İsimleri
Bu günlerde hepimiz "Saray" diye biliyoruz ama tarihte farklı adlarla anılmış. Bunlardan biri Tuğrul Apartmanı. Yakın zamana kadar tabela orada duruyordu, fakat kopmuş, kaybolmuş. Kadri ağabey fabrika Müdürü Recai Tuğrul zamanında açılışı yapılmış olması nedeniyle bu adı olmış olduğunu söylüyor. Saray'da oturan Kemal Çıkla ise, Saray'da kalan süvari teğmeninin adı Tuğrul imiş, diye başka bir açıklama getirdi. O vakit Alpullu'da 20-30 kişiden müteşekkil, bir süvari müfrezesi varmış. Bu rivayetlerden artık hangisi doğru ise...
Antrparantez "Tuğrul", eski Türklerde Anka Kuşu'nun adıdır aynı zamanda. Mitolojik Anka kuşu temasını sevdiğim için belirtmek istedim.
İlk açıldığı yıllarda binaya "İşçiler Yurdu" veya "Amele Sarayı" deniyormuş. Daimi işçilerin kalmaları için yatakhane olarak yapılmış. Burada 400-500 amele'nin iaşe ve ibâde edileceği belirtilmiş. 3.12.1934 tarihli Milliyet gazetesinde "bir kaç güne kadar açılış merasimi yapılacağından" söz ediliyor. Demek ki 1934 yılı sonu itibariyle hizmete alınmış. 2019 yılı içinde olduğumuza göre aradan 85 yıl geçmiş… Epey uzun bir süre,,, (Ergene Köşkü'nün de Ocak 1934 açıldığını bu arada hatırlamakta yarar var. Ergene Köşkü'nden 10 veya 11 ay sonra Saray Binasının açılışı yapılıyor).
Dört yüz, beş yüz amele sözcüğü dikkatimi çekti. Saray bu kadar insanı alır mı diye düşündüm. Kemal Çıkla konuyu aydınlattı. "Eski Saray binası koğuş sisteminde idi. İnsanlar iki katlı ranzalarda uyurlardı. Koğuşta 200 kişi bir arada kalırdı. Fabrika askerlerden sonra koğuşları bölüp küçük daireler haline getirdi ve onlara kapılar taktı".
1932 tarihli Milliyet gazetesinden bekar ve evli amelelere ayrı ayrı yapılan ikametgahlardan iki mahalle teşekkül etti deniyor. Birincisi Teliçi ise ikincisi Saray ve çevresindeki evlerden oluşan mahalle olmalı.
Sinanlı'lı Mehmet Ağabey Saray binası için ben adını "Yanık Kışla" olarak hatırlıyorum, dedi. Belki başka bir kışlayla karıştırıyordur. Kırklareli'de Yanık Kışla diye bir cadde var. Burayla ilgisi olacağını sanmam. Eskiden askeri kışla olarak kullanılan Edirne Kapali Ceza İnfaz Kurumu binasına Yanık Kışla denirmiş... Yanık Kışla Edirne'de Bulgarlarin Balkan Savaşı sırasında yaktiklari tarihi binalarımızdan biri...
Alpullu'daki binaya niçin "Saray" dendiğini hep merak ederdim. Meğer "Palas" anlamındaymış. Batılılar büyük ve heybetli binaları "Palas" diye adlandırırlarmış. Palas, görkemli bina demek... Bizimkiler "Palası" kendi dillerine çevirmişler "Saray" yapmışlar. Yoksa kral veya padişahın oturduğu yer anlamında değil. O zamanki yabancı ustalar "Palas, yapıyoruz Palas" diye konuştularsa... Otel-Kantin kompleksinin bulunduğu binaya da o dönemde "Alpullu Palas" dendiğini dikkate alırsak "Saray" binası gerçekten de Palas niteliğinde...
