıcak olduğunda hepsi beyaz veya serin olduğunda siyah giyiniyorlardı. Hepsi cilet gibiydi. Masaya eğer bayanlar oturmuşlarsa onlara servisi bizzat kendim yapardım."
----
Parkı işleten Metin Gezer ve Emin Gezer kardeşlerle konuşup bilgileri ilk elden temin etmek istiyorum:
"1972'den beri buradayız. İhaleyle alıp, çay bahçesi olarak işletiyoruz. Alt köşemizde küçük bir gazete bayi binası vardı. Onu büyütüp şimdiki kafeterya haline getirdik. Gazeteci Mustafa Efendi'nin oğlu Zafer orayı Hamdi Yıldız'a devretmişti. O da bir süre gazetecilik yapıp bıraktı. Sonra Park'ın köşesine bir kulübe kondu, gazeteler orada satılmaya başlandı. Devraldığımızda bir tarafta büfe, diğer tarafta kahve vardı ikisini birleştirip kafeterya yaptık.
Eskiden insanlar pancar ekmek için yarışırlardı, Alpullu çok kalabalık olurdu. Halk buraya Yanan Park diyordu. Bunun bir hikayesi vardır. İdare Amiri Atilla Akçadoğan zamanında Bursa'dan gelip Çanakkale'ye geziye giden bir grup Alpullu'da yanan suyun kenarında durup mola vermiş. Atilla ağabey de oradaymış. İnsanlar şaşırmışlar. Onlara "Bu su yanıyor, ne dilek dilerseniz yerine gelir" demiş. Misafirler etkilenmişler. Gittikleri yerlerde arkadaşlarına söylemişler. Sonra yanan suyu görmeye gelen bir sürü ziyaretçimiz oldu. İnsanlar olayı inanç meselesi haline getirdiler. Dilek adayarak ağaçlara, çevredeki çalılara çaput bağlamaya başladılar. Kimisi adak olarak kaz, ördek, horoz getirmeye başlamıştı. Ağaçların dallarından beyaz mendiller, renkli bez parçaları sarkıyordu. İnsanlar birbirlerine "benim dileğim oldu, dileğim yerine geldi" şeklinde aktarımlarda bulunuyorlarmış. Bu olay 1970-77 yılları arasında yaşandı. Su bitince, dilek dileme olayı da sona erdi. Bir daha kimse gelmedi. Yanan Park'ın suları yolun altındaki bir tünelden fabrikaya gidiyordu. Onunla pancarları yıkıyorlardı. Yanan Park, tarihi bir eserdi fakat sular kesilince o da tarih oldu.
Parkın ortasında 1974 yılında yapılmış doğal görünümlü bir havuz vardı. Onu kapattık. Sebebi çocukların orayı yıkanma yeri haline getirmeleriydi. İçinde ışıklandırma sistemi vardı ve lambaların aralarında demirler... Çocuklar aldırmıyor içine giriyorlardı. Bir gün, bir çocuğun beline demir batmış, başka bir çocuk ise boğulma tehlikesi geçirmişti. Baş edemiyorduk. Gün geçtikçe problem olmaya başladı. Korktuk, 1980 yılında ufaltıp minyatür hale getirdik.
Parkta çeşitli etkinlikler yaptık. Ayaklı sehpa yaparak televizyon oynattık. İstanbul'dan Körler Cemiyeti'nin elemanları geliyor, müzik çalıyorlardı. Havuz başında müzik ziyafetimiz olurdu. Hoparlörlerle etrafa yaydığımız ses Alpullu'nun her tarafından duyulurdu. O vakitler bizim rakibimiz sinemalardı. Video oynatıcılar yeni çıkmıştı. Kahveye kasetli video oynatıcı aldık. Televizyondan Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay'ın filmlerini seyrettirdik. İnsanlar sinemaya gitmek yerine parka gelmeye başladılar. VHS Videolar sinemayı öldürdü. İnsanlar önceleri videoları kahvelerde seyrederken zamanla evlerine VHS video player almaya başladılar. 1974 Barış Harekatı'nda kukla oynattık. Kadir Ek'in sineması vardı. Onunla rekabet etmek ve yenilik olması için Muratlı'dan kuklacıları getirttim. Onlar için özel bir kulübe yaptık. Akşam sekizden sonra kukla oynatıyorduk. İki saat sürüyordu, böylece sinemayla daha rahat rekabet eder hale geldik. Akşam olduğu zaman kuklacı "Patron, patron... Kuklamı taşlıyorlar, kulübeyi taşlıyorlar" diye bağırıyor, insanlarda heyecan dalgası oluşturuyordu. Öyle bir şey yoktu ama insanlar bir olay mı var diye etraflarına bakınıyorlardı. Böylece daha fazla müşteri çekmeye başladık. Ben, daha önce Lüleburgaz'da eski köprünün yanındaki parkta çalıştım. Şimdi orada itfaiye var. Parkı kaldırdılar itfaiye yaptılar. O parkta iken kukla oynatıyorduk. Bu yüzden kukla tecrübem vardır.
Parkın içinde eskiden bir artezyen varmış, fakat yanan parkla birlikte o da kapanmış. Şimdi üzerine, ilginç bir şekilde bir lamba direği kaynatmışlar. İnsanlar o zaman artezyen başında kafayı çekerken artezyenin içine Yeni Rakı şişesi kaçırmışlar. 1967, 1968 yıllarında olması lazım... Şişe hala oradadır. Çıkartmak istemişler, çıkaramamışlar.
Kantin binasının yanındaki Eski Gazino mutfağının arkasında bulunan kıvrık boru şeklindeki artezyeni hatırlamıyorum. Herhalde bizden öncedir.
Parkı 48 senedir işletiyorum. Kıbrıs harekatı zamanında insanların evlerinde televizyon yoktu. Parka koyduğum televizyonu Kadir Ek'ten aldım. Schaub-Lorenz markaydı. O zamanlar bu marka çok meşhurdu. Harekat sırasında insanlar gelişmeleri öğrenmek için akşam olduğunda ailece parka geliyorlardı.
Parkta satışları artırmak için bir ara, piyango düzenlemiştik. Masalarda muşambaların altına numaralar koyardık. İnsanlara ilan ederdik "Masanızdaki muşambanın altında bir numara var. O numaraya göre hediye kazanacaksınız" derdik. İnsanlara numarasına göre toka, çakmak, tarak, piyango bileti, tırnak makası hediye ederdik. Her muşambanın altında mutlaka bir numara veya hediye olurdu. Böylece heyecan yaratırdık. İnsanlar parka gelmek için bir bahaneye sahip olurlardı.
----
26 Kasım Şeker Parkı'nda günümüzde kullanılmayıp boş duran küçük bir bina ünitesi var. 'Hayrabolu Yazıhanesi' diye biliniyor. Otuz sene kadar önce Kesebirler yapmış. Yalnız bu Kesebirler fabrikanın kurucusu olan Şakir Kesebir ile ilgili değilmiş. Sahipleri Hayrabolu'ya bağlı Çerkez Müsellim köyünden imişler. Metin Gezer, yazıhanenin 1985 yılında yapıldığını belirtti. Mülkü onlara aitmiş.
---
3. Barış Parkı (Belediye Parkı, Ahmet Yesevi Parkı). 1964 yılında Alpullu belediyelik olduktan sonra yapıldı.
Önceki hikayesi oldukça zengin... Demiryolunun yapıldığı 1873 yılından önce burası tarla... Çok daha önceleri ise Sokullu Mehmet Paşa'nın vakıf arazisi… 1926 yılında fabrika yapıldıktan sonra şimdiki yolun kenarında ve Pancaradam Heykeli sırasında bir takım barakalar var. 1933/34 yılında Şeker ambarının alt tarafındaki çukurluk arazi düzleştirilerek buraya bir futbol sahası yapılıyor. Bir taraftan Teliçi binaları yapılırken diğer taraftan da futbol sahası inşa ediliyor... Saha, 1955 yılına kadar faaliyette... Yani bu bölgede yaklaşık 20 yıl futbol oynanıyor... Fabrikaya ait Şekerspor'un asıl top sahası burası... Maçlar hep burada yapılıyor. 1953, 1954 yıllarında şimdiki Top Sahasının yapımına başlanıyor. İtfaiye'nin karşısındaki yeni saha yapıldıktan sonra bile, bir süre daha burada top oynanmaya devam ediliyor. 1960'lı yıllardan sonra fabrika burayı pasakül deposu olarak kullanıyor. Daha sonra ise kömür stoklama yeri oluyor. 1964'e kadar kömür deposu... Tepeler halinde yığınla kömür... İnsanlar kömürleri çalmasınlar diye etrafı, demir direklere tutturulmuş üç sıra dikenli telle çevrilir, kömürlerin üzerine şeritler halinde beyaz sıvı kireç dökülürmüş... 1975-1980 döneminde, Şükrü bey zamanında parkın toprak zeminine beton dökülmüş veya beton plaklar yerleştirilmiş.
