Eski insanlar öyle konuşurlardı... PTT'ye gittim, PTT nerede, PTT'de işim var... Ama, tam da P.T.T. demezlerdi... Konuşurken ağızlarından bu ifade Pette'ye gittim şeklinde çıkardı. Pette....
Alpullu Pette'si polis karakolunun hemen yanındaydı. Kadri ağabey'in bildirdiğine göre eski müdürü Fehim Amca imiş. Soyadını hatırlayamadı. PTT'nin içinde kapının hemen yanında kapalı bir kabin halinde telefon kulubesi bulunurdu. O kulübenin içine girer telefon konuşmalarını ordan yapardık. Çünkü evlere henüz telefon verilmemişti.
Bazen Pette'den telgraf çektiğimiz olurdu. Bir kağıt olurdu. Oraya çekeceğimiz telgrafın cümlelerini yazar sonra Pette memuruna verirdik O kelimeleri sayar, hesabını yapar, parayı alır ve telgrafı içerdeki görevliye verirdi.
Bankonun hemen altında zarfları atmak için mektup atma deliği vardı. Zarflara veya tebrik kartlarına pul yapıştırır o delikten içeri atardık. Pulların arkasını hafifçe ıslatmak veya nemlendirmek için yuvarlak ve içindeki süngere zamk emdirilmiş küçük bir kase olurdu. İnternetten araştırdım, ona "pul süngeri" veya "parmak ıslatma süngeri" denirmiş... Pulun arkasını oraya değdirir sonra zarfa yapıştırırdık. Bazen üşenir, pulu dilimize değdirirdik. O zaman kekre bir zamk tadı alır, bunu bir daha yapmağa tövbe edersiniz.
Ne gelişmeler olduysa yıllar sonra PTT binası Sıra Dükkanlar'daki yeni yerine taşındı. Telefon santrali ise Yeni İlkokulun yanındaki küçük binaya... Kadri ağabeyin bildirdiğine göre bu taşınma işlemi 30 Ağustos 2009 yılında gerçekleşti.
---
PTT'nin yeni yerine taşınmasıyla artık herşey değişmişti...
Ne mektup atma yeri, ne uzun telefon kulübesi, ne klasik telefon ahizesi, ne telgraf kağıdı, ne zamk kutucuğu, ne yerleri siyah-beyaz kare desenli mozaik taşları, ne de mektup tartma terazisi... Hepsi buharlaşıp uçtu.
PTT'nin o odacığı, evet hizmet aldığımız bir yerdi ama, aynı zamanda Alpullu'nun kimliğiydi... Alpullu'yu farklı, özellikli ve değişik yapan yerlerden biriydi... Sıradan ve binlerce benzerine benzeyen bir PTT ofisi kimlik oluşturamaz. Yeni yetişen nesiller o büro ile özdeşleşerek "simgesel aidiyet" geliştiremezler.
Yeniyi açmak ve uygulamak ile eskiyi korumak arasındaki hassas dengeyi kuramıyoruz. Yeniyi açmaya evet, fakat eskiyi öldürmeye hayır... Bunu nasıl yapacaksınız? Müzeleştirme, koruma, saklama, gelenek ve görenekleri aktarma, eğitme, bilinçlendirme, uyarma, sahip çıkma, anlatma, benimsetme, ruhunu veremeyle... Hiçleşme'den kurtulmak istiyorsak kültürel değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Koruduğu bir şeyi olmayan, kişi veya toplumlar hiçleşir... Alpullu hiçten insanların yeri değil.
---
Bir dönem Alpullu'da Posta ve telgaf müdürü Faik Efendi olmuş.
---
Kahvede Savaş Dinga beyle tanıştım. Babası postaneciymiş. Gani Çavuş derlermiş adına. Gâni Dinga... Hat bakıcısıymış. Telefon hatlarındaki arızaları araştırır ve tamir edermiş. Pisikletiyle gezer telefon direklerine çıkıp elindeki seyyar telefonuyla hatların kesik olup olmadığını kontrol edermiş. Arızalı hattı bulur tellerini bağlayarak tekrar çalışır hale getirimiş. O zaman hat bakıcılarının telefon direklerine çıkmak için özel ayakkabıları var. Ayakçak deniyor... Mengene şeklinde ve uçlarında sivri demirleri olan... Bunları giyip sert hareketlerle ağaç direğe saplanmasını sağlıyor ve belindeki kemeri her defasında biraz daha yukarı kaldırıp direğin üst bölümünde yer alan beyaz mermer fincanlı bölüme doğru tırmanıyor. Yapılan işlem tam anlamıyla bir tırmanma hareketi... Bu yüzden telefon direklerinin dış yüzleri yerden yarım metre yükseklikten sonra delik deşik olurdu. Ve telefon-telgraf direkleri o vakitler fazla dayanmaz, birkaç sene sonra çürümeye başlardı. Gani Çavuş, kar-kış veya sıcak demez yılın dört mevsiminde çalışırmış. Savaş Bey'in değindiği bir konu ilgimi çekti. Gani Çavuş'un kullandığı p(b)siklet resmi imiş ve plakası varmış... Bisiklet ve plaka... Şaşırmıştım. Ama öyleymiş. İnsanlar ilk zamanlar resmi kurumlara ait olan bisikletlere ehliyet ve plaka alarak binerlermiş. Ehliyeti olmayan kişilere resmi olarak bisiklet teslim edilmezmiş. Gani Çavuş'un kullandığı Adler marka bisikletin önünde kartal kuşuna benzeyen bir amblemi varmış... Babamın bisikletinin markası da Adler idi ama ben o amblemi hatırlamıyorum. Bizimkisi düşmüş olmalı. Savaş Bey ilave ediyor: "Direksiyonu kırılır, fabrikada kaynak yaptırırdık"... Bu ne tesadüf... Babamın bisikletinin de direksiyonu kırılmıştı ve biz onu direksiyonun dikey çubuğunun tam orta yerinden kaynak yaptırmıştık. Demek ki burası Adler velespitinin zayıf noktası...
Hat bakıcısından söz edip posta dağıtıcısından söz etmezsek hikaye eksik kalır. "Bak postacı geliyor, selam veriyooor. Herkes ona bakıyor, meraak ediyoor." çocuk şarkısının sembol kişisi. Başında postacı şapkası, sırtında özel üniforması ve omuzunda büyükçe deri bir çanta.... Çantanın içi çoğunlukla beyaz ve bazıları uçakla geldiğini belli eden kırmızı-mavi bordür süslemeli dar-geniş zarflarla tepelemesine dolu. Uzaktan gördüğünüz zaman gözlerinizle tararsınız ve izlersiniz. Acaba bizim eve gelecek mi? Veya kimin evine girdi. Hangi komşuya uğradı. Kimden mektup gelmiş olabilir? Zaman içinde kimisi yayan, kimisi pisikletle gezen postacılar. Gani Çavuş bir dönem posta dağıtıcılığı da yapmış. Hat bakıcısı ve sonra posta dağıtıcısı...
Ve bir alıntı....
"1938 yılında PTT Dergisi’nde yayımlanan bir makalede telefonun yaygınlaştırılma amacı açıkça ifade edilmektedir: Bugün Ankara, İstanbul, Yalova, Çorlu, Alpullu ve Edirne’den Avrupa’nın her tarafı ve Amerika’nın birçok yerleri ile sanki aynı şehir içinde bulunuyormuşçasına konuşmak mümkündür. Bu mühim imkândan diğer iktisadi şehirlerimizin daha fazla gecikilmeden istifadelerinin temini için irtibat devrelerinin çoğalmasına çalışılmaktadır. Yeni şehir içi santrallerin açılmasına ve pek çok şehir arasındaki bağlantının kurulmasına rağmen telefon hizmetinin ülke çapında yaygınlaştırılması mümkün olamamıştır. Telefon hizmetinin yeterince yaygınlaşmaması nedeniyle telgraf, hem ulusal hem de uluslararası iletişimde başat konumunu 1940’lı yıllara dek sürdürmüştür. 1932 yılında Türkiye ile Avrupa arasındaki çekilen telgraf sayısı, 385.000 iken, 1933’te 972.000’e ulaşmıştır. Cumhuriyet öncesi dönemde uluslararası telgraf haberleşmesinde yalnızca 90 merkez açıktır, 1933 yılının sonunda açık merkezlerin sayısı 296 olarak belirlenmiştir."
Evimize telefon ancak 1980'li yıllardan sonra bağlandı...
--
Milliyet gazetesinin 3.9.1933 tarihli haberine göre Postane binasının yapımına bu yıldan itibaren başlanmış. Kantin Bloku tepeden bakıldığı zaman üç ayrı bölüm halinde gözükür. Demek ki bu bina bir kerede yapılmadı. En azından postanenin bulunduğu bölümün ve oradaki dükkanların 1933 yılından sonra ihale edildiği anlaşılıyor. Bu binaların Almanlar tarafından yapıldığını zannediyordum ama öyle değilmiş. Belki planları yurt dışından gelmiştir. Postanenin yanında aşçı dükkanı ve kahvehaneden söz ediliyor... İlk yapıldığında böyle planlandığı anlaşılıyor...
---
2009 yılında PTT küçültülmüş tek bir memura bırakılmış. Belediye imar planında değişiklik yaparak ilkokulun yanındaki yeri onlara vermiş. O yıllarda Belediye Başkanı Erdoğan bey... Şöyle anlatıyor: "İmar planına göre Pancar Kooperatifinin dereye bakan yeri PTT binasıydı. Kooperatif orayı isteyince PTT'ye müracaat ettik. Genel müdürlüğe yazı yazdık. "Kuracağımız PTT teşkilatında hassas cihazlar olup dere kenarında olması sakınca yaratabilir" dedik. Orası rutubetli bir yerdi. Böylece orayı Kooperatif'e verdik. İlkokul ile Telörgü arasında kalan küçük alanı PTT binası olarak tahsis ettik. Tek bir elemanı olduğundan PTT ofisini sıra dükkanlarda açtık. Eskiden PTT'de beş altı kişi çalışırdı. PTT müdürü, posta memuru, posta dağıtıcısı, santral memuru ve iki müstahdemi vardı. PTT'nin üst katı lojman olarak kullanılıyordu. Posta dağıtıcılığı yapan kişi Recai Geldi adlı bir arkadaşımızdı. Karı-koca birlikte çalışıyorlardı. Biri pul veriyor, diğeri santrale bakıyordu.
---
Kemal Çıkla'nın bildirdiğine göre, eski İstanbul Valisi Muammer Güler'in eşi bir dönem Alpullu PTT'sinde santral memuru olarak çalışmış. Vali o zamanlar Pehlivanköy'de Kaymakamlık yapıyormuş.
----
Yine postacı Kemal Çıkla anlatıyor: "Uzunköprü'nün ötesinde Yunanlıların Pythion veya Python istasyonu vardır. Osmanlılar zamanında iken bizim Kuleliburgaz dediğimiz beldemiz... [Yazar. Bu gümrük kapısı 04.09.1953 tarihinde yeniden açılmış.] Posta vagonuyla Python'a kadar gidiyor Yunanlıların postalarını kendilerine teslim ediyor ve onların bize verdikleri postayı alıp geri geliyorduk. O zamanlar Avrupa treninde iki vagon vardı. Bir vagonunda yolcular ve diğerinde posta malzemeleri taşınırdı. Kolileri, mektupları çuvallar içinde Yunanlılara teslim ederdik. Onlar da söz konusu postayı gideceği yere göre dağıtırlardı. Bulgaristana gidecek olanları Bulgar trenine, İtalya'ya gidecek olanları İtalya trenine yüklerlerdi.
---
Kemal Çıkla'ya soruyorum: "PTT'de kimler çalıştı?" Başlıyor saymaya: "Fehmi Akıncıoğlu müdürdü... Burhan Kurak, Metin Çetinkaya, Mehmet Varlık vardı... Ve sonra posta dağıtıcıları vardı... Hayri aga, Yunus aga, Şerafettin aga… Postayı dağıtmak için köylere yayan gidiyorduk. Sonra bir pisiklet aldılar. Herkes binmeye başladı, kırdılar."
----
08.07.1940 Alpullu-Kırklareli telefon hattı inşaatının tamamlanarak, Kırklareli'nin şehirlerarası konuşmaya açıldığı.
Belge Özeti: Alpullu-Kırklareli telefon hattı inşaatının tamamlanarak, Kırklareli'nin şehirlerarası konuşmaya açıldığı.
Yer Bilgisi: 159 - 117 - 17Dosya Ek: 167
Belge Tarihi: 08.07.1940-00.00.0000
-----
1920 yılında Yunanlılar Edirne ile İstanbul arasında posta dağıtımını engelliyorlar.
BEO, 4637-347771-1-1; Sadâret-i Uzmâ, Mektûbî Kalemi, Evrâk numarası: 929, Kalem numarası: 2180; Târîh-i tebyîzi: 3 Şevvâl sene [1]338 – 20 Haziran sene [1]336. (1920); Hâriciye Nezâret-i Celîlesi'ne
Kuleli, Uğurlu ve Karaağaç'ın Yunan askeri tarafından işgāl olunması üzerine Edirne postalarını hâmilen 28 Mayıs sene [1]336 târîhinde Dersaadet'den hareket eden seyyâr me’mûrunun Edirne Başmüdüriyeti'nden telakki etdiği teblîgāta tevfikan emânâtı Alpullu'ya teslîm eylediği ve avdetinde kendisine emânet verilmediği ve Yunan zâbitân ve efrâdı tarafından Karaağaç'da bârid bir mu‘âmele ile postanın ve mûmâ-ileyhin üzeri taharrî edildiği ve ma‘a hâzâ bi'l-âhire taharrîyâtın tekerrür etmediği Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyet-i Umûmiyyesi'nin iş‘ârına atfen Dâhiliye Nezâret-i Aliyyesi'nden izbâr kılınmış olmağla icrâ-yı iktizâsı bâbında. Bâ-işâret-i aliyye-i hazret-i müsteşârî. , Tebyîz, fî 20 Haziran sene [1]336.