Saray adını verdiğimiz yapı fabrika işçileri için lojman olarak yapılmasına karşın bir dönem askeri kışla olarak da kullanılmış. Kadri Ağabey'e göre o zamanlar buraya Karagöz Kışlası denirmiş. Edirne'nin müdafasında Karagöz Tabya olarak bilinen bir yer var. Acaba Karagöz Kışlası ile Karagöz Tabyası arasında bir ilişki var mı. Fakat o zaman da Karagöz Tabyası sözcüğünü sorgulamamız gerekecek. Yaptığım araştırmalara göre işin sonu Karagöz Yörüklerine kadar uzanıyor. Ve Tanrı Dağlarına... Yani, Rodoplara... Bilmiyordum ama, bu gün öğrenmiş oldum. Soyumuz, baba tarafından Kırım Tatarları, ana tarafından Tanrı Dağları bölgesine yerleşen Karagöz Yörük Türkleriyle ilişkili. Demek ki, Tatar-Yörük bileşimliyiz...
Kelimenin etimolojisine girmişken.... "Saray" sözcüğünün Hz. İbrahim peygamberin ilk eşinin adı olduğunu da unutmayalım. Daha sonra ifade biçimi değiştiriliyor, Sara veya Sâre şeklindeki telaffuzda karar kılınıyor. Fakat daha da öncesi var. Saray, Mısır firavunlarından birinin adı aynı zamanda.
İnşaası
Saray binası Alpullu'nun ilk ve tek rezidansı sayılabilir. Veya görkemli yapısı... Çünkü fabrika binaları hariç, tek blok halinde o büyüklükte başka bir yapı yok.
Kırklareli Kültür Varlıkları Envanteri'nde yapının Şeker Fabrikasından önce yapıldığı belirtiliyor. Fakat 3.12.1934 tarihli Milliyet gazetesinde sözü edilen " İşçiler Yurdu'nun" Saray binası olması gerekiyor. Fabrikadan önce yapıldığı bilgisi doğru değil...
Haberde yer alan "400-500 kişilik büyük bir..." ifadesi ilginç. Pavyonları kast etmiş olsaydı "büyük bir" ifadesi kullanılmazdı. Saray binası 1935 yılının ilk aylarından itibaren hizmete alınmış. Gazete küpürü, yapım tarihini net bir şekilde ortaya koyuyor. 1934 yılının son ayı içinde...
Öyle anlaşılıyor ki işçiler burada çok fazla kalmamışlar. İhtiyaç üzerine Alpullu'ya yönlendirilen 10. Alay askerlerine yer bulmak gerektiğinden Saray binası uygun görülmüş.
10. Alay Alpullu'ya ne zaman geldi? Bu konuda bir belgeye sahip değiliz. 1935'in sonları veya 1936 yılı olabilir. Verilen karar üzerine 10'uncu Alayın bir kısım askerleri Saray binasına yerleşmiş. Süvari, Topçu ve Piyade taburları varmış. Saray binasına süvari kıtasının yerleştiği anlaşılıyor.
Kemal Çıkla, "Subaylar üst katta kalıyorlardı. Alt kat, hamam ve at ahırı olarak kullanılmış", diyor. "Alt kattaki koridorun bir tarafı olduğu gibi beygirdi. Diğer taraf yemekhane olarak kullanılmış. Bina giriş merdivenlerinin hemen sağ tarafında, atları sulamak için yapılmış küçük bir yalak vardı. Atlar sularını oradan içiyordu. Yalağa su akıtan borunun ucu, hala duvara gömülü, orada duruyor"...
Üst katta kalan subay ve askerlerin sayısını bilmiyoruz. Girişteki at ahırları koku yapınca askerler rahatsız olmuşlar. Bunun üzerine atları Saray'dan çıkarıp Eski Çiftlik Fırını'nın üst tarafında yer alan çiftliğe ait eski evlere yerleştirmişler.
Saray Binası 1943 yılına kadar kışla olarak kullanılmış ve bu tarihten sonra ise Şeker Fabrikasına geçmiş. Ondan sonra fabrika lojmanları olarak hizmet vermeye başlamış. Öyle anlaşılıyor ki Saray Binası ilk yapıldığında şimdi olduğu gibi 38 daire yoktu. İşçiler koğuş sistemiyle orada kalıyorlarmış. Askerler de koğuş sistemi içinde yatmışlar. 1943 yılında Saray tekrar fabrikaya geçince daimi işçi statüsünde çalışan aileler için küçük daireler yapılmasına karar verilmiş. Kemal Çıkla koğuşların küçük daireler haline getirilmesi 1950'li yıllardan sonra oldu diyor. Büyük hol veya salonlar bölünerek 38 daire çıkarılmış. Sonra bir kaç tanesi birleştirilince hane sayısı 34'e düşmüş. Halen 12-13 hane faal gibi... Fakat binada sürekli yaşayan kişilerin sayısı 9 hane imiş.