"Belediye Parkı" aslında tek bir parktı fakat sonra içinden bir park daha çıkarıldı. Üst bölümünde çocukların oynayıp eğlendikleri yer "Çocuk Parkı" olarak isimlendirilmeye başlandı. 1981 yılına gelindiğinde Barış Parkı'ndaki bu üst bölümün adı Atatürk'ün doğumunun 100. yılı anısına 100. Yıl Parkı olarak anılmaya başlandı. Fakat bu adlandırma halkın belleğine yerleşmedi, kalıcı olmadı.
Günümüzde Barış Parkı denen yere değişik isimler verilmiş. Barış Parkı adlandırması Belediye Başkanı Ahmet Durgun zamanına ait... Önceleri "Belediye Parkı" deniyormuş. Bir ara "Ahmet Yesevi Parkı" da denmiş, ama tutmamış. Günümüzde kullanılanı, "Barış Parkı"...
----
1964 yılında belediyenin ilk yaptığı işlerden biri pasakül ve kömür deposu olarak kullanılan bu alanı parka çevirmek. Fabrikaya ait olan yeri "işgal etmiş", almış. "Ben burayı park yapacağım" demiş.
Fakat parkın "park" haline gelmesi 1973 yılından sonra... Cumhuriyetin 50'nci yılı anısına bölgeye Atatürk heykeli dikilmesine karar veriliyor ve dikiliyor. Heykelle birlikte zemin de iyileştiriliyor. Toprak yerine, beton zemin uygulaması yapılıyor. Belediye kalıp yaptırarak 8 cm kalınlığında, 60x30 cm dikdörtgen ebatlı beton plakalar döktürerek zemini bunlarla döşetiyor. Fakat betonları birbirine yapıştırmamışlar. Aralarında 5 santimetrelik boşluklar bırakarak aralarında çimlerin yetişmesini sağlamışlar. Çim yetiştiği zaman çok güzel gözüküyor, yeşil halı gibi bir görünüm ortaya çıkıyordu. Hüseyin Çavdar'ın belirttiğine göre beton plakaları İsmail Usta yapmış. Şimdi düşünüyorum da, bu boşlukları sadece "çim yetişsin" diye mi yaptılar. Sanmıyorum... Heykel yapıldıktan sonra -Ankara'daki Aslanlı Yol'da olduğu gibi- insanlar heykelin önünden geçerken ayaklarına baksınlar, ihtiramla geçsinler diye yapmış olmalılar. Bunu ancak bir mimar düşünebilir. Beş, on yıl öyle devam etti... İnsanlar yürüme zorluğu çekiyorlardı. İhtiramı, saygıyı aklına getiren yoktu. Şikayetler artınca ve niçin yapıldığı da unutulunca bu uygulamadan vazgeçildi. Plakalar kaldırılarak zemine düz beton döküldü.
Başı öne eğerek ihtiramla geçmek... Bir dönemin, bir kısım insanların işgüzar yaklaşım biçimi... Bugün ihtiramı artık öyle anlamıyoruz...
----
Emin Gezer'in dilinden: "Barış Parkı'nı 10-15 sene kadar işlettik. Oraya bir yatırım yapmadık. Bir ara iki tane zıplamalı çocuk platformu getirmiştik. Şişiriyorduk, çocuklar içine girip zıplıyorlardı. Fakir çocukları zıplama platformundan parasız yararlandırıyorduk. Çok rağbet gördü... Orada Belediye'nin yaptığı etkinliklerden para almıyorduk. Orada çocuklar için spor aletleri ve oyun grupları var. Abdullah beyin ölen kız kardeşinin adına bağışlandı."
----
2019 yılı itibariyle Barış Parkı'nı Serdar Terzi işletiyor. Kendisiyle görüştüm. Kısaca şu bilgileri verdi: "Belediye Parkı'nı eskiden Emin Gezer işletiyormuş. Emin Gezer 2014 yılında park işletmesini Semih Meriç'e vermiş. Semih Meriç üç buçuk yıl işlettikten sonra 2018'de bana devretti. Burada büfe ve kafeterya işletiyoruz. Kafeterya kışın çay içilen yer anlamında... Düğün organizasyonları yapıyoruz. Alanın 700 kişilik davetli kapasitesi var. Gerektiğinde bu sayı 1000 kişiye çıkabilir. Alandaki havuzlar bizden önce yapılmış. Üst taraftaki Çocuk Parkı Barış Parkı'na ait. Bakımını Belediye yapıyor. Yetişkin ve çocuk parkının birlikte bulunması güzel bir olay. Böylece çocuklar anne ve babalarının gözlerinin önünde daha rahat oynayabiliyorlar. Düğünlerin dışında bayramlarda canlı müzik organize ediyoruz. Çamlık'ta kahvaltı organizasyonları yaptık."
Barış Parkı Atatürk heykelini içeriyor olması, resmi bayram törenlerinin burada yapılıyor olması açısından önemli. Alpullu'nun prestij toplanma alanı.
---
Parktaki Türk, Öğün Güven Çalış yazısı harflerinin kalıplarını Kadrı ağabey çizmiş. Daha sonra Ali Kartal fabrikada o harfleri üretmiş. Parkın dDemir bahçe korkulukları 1990’lı yıllarda yapılmış...
----
4. Havuzlu Bahçe parkı. Belediye Başkanı Şükrü Simer tarafından yapılmış. Veya var olan yeşil mesire yeri içine havuz yapılmak suretiyle "park" olarak yeniden düzenlenmiş. Bunun için 1975-1976 tarihleri veriliyor.
Bir çok kişi buradan "Parkçı Emin'in yeri" diye söz ediyor ama Emin bey son yıllarda parkın ihalesini alma işini başkasına bırakmış.
---
Emin Gezer anlatıyor: "Havuzlu Bahçe Parkı'nı 2003 veya 2004 yılında alıp 2010 yılında bıraktık. Bize geçtiğinde çöplük gibi bir yerdi. Oraya estetik güzellik getirdik. Havai fişeklerle evlilik ve sünnet düğünleri organizasyonu yapardık. Parkta bir ara Kadınlar Lokali açıldı, fakat çalışmıyor. Orası Avrupa Birliği Projesi kapsamına girdi. Kapalı yer, lokanta, gelin odası, yemekhane ve otopark yapılacak. Projeyi çizmişler. Bulgaristan'la birlikte...
Düğün organizasyonlarında üç çeşit içecek olur. Pepsi, Yedigün ve su... Kırk davetli masası ile 500 davetliyi alacak kapasitesi vardır. Yedek sandalye ve masalarla birlikte 1000 kişiye kadar çıkılabilir. Alpullu'da çok düğün olmaz. Senelere göre değişir. Yılda altı sekiz arasında diyebiliriz. Barış Parkı'na da düğün kabulü yapıldığı için buraya gelen talep düşmüştür.
Havuzlu bahçe eskiden güreş yapılan bir çayırmış. Çiftliğin veya fabrikanın güreş çayırı... Bahar geldiğinde pehlivanlar orada güreşirlermiş. Güreş sporunun yapılmadığı zamanlarda halk tarafından mesire ve piknik yeri olarak kullanılmış.
----
Kadri ağabeyle görüşüyoruz... Bir dönem Havuzlu Bahçenin tasarımı için epey uğraşmış. Nikah Masasının tasarımını yapmış. Parkın üzerine çapraz dört tane çelik tel çekerek çevresindeki çınar ağaçlarına bağlamışlar ve alanın üzerini ince bir ağla örtmüşler. Onu, "askeri kamuflaj filesi" olarak tanımlıyor. Düğün ve şenlik zamanlarında üstü örtülü orta bölümden kağıt fenerler, balonlar, şerit konfetiler sarkıtıyorlarmış. Bir kenarda işlevsiz duran havuz için "onu Belediye Başkanı Ahmet Durgun yaptı" diyor. Eskiden düğünlerde kullanılan oyun pisti küçükmüş, büyütmüşler. Çevresine elektrik direkleri dikmişler. "2002, 2003 yıllarıydı", diye ilave ediyor.
---
Havuzlu Bahçe parkının içindeki evde Çiftlikte tarla çavuşu olarak çalışan Dilsiz Ahmet oturuyormuş. Şimdi içinde "Gelin Odası" var deniyor. Annemin anlattığına göre "ben o evi onların kendi evleri olarak biliyorum. Karısının adı Fahriye idi. Fahriye abla derdik, diyor. Dilsiz Ahmet'in İlhami adlı bir çocuğu varmış. Almanya'ya gitmiş. Hakkında fazla bir bilgi yok. Dilsiz Ahmet'in evi bir ara "Kadınlar Lokali" olarak Kullanıldı. 2021 yılında buraya "Kuşlarla Dans" adlı bir AB Projesi kapsamında kapalı düğün salonu ve kültürel etkinlik salonu yapılınca Dilsiz Ahmet'in evi de yıkıldı, tarih oldu. 1965 yılına kadar o bölgede Dilsiz Ahmet'in evinden başka ev yokmuş.
-----------
Eskiden Havuzlu Park'ta üç havuz varmış ve suları aktarmalı olarak birbirine akıyormuş.
5. Çocuk parkı. "Belediye Parkı" veya "Barış Parkı" başlığı altında söz ettik ama aslında ayrı bir park olarak değerlendirilmeli. Erdoğan Bey'in bildirdiğine göre 1980 yılında belediyeye bir genelge gelmiş. Atatürk'ün yüzüncü doğum günü anısına "100. Yıl Çocuk Parkı" yapılması istenmiş. Bunun üzerine parkın üst tarafındaki küçük yer yeniden düzenlenerek, o bölgeye "100. Yıl Çocuk Parkı" denmiş. Parkın özel bir amblemi varmış. İçine bir de Atatürk büstü yerleştirilmiş. Erdoğan Duygan "oraya Neslihan hanım adına harika bir tabela astırmıştım" diyor.
Çocuk Parkını kurmak için, o zamanlar Makedonya'nın Üsküp şehrinden gelen Abdullah Ademoğlu'nun kız kardeşi Neslihan Ademoğlu destek vermiş. 15 milyar lirayı çocuk parkı yapılması için kendi adına bağış olarak sağlamış. Vasiyetinde "Benim emekli ikramiyemden alınarak Erdoğan ağabeye verilsin. Erdoğan abi masrafı esirgemeden güzel bir çocuk parkı yapsın. Bir de çocukların su içecekleri bir çeşme..."
Erdoğan ağabey anlatmaya devam ediyor: "Ağabeyi Abdullah beyle birlikte İstanbul'a gittik. Park yapan firmaları gezdik. Ümraniye'deki bir firmadan 15 milyar liralık teklif aldık. Yapacaklarını gösterdiler, termin verdiler. Bize 'Siz enini boyunu hazırlayın' dediler. Belirlenen projeye göre Küspe Kapısının karşısındaki alanı 100. Yıl Parkı olarak belirledik. Park iki taraflıydı. Bir tarafı "büyük çocuklar" ve kafeteryanın arka tarafı ise "küçük çocuklar" için hazırlandı. Orada bir çeşme vardı. Onu iki yüzlü hale getirdik. Arka tarafın kurnasını küçük çocukların su içmesi için boylarına göre alçak yapmıştık."
Neslihan Hanım Makedonya'da İlköğretim Genel Müdürlüğü yapmış, çocukları çok severmiş. Sağlanan bu destekle iki salıncak, kaydırak, demir çubuklardan içi boş tırmanma küresi, bir tahtırevalli, iki tren rayı ve tırmanma bandı yapılmış.
Erdoğan ağabey oyun gruplarıyla ilgili bir anısını paylaştı. "Prensip olarak işimi alt kademede görmeye çalışırım. Salıncak yaptırmam gerekiyordu. Fabrikanın atölye ustabaşısı vardı. Ona söyledim, bana salıncak yapar mısın dedim. O da bana 'sadece bir tane yaparım, iki tane yapmam' dedi. Bir tahtırevalli yaparım, küreyi yapamam, diye diretti. Bunun üzerine fabrikanın işletme müdürüyle konuştum. İşletme müdürü usta başını çağırdı ve benim hazırladığım listeyi kendisine verdi. 'Aynen yapılacak' dedi. Ustabaşı bunun üzerine 'Başüsütüne efendim' dedi ve çıkıp, gitti. Çocuk parkı donatıları o ustabaşının eseridir.
Meşhur boksör Jeo Luis maçlara hazırlık çalışmaları sırasında denge temini için her gün demiryolu üzerinde bir kilometre yürüyüş yaparmış. Bunu düşündüm ve 100. Yıl Çocuk Parkı'na böyle bir Ray yerleştirmeye karar verdim. TCDD'de çıkma raylar vardı. Bu şekilde dört tane çıkma ray getirttim ve çocuklar üzerinde yürüsünler diye parka koydurttum. Şikayet etmişler, rayları çaldım havasına soktular. Ben de, bunun üzerine bir yazı yazdım: Bu rayları güpegündüz herkesin gözünün önünde aldım ve parka yerleştirdim. Bu rayları sökmeye ne vicdanım, ne de gönlüm razı olur. TCDD gelsin söksün, fotoğraflarını çekip Ankara'ya göndereceğim, dedim. TCDD'den 'Ağabey, bu yazıyı geri al" dediler ve raylar orada kaldı.
"Ümraniye'den anlaştığımız firma üretimi bitirince oyun grubunu İstanbul'dan getirip parka monte etti. Diğer eksiklikleri tamamladık. Sonra ölen kızın annesini Makedonya'dan davet ettik. Geldi, parkın resmi açılışında bulundu. Fakat açılıştan bir gün önce parkı gezerken büyük çocuklar bölümünde çeşmenin olmadığını gördü. 'Kızım çeşme de istiyordu' dedi. Biz küçük çocuklar bölümünde çeşme olduğunu söyledik. 'Olsun' dedi, 'Siz oraya da bir çeşme yapın' diye tavsiyede bulundu. Bunun üzerine ağabeysinin arabasına binerek Beylikdüzü'ndeki Bauhous mağazasına gittik. Döküm olarak yapılan eski zaman çeşmelerinden birini satın aldık ve Alpullu'ya getirerek yerine monte ettik. Ertesi günü vasiyetine uygun olarak parkın açılışını gerçekleştirdik. Allah rahmet etsin, kız kardeşi 45-50 yaşlarında vefat etmişti. Parkın girişine iki direk diktirdim ve üzerine büyük bir tabelaya "Gönlü çocuk sevgisi ile dolu olan Neslihan Hanımın hediyesidir" şeklinde bir yazı yazdırdım. Şimdi öğreniyorum ki bu tabela kaldırılmış. Kaldırılmış ama en azından hatırası unutumasın."
6. Saray Parkı.
Sarayın hemen önünde yer alan yeşillik alan. Pek park havası yok ama belediyenin planlarında Park alanı olarak görülüyor. Bir iki oturma grubu ve çocuklar için salıncaklar var ama belki yeniden ele alınıp düzenlense daha iyi olur. Mesela etrafına demir çitler yapılabilir. İçindeki yollar yeniden düzenlenebilir. Çiçek adacıkları oluşturulabilir.
----
Gülbahçe Mahallesi ve Çiftlik Mahallesi Parkları. Samafor ve Çiftlik Mahallesinde park yoktu. Fakat nasıl olmaz, bizim daha çok parkımız vardı. Bütün boş araziler, boş arsalar bizim parklarımızdı. Orada toplanır, top oynar, çember çevirir, körebe oynardık. Çiftlik mahallesinde Yaanenin arkası boştu, Murtaza'nın kahvesinin arkası ve Gazteci Mustaa Fendi'nin yan tarafındaki boş arsa...
---
Parklar