----
BEO, 4637-347771-2-1; Bâb-ı Âlî Dâhiliye Nezâreti; İdare-i Umûmiyye-i Dâhiliyye Müdüriyeti Umûmî: 22763; Husûsî: 826; Makām-ı âlî-i cenâb-ı Sadâret-penâhî'ye; Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir.
Kuleli, Uğurlu ve Karaağaç'ın Yunan askeri tarafından işgali üzerine Edirne postalarını hâmilen 28 Mayıs sene [1]336 târîhinde Dersaadet'den hareket eden seyyâr me’mûrunun Edirne Başmüdüriyeti'nden telakki etdiği teblîgāta tevfikan emânâtı Alpullu'ya teslîm eylediği ve avdetinde kendisine emânet verilmediği gibi Yunan zâbitân ve efrâdı tarafından Karaağaç'da bârid bir mu‘âmele ile postanın ve mûmâ-ileyhin üzerinin taharrî edildiği ve ma‘a hâzâ taharrîyâtın bi'l-âhire tekerrür etmediği Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyet-i Umûmiyyesi'nden bildirilmekle arz-ı ma‘lûmât olunur. Ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü'l-emrindir.; Fî 29 Ramazân sene [1]338 ve fî 17 Haziran sene [1]336. (1920);Dâhiliye Nâzırı Vekîli nâmına, Müsteşâr, [imza]
----
1916'da telefonlar casusluk korkusuyla olabilir, kontrol altına alınmaya çalışılıyor.
BOA. DH. EUM. 5.Şb, 30-41-2-1; Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu, Başkumandanlığı Vekâleti 8. Şube, Numara: 2990, Dâhiliye Nezâret-i Celîlesi'ne
Devletlü efendim hazretleri, Emniyet-i Umûmiyye Beşinci Şube ifâdesiyle mevrûd 453 numarı ve 16 Teşrîn-i Evvel sene [1]332 târîhli tezkire-i aliyyeleri cevabıdır.
Uzunköprü ile Kuleliburgaz arasındaki telefonun kaldırılması husûsunun Şark Hattı Komiserliği'ne bildirildiği ma‘rûzdur. Ol bâbda emr u fermân hazret-i men lehü'l-emrindir. Başkumandanlık Vekâleti emriyle, Mîr-alay Poçernik, [mühür] Muhâbere ve Muvâsalat Kıta‘âtı Müfettiş-i Umûmîliği
***
BOA. DH. EUM. 5.Şb, 30-41-3-2; Dâhiliye Nezâreti, Emniyet-i Umûmiyye Müdüriyeti Kalem numarası: 98, Târîh-i tebyîzi: 16 Teşrîn-i Evvel sene [1]332 (1916/1917). Hulâsa: Uzunköprü'deki telgraf muhâberâtının Kuleli ile kat‘-ı irtibatına dâir. Dâhiliye Nâzırı Talat Beyefendi tarafından BaşKumandan Vekîli Enver Paşa hazretlerine Tezkire
Uzunköprü İstasyonu'nda telgraf muhâberâtını kontrol etmek için iki me’mûr istihdâm edilmekde ise de el-yevm Kuleli ile Uzunköprü ve Pavli ve Alpullu ve Babaeski istasyonlarındaki telefonlar ile sûret-i husûsiyyede muhâbere edilmekde olması cihetiyle bu muhâberâtın da kontrol edilmesi mümkün olmadığından Uzunköprü'deki makinenin Kuleli ile irtibatının kat‘ı lüzûmu Uzunköprü Emniyet Müfettişliği'nden izbâr kılınmış olmağla muktezâsının ta‘yîn ve inbâsı menût-ı müsâ‘ade-i aliyyeleridir. Ol bâbda.
***
BOA. DH. EUM. 5.Şb, 30-41-4-1; Bâb-ı Âlî Dâhiliye Nezâreti, Emniyet-i Umûmiyye Müdüriyeti, Uzunköprü Emniyet Müfettişliği'nden vârid olan şifrenin mahlûlüdür Gāyet müsta‘celdir
Uzunköprü İstasyonu'nda telgraf muhâberâtını kontrol etmek için iki me’mûr istihdâm edilmekde ise de Kuleli ile Uzunköprü ve Pavli, Alpullu, Babaeski istasyonlarındaki telefonlarıyla sûret-i husûsiyyede muhâbere edilmekde olmalı kontrolü mümkün olamayacağından Uzunköprü'deki makinenin Kuleli ile irtibatının kat‘ etdirilmesi ma‘rûzdur. Fî 9 Teşrîn-i Evvel sene [1]332, (1916/1917) Müfettiş Cemil, Bahisle Başkumandanlığa tezkire, fî 9 minh.
----
---
PTT