Kışla Yapılma Nedeni
1934-1943 yılları arsında süregelen II. Dünya Savaşı nedeniyle Trakya'ya muhtemel bir saldırıya karşı hazırlıklı olmak için askeri yığınak yapılıyor... Askeri yığınak Babaeski, Kırklareli, Lüleburgaz ve Edirne illerinin tümünü kapsıyor...
Askeri birliklerin hazırlık yapmalarına yönelik yaptığı tatbikatın özel bir adı var, "askeri manevralar" deniyor. Günümüzde bunlara "askeri tatbikat" adını veriyoruz. Düğüncülü, Mandıra, Kavaklı, Alpullu her taraf asker...
Askerlerin bir bölümü Alpullu'da Saray adı verilen bina kompeksine yerleşiyorlar ve oraya yeni bir ad veriliyor: Karagöz Kışlası. Onuncu Süvari Alayı yerleşiyor Alpullu'ya. Kadri Ağabey'in babası da o Alay'daymış. Topçular, piyadeler ve atlı süvari birlikleri var. Askerler atlarını değişik yerlerde bakıyorlarmış. Eski fırının olduğu yer ve çevresindeki evler at ahırları olarak kullanılmaya başlanmış.
Onuncu Alay'ın komutanı Yarbay Emin Ünal imiş. Bir zamanlar Ergene Köşkü'nün ortasında resmi varmış. Askerler Saray Binasında yedi yıl kalmışlar. Devlet Arşivi belgelerinde 10. Alay askerleri için bir soruşturma açıldığından söz ediliyor. Kimi askerler halka karşı bazı disiplinsiz davranışlarda bulunmuşlar ve haklarında soruşturma açılmış.
Mimari Özellikleri
Dikdörtgen planlı iki bölümden oluşmakta... 60x20 mt boyutlarında iki katlı dikdörtgen planlı yapının orta bölümünde 30x20 m boyutlarında dik olarak konumlanmış, üç katlı dikdörtgen planlı bir bölüm yer almakta.... İç içe geçmiş iki dikdörtgen plandan oluşan yapı "T" ye benzer bir formda... Tuğla yığma ve betonarme olarak yapılmış olan yapının dış cepheleri sıvalıdır.
Kalorifer Tesisatı
Eskiden kalorifer tesisatının ısıtması fabrikadan gelirmiş. Özelleştirilince fabrika kaloriferi kesmiş. O vakitler saray o kadar sıcak olurmuş ki insanlar evin içinde yarı çıplak dolaşırlarmış.
Eski kalorifer tesisatının enterasan bir özelliği varmış. İlk zamanlarda pompasızmış. Su pompa ile devri daim yapmazmış, ısınan su yukarı çıkar, soğuyunca aşağıya döner ve doğal yöntemle devri daim yarmış. Sıcaklığı ayarlayamazlarmış. Kalorifer tesisatı gavur malıymış. Fabrika kaloriferi kesince insanlar Saray'dan ayrılmaya başlamışlar.
Saray binası kömür yakılan kalorifer kazanlarıyla ısıtılmıyormuş. 10 ve 15 Evlere de buradan ısı iletiliyormuş. Merkezi ısıtma sistemi şeklinde çalışıyormuş. Binanın arka tarafından kazan dairesi var. Binadaki ısıtma sistemi çok özelmiş ve kendisine özgü imiş. Kalorifer sisteminde ısınan sıcak su motor olmaksızın binanın üst katlarına, yukarıya doğru çıkıyormuş. Sistemdeki su devri-daim mekanizmasıyla çalışıyormuş. Isınan su yukarı çıkıyor, soğuyunca aşağı iniyormuş. Önce sesli bir pompa varmış, sonra onu değiştirmişler sessiz bir pompa koymuşlar.
Eskiden Saray’ın ısınması fabrikadan gelen buharla yapılıyormuş. Fabrika, evler satıldıktan sonra sıcak buhar göndermeyi kesmiş. 1991 yılında Saray binasında kalanlar ısınma problemini kendi başlarına çözme sorunuyla karşı karşıya kalmışlar. Girişte binanın arka tarafına büyük bir kalorifer kazanı koymuşlar. Yeni kazan satın almışlar. Bir süre öyle idare etmişler, fakat daha sonra o da bozulmuş. Binada kalan az sayıda insan güç yetirememiş ve tesisat onarılamamış. Bu yüzden günümüzde binada kalan az sayıda insan katalitik sobalar ve tüp gazla ısınıyorlarmış. Otuz altı hane var ama “site yönetimi” gibi bir uygulamaları yok. Isınma, binanın bakımı ve onarımı gibi konularda her kes kendi başının çaresine bakıyormuş. Kemal Çıkla öyle söylüyor: “Zaten dokuz kişiyle yönetim olmaz”.
Cam Kiremitleri
Saray'ın merdiven boşluğu üzerinde aydınlık sağlamak üzere cam bir platform var. Alpullu insanları onu "cam kiremit" olarak tanımlıyor. İçinde tel bulunan ithal camdan yapılmış.....
----
Saray'da oturan yok ama, çatısında çok sayıda televizyon çanak anteni var.
----
Koruma Altına Alınması
156 parseldeki saray binasının doğal, tarihi ve kentsel sit alanı olarak tescil edilmesine karar verilmiş. Demek ki yıkılmayacak. Bir anı olarak yaşamaya devam edecek.
Sakinleri
Saray’da 38 hane varmış. Sonra bu sayı 34'e indirilmiş. Bazı daireler birleştirilmiş. Halen Saray’da kışın sobayla ısınan dokuz hane fiilen yaşıyor. Diğerlerinde yaşayan insanlar İstanbul’a başka yerlere, çocuklarının evlerine gitmişler. Saray’da oturanların en eskisi Hasan Tilkioğlu imiş ve hala orada oturuyormuş. Emekliler çocuklarıyla birlikte yaşayıp boş evlerde eşyalarını korumaya devam ediyorlarmış. Saray binasında oturan Kemal Çıkla ile konuşuyorum. Otuz sekiz ev vardı, ama şimdi 36 ev var diyor. İki tanesi birleşti diye ilave ediyor. Evlerin büyüklükleri 52 metre kareden başlayıp 54 metrekareye kadar değişiyormuş. Birleşen dairelerin büyüklüğü 95 metrekare olmuş. Sadece bir tane ev varmış ki 72 metrekareymiş. Ön taraftaki evler 52 metre kare iken köşe daireler 54 metrekare büyüklüğündeymiş.
Konutların Satılması
1991 yılında Saray evleri, 10 Evler, 15 Evler ve fabrikanın altındaki Demiryolualtı Evleri içinde oturan personele metrekare hesabı üzerinden satılmış.
Saray Parkı
Saray'ın hemen önünde oldukça büyük, ağaçlık ve yeşillik bir alan var. Belediyenin planlarında "Park" şeklinde işaretlenmiş. Salıncaklar ve banklar. Hatta küçük bir domates, biber bahçesi… Askerler Saray'da kalırken çevresine bazı ağaçlar da dikmişler. Yolun kenarında iki ulu kavak ağacı vardı... Kanada kavağı mıydı acaba... Çok kalın ve iriydi. Kargalar bu ağaçların tepesini dinlenme mekanı yapmışlardı, lüzumsuz gürültüleriyle insanları rahatsız ediyorlardı. Sonra ağaçlar kurudu ve belediye bir kazaya sebebiyet vermemesi için onları kesti. Çevrede oturan insanlar kendi aralarında konuşurlarmış. "Bu iki kavak arasında para var" derlermiş. Gömülü para ve altın insanları heyecanlandırır. Biz, "gömü" muhabbeti yapmayı severiz.
Saray'ın Bahçesi
Böyle bir adlandırma yapabilir miyiz, bilmiyorum. Hemen önünde oldukça büyük bir alan var. Saray'a ait gibi gözüküyor, ama Belediyenin.... Saray'ın ön tarafındaki arsası asfalt yolla birlikte sona eriyor. Öyle de olsa orayı Saray'ın ön bahçesi olarak değerlendirebiliriz. Saray'ın bahçesi veya Belediye'nin parkı.... Bakımsız kalmış. Oturma grupları kırık... Çimlendirmesi, yolları, sınırları, çitleri... Hepsi iyice bir gözden geçirilmeli. