Oraya Koloni Evleri derdik. Burası fabrikada çalışan memur personelin belli bir süre kalması için yapılmış "özel bir site"... "Teliçi Mahallesi" olarak da adlandırabilirsiniz... Uzun yıllar sonra, girişe tabela asıldı "Fabrika Lojmanları" dendi... Teliçi'nin sınırları, Atatürk Bulvarı cephesinden baktığımızda Düğüncülü yolundan başlıyor Şeker ambarlarının bulunduğu yere kadar devam ediyor. Sonraki yıllarda daraltılmış, şimdiki İlkokulun arsası Teliçi dışında bırakılmış. Aslında orası da Teliçi'ne/Fabrikaya ait. Bu yüzden adı Şeker İlkokulu...
Fabrikayı ve Teliçi'ni Macaristan'ın Hatvan ilçesinden gelen ustalar kurmuşlar. Onlar fabrikanın hem kurucuları, hem de Teliçi'nde yaşayan ilk sakinler... Teliçi'nin ilk vatandaşları... Alman ve Macar ustalar 1935'e kadar Teliçi'nde kalmışlar, orada yaşamışlar. Alman ve Macarlar Türk ustaların ustaları... Öyle görüyoruz.
İnternette araştırma yaptım. Tarihi Hatvan haritası dikkatimi çekti... İki hatvan var: İç Hatvan ve Dış Hatvan… Aynen İç Alpullu ve Dış Alpullu örneğinde olduğu gibi... Adamlar temelleri sağlam atmışlar. Şehir yerleşiminden başlayarak yaşam kültürüne doğru ilerlemişler... Bu kültürün etkilerini ortadan kaldırmak için "Barış Parkı" etiketiyle insanlarımızı birleştirmeye, ayrılık - gayrılıkları yok etmeye çalışıyoruz ama bu sıkıntılar bir süre daha devam edecek gibi...
Tel-İçi Ayrıcalığı
Etrafının örgülü kafes telleriyle çevrilmiş olması nedeniyle halkın ağzında Tel-İçi olarak bilinirdi. Biraz okumuş kesim Koloni Evleri derdi. Lojman niteliğine karşın, yüzden fazla aile yaşadığı için orası da bir tür mahalle.
Belirtmek gerekir ki...
"Alpullu'da bir "normal mahallelerde" yaşayan insanlar vardır, bir de "Tel İçinde"...
Tel İçinde yaşamak farklı ve ayrıcalıklı olmak demektir. Orada yaşıyorsanız, yaşamışsanız kendinizi "bir tık farklı" hissederdiniz. Belki herkes için geçerli değildir ama, kimileri için öyledir. Küçüklüğümüzde Teliçi'nde yaşayan ailelerin çocuklarını "şımarık" bulurduk. Veya "şımartılmış..." Çünkü diğer insanlara tepeden bakan tavırlara sahiptiler. Ve kendilerinde "her şeyi yapma hakkı gören"...
Bizler, yani dış mahallenin insanları karman-çorman bir yapıya sahiptik... Zengin esnaf, fakir esnaftan kişiler, muvakkat işçiler, müstahdemler, çiftçiler, işsizler, cahiller, okumamışlar, muhacirler, itilmiş-kakılmışlar, sütçüler, köylüler, kiracılar, arabacılar, Romanlar, bekçiler, çiftlik ahırlarında çalışan eften-püften adamlar, "öyle derler ya", ciğeri beş para etmez bir yığın insan... Elbette öyle değildik ama öyleymişiz gibi davranılıyorduk. Zaten, kimse size bir şey söylemez, sadece "iklimi" ve "havayı teneffüs" edersiniz. Teliçi'nin "mütehakkim havasını"...
Tel-İçinde Kimler Oturuyordu
Birinci sınıf memurlar. Yani kısımlarında unvanı, makamı, kadrosu olan kişiler... Sayalım... Beş adet müdür, her birinin müdür yardımcıları... Şefler... Malzeme ambarı şefi, şeker ambarı şefi, personel şefi, işletme şefi, muhasebe şefi, pancar muhasebesi şefi, ziraat bölge şefi... Sonra ustalar, manüplantlar… Baş şöför, Aşçıbaşı... Etfaiye çavuşu, Baş-Bekçi… Kantin Şefi.. Elektrik Ustabaşısı.... Atölye ustabaşısı, Laboratuvar Şefi... Kimyager... Başhekim, Başhemşire, Diş Doktoru, Diğer doktorlar.... Kısacası, Alpullu'nun kaymak tabakası...
Tel-İçi Giriş Kartı
Fabrikada çalışan personele ve personel çocuklarına veriliyordu. Tel dışında oturanlar kartı gösterip sinema için Teliçi'ne giriş yaparlardı. Gazinoya yemeğe gidiyorsan o kartı gösteriyordun. Arkadaşın var, onu ziyarete gidiyorsan önce Kapı'ya telefon edip izin istemek zorundaydın. Giriş Kartı, sigara paketi büyüklüğünde , 5x10 cm ebadında yeşil renkli bir kartondu. Üzerinde ilgili kişinin adı soyadı yazılı olurdu, fotoğraf yoktu.
Teliçi'nde Oturma Süresi
Koloni Evlerine yerleşenler 5 yıllığına otururlarmış. Daha sonra taşınırlar, yerlerine başkaları gelirmiş. Zamanla bu uygulama kaldırılmış. İnsanlar daha uzun süre oturmaya başlamışlar. Babam anlatırdı. Fabrikada çalışırken ona da lojman teklifinde bulunmuşlar ama kabul etmemiş. Sebebi hem kısa süreli olması, hem de oradaki havayı kendi yaşantısına uygun görmemesi... Aynı durum eniştem Aşçı Ali Alacagöz için geçerli...
Koloni Kapısı
Teliçi'nin girişi , askeriyenin "nizamiye kapısına" benzerdi. Biz oraya Bekçi Kulübesi derdik veya Koloni Kapısı... Giriş kapısında inip kalkan bir engel vardı. İzin alınmadan, uygun niteliğe sahip olunmadan içeri girilemezdi ve hala da öyledir. Bu kapıda her zaman iki kişi olur, resmi kıyafet giyerlerdi. Bekçiler 24 saat nöbet tutarlardı. Geceleri saat kurar, uyumazlardı. Onlardan çekinirdik. Resmi ve soğuk kişilerdi, çünkü "devleti temsil ediyorlardı". Fakat koloni evlerinde yaşayan kişiler için hiç bir sorun yoktu. Giriş, çıkışlarında serbesttiler ve site içindeki hareketlerinde...
Sokak ve Caddeleri
Teliçi Mahallesinde Giriş Kapısı'ndan yukarıya doğru çıkan yolun adı Zübeyde Hanım Caddesi. Burası ana yol. Sol tarafında Kazım Taşkent Caddesi var... Fabrikanın kurulmasında emeği geçtiği için ikinci caddeye onun adı layık görülmüş. Taşkent, emekli yüzbaşı Hayri İpar'ın bacanağı... Yani, hanımları kardeş... Ne hikmetse aynı aileden kız almışlar. Teliçi'nde sokak isimleri sonradan verilmiş. Belediye Başkanı Erdoğan Duygan bu isimleri İçişleri Bakanlığından gelen talimat üzerine kendilerinin verdiğini söylüyor. Sütalan, Hastane sokağı, Babalıoğlu Sokağı gibi... Bunların bir kısmı eski fabrika müdürlerinin, hastane başhekimlerinin soyadları... Diğerleri İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen isim kitapçığından seçilmiş olabilir. Türklük heyecan ve şuurunu yansıtması açısından... Akın Sokağı, Kaymak Sokağı (Fabrika müdürünün soyadı), Hastane Sokağı, Engin Sokağı, Babalıoğlu Sokağı (Hastane başhekiminin soyadı), Sütmen Sokağı (Fabrika müdürünün soyadı), Türkmen Sokağı, Bozok Sokağı (Fabrika müdürünün soyadı), Kocaaydın Sokağı (Fabrika müdürünün soyadı). Bazı sokak adlarını tespit edemedim. Tabelaları düşmüş olabilir.
Teliçi'nde Spor
Teliçi Mahallesinde golf, tenis, basketbol sahası ve yüzme havuzu var. Futbol oynamak isteyenlerin Tel dışına çıkıp Top Saası'na gitmeleri gerekiyor. Futbol ne de olsa banel bir spor... Harcıâlem, yani herkesin yaptığı, herkesin erişebildiği... Oysa golf, tenis ve basketbol öyle değil, daha asil... Daha seçkinci... Daha özel...
Golf, tenis ve yüzme havuzunun Türkiye'de ilk kez Alpullu'da yapıldığı söylenir. Televizyonlarda bu tür sorular sorulunca biz de bunun doğru olduğunu zannetmişiz. Kendimize hava basmayı bırakıp araştırıcı, sorgulayıcı olmamız gerekiyor.
Golf Sahası'nın hikayesi "Golf Sahasıf" ve "Mini Golf" başlıklarında verildi. Lütfen o başlıkları da inceleyiniz.
Tenis sporunun hikayesi için lütfen "Tenis" maddesine bakınız.
Teliçi'nde Sosyal Yaşam
Sosyal yaşam deyince aklınıza ne gelir? Spor, ibadet, eğlence, yemek yerleri ve alış veriş kültürü... Spordan söz ettik. İbadet 1950 yılına kadar öncelikli konu değil. Olmasa da olur diye bakılmış... O günlerin eğlencesi "sinema"... Osmanlıdan itibaren var. Köylere kadar girmiş... Teliçi'nin ilk sineması fabrika ambarının içinde sonra yeni sinema binası yapılınca oraya taşınıyor. Sinema ve gazino aynı bina içinde. Yani bir külliye şeklinde... Yemek yiyorsunuz ve masadan kalkıp sinemaya geçiyorsunuz... Gazino aslında restoran demek, fakat yabancılardan dilimize geçtiği için o sözcüğü kullanıyoruz. Çay-kahve içmek, bilardo veya satranç oynamak istiyorsanız Büyük Köşk'e geçebilirsiniz. Alkol almayı tercih ediyorsanız yine orası ideal bir yer. Alpullu'ya öyle mahrumiyet bölgesi diye bakmayınız. Modern bir şehirde ne arıyorsanız hepsi var... Ve hepsi sadece Teliçi'nde… Sıradan halktan, sıradan insanlardan uzakta... Ve onların rahatsız edici bakışlarından...
Teliçi'ni Girme
Teliçi'ne girmek kolay bir iş değil... En çok bir kere, bilemediğiniz iki kere Teliçi'ne girersiniz. Biraz şanslıysanız üç de olabilir. Koloni kapısında Bekçi sizi karşılar kaş-göz işaretiyle nereye gidiyorsun diye sorar. "Bir gezeceğim" deseniz, "Haydıyın bakalım" deyip kovalar. Gerisin geriye dönersiniz. Gezme yoktur, ancak bir işiniz olursa, bir arkadaşınız varsa ve onlar da kabul ederse o zaman içeri girebilirsiniz.
Teliçi'ni Gezme
Böyle bir olay var, "Teliçi'ni gezme" deniyor. Teliçi fabrikanın lojman yerleşimi ama "lojman" kavramının çok ötesinde... Atatürk'ün köşkü var ve Serası... Büyük Köşkü, Hastanesi... Kır Kahvesi, Ormanı, Rasathanesi, etrafı çınar ağaçlarıyla çevrili iki büyük caddesi, ilginç çatılı konutları, çitlerle çevrili memur evleri, bahçelerinde envai çeşitte meyve ağaçları, sineması, gazinosu, süs havuzları, süs bitkileri... Spor sahaları... Renk, zevk ve mimari cümbüşü bir yer. Hatırlı bir misafiriniz gelmişse orayı gezdirmek istersiniz. "Yaa bizim böyle bir yerimiz var" demek istersiniz. Gururlanırsınız ve misafirinizin de gurur duymasını, sevinmesini istersiniz. Ama bir sorun vardır. İçeri girmek serbest değildir ve öyle herkes orayı gezemez. Fabrika çalışanlarının ailelerini rahatsız etmek uygun düşmez. Fabrika müdüründen veya idare amirinden izin almak gerekir. Fabrika müdürü de ancak önemli ve hatırlı kişilere izin verir. Bir başka yöntem Koloni bekçisinin sizi içeri almak için uygun görmesidir. Sözün kısası zordur içeri girmek... Şöyle sözler duyardık: "Koloniye sokmamışlar"... Sokmazlar... Hatta baban bir zamanlar Koloni evlerinde Müdür olarak oturmuş olsa bile öyle elini kolunu sallaya salaya giremezsin içeri... Arabana atladın geldin ve bekçiye "biz bir zamanlar burada oturmuştuk, evimi şöyle görüp bir çıkacağım" desen bile bekçi "müdürden izin al gel" diyecektir. Bu satırları yazarken kendi kendime tebessüm ediyorum. Biz Koloni'ye giremez kızardık. O vakitler siz müdür çocuğu olduğunuz için altınızda bisiklet sekizgenler çizerek Büyük Köşk'ten bayır aşağı pazara iner, sonra yarış yaparak Bekçiye sormadan Teliçi'ne girerdiniz. Teliçi'nde yaşıyor ama Teliçi'ni bilmiyordunuz. Bekçi bugün sizi Teliçi'ne almayınca Teliçi denen kültürü anlamaya başladınız. Şimdi siz kızıyorsunuz. Sorun, ürettiğimiz ve hepimizin ürünü olan bir kültürü gezmek için "izin alma zorunluluğunun getirilmiş olması"....
