Alpullu'da ilk su tesisatı gazete haberinden öğrendiğimize göre 1932 yılında yapılmış. O yıllarda Alpullu "Telçi" olduğuna göre... Samafor ve çiftlik mahallesinde bir kaç ev olabilir, fakat tesisat döşemeye değemez. Nâçâr, Alpullu'nun belediyelik olmasını beklemek zorundayız, yani 1964 yılını. İlk sokak çeşmemiz 1966 veya 67 yılında yapıldı.
Alpullu'nun suyu meşhurdu... Su, en önemli "değerlerimizden" biriydi. Belleğimize yerleştiği için "su söyleminden" vazgeçemiyoruz. "Alpullu'nun suyu..." diye bir muhabbet açılır, dakikalarca konuşulurdu. Elli, altımış yıllık sürede bir şeyler değişti ve artık suyu konuşmaz olduk. Konuş-muyoruz, çünkü çoğu kez çeşme suyu yerine plastik galon suyu içiyoruz.
Elli yıl önce her taraf su idi, ortalık sulaktı... Tepelerden, bayırlardan sular sızardı, çok yağmur yağardı... Derelerde çok su vardı, Mavi Göl'ümüz vardı... Seller gelirdi, su basardı, evimizin içinden su akardı... İnsanlar sık sık sudan konuşurlardı. "Alpullu'nun altı denizmiş" derlerdi. Bir yabancı gelmiş inceleme yapmış ve güya demiş ki; "insanlar Alpullu'nun altını bilseler, orada yaşamak istemezlerdi"... Doğru veya yanlış, bir gerçeğe işaret ediyor: Yerin altında geniş bir su tabakasının var olduğuna..
Artezyenlerimiz ve kendiliğinden çıkan kaynak sularımız vardı, çataklardan su eksik olmazdı... Tepeler, yarlar "ayazma" adını verdiğimiz doğal pınarlarla doluydu. Her taraftan küçük küçük derecikler akardı.
Alpullu'nun suyu dediğimiz zaman betondan yapılmış mahalle çeşmelerini hatırlarız. Yağmur, dere, artezyen, ergene, kar suyu, çatak, derecik, ark suları; yağmur çisemesi, sicim gibi yağan yağmur, kovadan boşalırcasına yağan rahmet, dolu taneleri, kırağı, kuyu suları, su çektiğimiz tulumbalar, su kovaları, su tenekeleri, su güğümleri, su küpleri, su fıçıları, pişmiş topraktan yapılmış su testileri, sondaj kuyusu suları ve sondaj kuyulardan yeryüzüne su basan dalgıç pompaları gelir aklımıza...
Yağmurlar dindi, düzensizleşti...
Kuyular suyunu kaybetti.
Üç beş metreden su çıkmıyor artık... İnsanlar kuyu kazmıyorlar.
Artezyenler kurudu. Kaynak suyu çıkmıyor.
Eski parktaki artezyen suyu epey oldu kurudu, yanmıyor.
Yüzmeyi öğrendiğim Mavi Göl'ümüz tarih oldu.
Oturma odamızın altındaki divanın altından onlarca yıldır su gelmiyor...
Betondan yapılan mahalle çeşmelerimiz kapandı.
Bahçede bulunan tuvalete ibrikle gitmiyoruz artık.
Evlere su almamız iyi oldu ama, kokusu yüzünden içemiyoruz.
İsale hatlarımız eskidi, koku yapıyor.
Arabaya atlayıp Düğüncülü'ye gidiyor, artezyen suyu doldurup evimize getiriyoruz.
Suyumuz eskisi gibi bol değil.
Ve eskisi kadar kaliteli...
İnsanlar su muhabbeti yapmıyorlar. Artık kimse suyu konuşmuyor...
Olsun... Alpullu yine de "su beldesidir"...
Ergene ağır metallerle zehirlenmiş, simsiyah akıyor, Pancarköy deresi lağım çukuru... Çok üzücü, ama çook... Fakat Alpullu yine de "su beldesidir"...
Bir el gelecek, insanlar el ele verecek, gönüllerini birleştirecekler ve Alpullu'yu yine su beldesi yapacaklar... Çünkü Alpullu Trakya'nın merkezidir, Trakya'nın veya suyun....Yüzey ve yeraltı sularının eğelendiği yerdir Alpullu.... O sular ki yumuşacık, tertemiz, ılık havada açan nergis çiçeği güzelliği ve nefasetinde...