Teferrüç Gezisi
Sosyal yaşam eğlence ve etkinlikler yanında, onu destekleyen kır gezileriyle anlamlılık kazanır. Eskiler kır gezilerine" teferrüç" derlermiş. Veya tenezzüh... Açık havada şöyle bir saatlik bir gezi, bir dolaşma... Teliçi'nde o da düşünülmüş ve konutların hemen üst tarafına büyükçe bir orman yapılmış. İçinde Rasathanesi, Kır Kahvesi, Çiçek Serası, Aşk Çeşmesi ve Aşk havuzu bulunan.... Spor ve eğlence etkinliklerinden canınız sıkıldıysa ormana doğru bir yürüyüş yapar, kuş cıvıltılarını dinler, ciğerlerinizi oksijenle doldurursunuz... Yenilenmiş ve enerji depolamış olarak yarım saat sonra evinizdesinizdir...
Diyelim ki hastalandınız
Sorun yok... Revirimiz, hastanemiz size her türlü konuda hizmet etmeye hazırdır. Doğum, ameliyat, diş, çocuk, dahiliye, hariciye... Ayrıntısı ilgili başlıklarda anlatıldı. Teliçi günümüzdeki diğer fabrikaların lojmanlarından farklı bir yer... Adeta küçük bir şehir, küçük bir yaşam ünitesi... Sağlık söz konusu olunca hizmet bütün halka açılmış. Fakat Teliçi'ni fazla rahatsız etmemeleri için Düğüncülü yolundan ayrı bir servis kapısı açılmış. "Dışarıdakiler" buradan girip çıksınlar denmiş.
Çınar Ağaçları
Zübeyde Hanım Caddesi ile Kazım Taşkent Caddesinin iki tarafı ulu çınar ağaçlarıyla süslü... 1932'lerde dikildiyse 90 yıllık bir geçmişe sahipler. Anıtsal ağaç tanımlamasının yapılması gerekiyor. Üzerlerinde anıtsal değeri olduğunu belirten plakalar bulunmadığından gelecekleri tehlikede...
Konutlar
Şeker Fabrikası "staf" adı verilen kişiler için, yani "memurları" için Teliçi adı verilen mahallede modern evler yaptırır. Yaşlı insanlarımız bu kelimeyi "moderen" diye telaffuz etmişlerdir. Bu kelimenin içinde hem övgü, hem özenme, hem de biraz kıskançlık vardır. Evlerin yapımında Sanayi-i Nefise Fakültesi mezunu Sırrı Arif Bilen Mongeri ve Kyriakidis adlı Alman ve Macar mimarlarla birlikte çalışır. Kenan Gündüz ağabey Teliçi'ndeki beton işlerini Bulgar ustaların yaptığını söylüyor... Ayrıntısı "Teliçi Evleri" başlığında...
Teliçi'nin Meyve Ağaçları
Her evin bahçesinde birden fazla meyve ağacı vardı. Alma, armut, kiraz, erik, ahlat, kayısı... İlkokula gittiğim yıllarda bu ağaçlar gençti, çok meyve yapardı. Okula gittiğimizde Teliçinin tellerine dayanır, içeri bakardık. Ağaçlar pıtrak gibi meyve doluydu. O güzelim kayısılar, elmalar ve armutlar. Ağzımız sulanırdı. Yerler halı gibi meyveyle döşeli olurdu. Toplamazlardı, orada öylece günlerce serili kalırdı. En azından zihnimde kalan görüntü bu... Aşı ahlat ağaçları vardı. Yemeğe alıştıysanız ahlatın tadı başkadır. Hafif ekşimsi, lezzeti armuta benziyor ama daha farklı... Yabani ahlatlar gibi kumlu değildir, daha sulu... Her ahlat bir lokmadır. Bir kerede ağzınıza atar evire çevire yersiniz. Sonra bir tane daha, bir tane daha... Çocuklar arasında bir tabir gelişmişti. "Teliçi'ne dalmak". Ben daldım mı bilmiyorum. Ama dalalım diye hep konuşmuşuzdur. Teliçi'ne dalmak, "meyvelere dalmak" anlamına geliyordu. Yemeyenin meyvesini yerler misali mahalle çocukları sürekli meyvelere dalmayı düşlerlerdi. Neden acaba... Neden biz o meyvelere özlem duyardık ta Teliçi halkı yüzünü çevirip bakmaz, o meyveleri toplamazdı... Modernite böyle bir şey olmalıydı. Doygunluktan gözü görmeyenlerin dalmayı düşleyen çocuklara karşı önlem olmak üzere seyyar bekçi gezdirdiği bir düzenleme... İşte o yüzden okumalı, ben de Teliçi'ne girecek düzeye gelmeliydim.
---
---
Teliçi Mahallesi veya Fabrika Lojmanları