-----
İstanbul'da kişi başına günlük su tüketimi 180 litre imiş. Alpullu'da ne kadardır bilmiyoruz. Eski Belediye Başkanı Ahmet Durgun ile konuşuyorum. "Alpullu'nun günlük su tüketimi 250 ton civarında" diye yanıtlıyor sorumu. Eğer bu rakam doğruysa, yuvarlak hesap 1000 haneye bölsek, hane başına 250 kg olur. Onu da ortalama 4 kişiye bölsek kişi başına 60 kg gelir. Masa başı hayali bir hesap bu...
Eskiden halk bahçe sular, çok su tüketirmiş. Son yıllarda bu eğilim azalmış. İnsanlar sebze ve meyvenin ucuza satılıyor olması nedeniyle bu alışkanlıktan vaz geçmişler artık.
Başkan Durgun, "ben iki kuyu bıraktım. Birinde 151 metreden ve diğerinde 150 metreden su çıktı" diyor.
Bu tür sondajlar için "derin kuyu" tanımlaması yapılıyor. Çocukluğumuzda onlara "artezyen" derdik. Terminoloji bile değişti. Çevre değişti, ortam değişti ve kelimeler de... Alpullu'da yaşıyoruz ama o Alpullu eski "Sulak Alpullu" değil... Ve sulak olduğu ölçüde yeşil... Durgun'un sözünü ettiği kuyulardan ilki bizim Eski Artezyen" dedeğimiz yerde... Eski Fırın'ın biraz ilerisinde... İkincisi yüksek Su Deposu'nun yanında imiş. Bu artezyenlerin veya toprağa çakılan su sondaj borularının 25-30 yıl ömrü olurmuş. Sonra borular çürür ve kuyular dağılıp yok olurmuş. Bu yüzden Alpullu eski artezyenler, derin kuyular mezarlığı gibidir. Geçmişe ait ben 15 artezyen kuyusu saydım ama galiba çok daha fazla. Gerçek rakam 20'yi aşıyor olabilir...
Belediye başkanı Saim bey, Şeker Mahallesi'nde başka bir derin kuyu kazdırmış ve içine pompa yerleştirmiş. Bu yüzden buralara artık "Pompa" adı veriliyor. Bir Pompa orada var, bir Pompa burada... Sular kendiliğinden fışkırmayınca "artezyen" kavramı ölüyor, yerini "Pompa" kavramı alıyor. Biz artezyen'lerin nesliydik. Bugünün genci Pompa'ların... Artezyen suyunun tadı ile Pompa suyunun tadı aynı değil...
Belediyeler derin kuyu kazmak için DSİ'den izin alıp ihaleyle kuyu kazdırma işini özel sektöre verirlermiş veya bizzat DSİ kendisi kazarmış.
2019 yılı itibariyle Belediyenin iki derin kuyusu olduğundan söz ediliyor. Biri Yaman Villalarının ilerisindeymiş ve diğeri ise Şeker Mahallesinin orada.. Ruhsatlı kuyularmış bunlar, izin alınarak açılan...
Alpullu'nun evimizin tam karşısındaki tepenin üzerinde büyük bir su deposu var. Şükrü Simer zamanında yapılmış. Bu depo 400 veya 500 tonluk imiş. Alpullunun iki günlük su ihtiyacını karşılayacak kadar büyük. İki pompa veya iki artezyenden buraya kesintisiz olarak 24 saat su pompalanırmış. Şimdi pompa sayısı teke düşürülmüş. Tek pompayla veya tek artezyen kuyusuyla çalışılıyormuş... Bir sorun teşkil eder mi, etmez mi bilmiyorum... Herhalde analizi yapılıyordur... Mutlaka, beklenmedik durumlara karşı bir tedbir alınmıştır. Mazallah, susuz kalırsak ne yaparız...
---
Alpullu halkı hane başına ne kadar su tüketiyor? Zihnimi bu soru kurcalıyor. Bugün bir tespit yapmalı ve bundan 50 veya 100 yıl sonrası için bir karşılaştırma değeri oluşturmalıyız. Su işlerinden sorumlu Cengiz beyle görüşüyorum. Bana bazı rakamlar verdi. 2019 yılının Ocak-Eylül döneminde kullandığımız su miktarı 96.000 metre küp...
Hane sayısı yerine "abone sayısı" ile hareket ediyor ve "1113 abonemiz var" diye ilave ediyor.
Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarını kapsayan kış döneminde aylık ortalama 5630 metre küp su tüketimi var. Yine ortalama olarak baktığımızda hane başına aylık 5 metre küp, yani 5 ton su düşüyor. Yaz aylarındaki su tüketimi ise neredeyse ikiye katlanıyor, 9100 metreküpe çıkıyor. Ve abone başına tüketim ise 9 metre küp oluyor.
Yadırgıyorum bu rakamları... Nedeni kalabalığı olmayan kendi ailemizde bile yazın ayda 25-30 ton su kullanıyor olmamız. Bahçeli evlerle bahçesi olmayan evlerin su tüketimleri aynı değil... Sonra beldede bir çok ev boş. Yaz mevsiminde bir ay, belki iki ay kullanılıyor, sonra boş kalıyor. 1113 abonenin kaçında sürekli oturuluyor, kaçının bahçesi var ve bahçe sulaması yapılıyor, kaçında hane büyüklüğü beşin üzerinde, kaçında büyük baş hayvan besleniyor, kaçının yüksek su tüketim alışkanlığı var... Bunlar tespit edilmeden "ortalama" rakamlar bize fazla bir şey söylemeyecek. Kayıtlar incelenip sıkı bir hesaplama yapılsa durum belli olur ama bunun için bir hafta, on günlük bir çalışma yapmak gerek. Düşük tüketimli ve sürekli ikamet etmeyen haneleri dikkate alarak abone sayısını %40 oranında azalttıktan sonra hesaplama yapmak herhalde daha anlamlı. Abone başına gerçek tüketim o zaman belli olur.
Su tüketimiyle ilgili göz önünde bulundurmamız gereken bir çok faktör var: Camiler, gasil-hane, umumi tuvaletler, spor tesisleri, havuzlar, meydan çeşmeleri, okullar, belediyeye ait binalar tükettikleri su için para ödemiyorlar, bu yüzden su saatleri yok. Fakat bu kurumların tüketimlerini takip etmek önemli. Para ödemeseler de onlara da saat takılmalı, yıllık tüketimleri hakkında fikir sahibi olunmalı.
Bunun yanında su kaçakları var... Açık ve gizli kaçaklar... Toprağın altından giden fark edilmeyen kaçaklar... Tek başına abone sayısıyla beldenin su tüketimini belirlemek zor. Bu yüzden derin kuyu ve ayaklı depo çıkışlarına iki tane ana sayaç koymak su tüketimini daha etkili bir şekilde takip etme imkanı sağlayacak. O zaman kaçağımız ne kadar, ücretsiz kullananlar ne kadar, yüksek tüketimli aboneler ne kadar, dört mevsim aktif olan aboneler ne kadar, pasif aboneler ne kadar, mevsimlik aboneler ne kadar su tüketiyorlar bilme imkanına kavuşacağız... Ne işe yarayacak diye sorulabilir. Kısa ve tek cevap: Geleceğin iyi planlanması rakamlara bağlı. Elde veri yoksa göz kararıyla karar alıyoruz demektir. Bu tür yaklaşımlarla sistemi iyi yönetemeyiz. Veri temelli gitmek zorundayız.
- Kuyu ve depo çıkışlarına ana sayaç
- Ücretsiz su kullananları takip için sayaç
- Su kullanan halkın ve işletmelerin belli gruplar halinde sınıflandırılması,
- Kategori listelerinde yer alan abonelerin her yıl güncellenmesi
- Depoların yaz aylarında her ay, kış aylarında üç ayda bir temizlenmesi
- Her ay su numunesi alınarak etüt ettirilmesi, sonuçların webde yayımlanması
- Belediyenin kokusuz, ucuz su satım işine girmesi (bidonu 10 TL yerine, 5 TL)
- Su bedellerinin İnternetten yatırılması
- Su bedelleri ödemesi için bankalarla anlaşılması
-------
Erdoğan Duygan anlatıyor: Fabrika beni Almanya'ya göndermişti. Ben sürekli su içerdim. Bir gün kaldığım ev sahibi bana "sen inek misin ki, su içiyorsun" dedi. Çünkü onlar su yerine bira içiyorlardı. Döndükten sonra 1973'te ev sahibimi Türkiye'ye davet ettim. Kapıkule'de karşıladık. Kuyruk, kalabalık... O yıllarda sınır kapısı mezbelelik…. Rezil oldum. O sıcakta ter-revan Alpullu'ya geldik. Buzdolabına su koymuştum. Çıkardım iki bardak su içtim. Sonra içer misin diye ona sordum. "Deneyeyim" dedi. Suyu ağzına aldı, çenesini oynatarak çalkaladı, diliyle ezdi ve sonunda yuttu. Sonra bir bardak daha verir misin dedi. Arkasından bir yarım bardak daha... Bu kez ben ona "sen inek misin, su içiyorsun" diye takıldım. Bana "Bu su içilir... Şerbet gibi... Almanya'da sular kireçli, içilmiyor" diye cevap verdi.
-------
Erdoğan Duygan anlatıyor: Yönetime geldiğimde su şebekesi eskiydi. Çok boru patlağı vardı. Şebekenin suyunu bir türlü kesemiyordum. Müteahhit ne kadar eski malzeme varsa onları kullanmış. Normal olarak şebekede her 40 metreye bir vana konur. Araştırmalarımızda gördük ki 50, 55 metre uzaklığa vana konmuş. Sözleşmedeki projeye uygun hareket edilmemiş. Durumu İller Bankasına şikayet ettim. 1980'de şebekenin kati kabulünü ben yaptım. İhtilalden önce ihale verilmiş. 1979'da ihalesi bitmiş. Şikayet dilekçemde "suyu kesemiyoruz, devamlı sızıntı var" dedim. Geldiler, baktılar. Mühendis dedi ki, "Mümkün değil... Sen tereyağları hazırla" dedi. Arabadan indi, araştırdı, çözemediler. "Şöyle bir durum var" dediler. Taşkan suyu köşkün oradan geliyor. O suyu boşa gitmesin diye bizim şebekeye bağlamışlar. Biz şebekeyi kesiyoruz, fakat taşkan sudan su gelmeye devam ediyor. Bu nedenle şebekedeki borulara çamurlu su giriyor.
Normal olarak şebeke suyuna dışarıdan bir suyun girmesi veya karışması mümkün değildir. Şebekenin içinde 5 atmosfer basınç var. Patlak olduğu zaman dışarıya su fışkırır. Su girmesi asla mümkün değildir. Alpullu'da ana deponun sık sık temizlenmesi ve klorlanması gerekir. Sudaki lağım kokusuna benzeyen rayiha metan gazından gelir. Su metan gazı içerdiği için böyle kokar. Karabatak tepesindeki ayaklı ana depoyu ayda bir temizlemek gerekir. Özellikle yazın...
O deponun enteresan bir yapısı vardır. Depoya alttan temiz su girer ve üstünde taşkan suları için çıkış yeri. Şimdilerde hidroforlu yapıldı, ama eskiden öyle değildi. Depo çift cidarlıdır ve üstünde bir şapkası vardır. Depo ile şapka arası boşluktur. Bu boşluklar metan gazının uçması, buharlaşması için yapılmıştır.
Kuyudan pompalanan su temiz gibi gözükse de içinde toz, toprak parçacıkları vardır. Bu nedenle zaman içinde deponun içinde çamur birikir ve bu çürük çamur metan gazı çıkarır. Bu gaz suyun kalitesini bozar, kokutur. Çözüm için, ayaklı depoyu ve diğer depoları sık aralıklarla temizlemek gerekir. Diyelim ki, ayda bir temizleyemediniz o zaman en geç iki ayda bir temizleyin... Temizlik işlemi iki üç saat süren bir işlem...
Belediyenin su şebekesi paftası var. Oradan görüyorsunuz. Müteahhit şebekeyi yaparken elindeki eski malzemeleri kullanmış. 50, 60 metreye bir vana koymuş. Şebeke boruları standart değil. Sağlıklı borular da var, asbest borular da... Pimaş boruları da... Su boruların içinde 5 atmosfer basınçla gidiyor...
.
Suyu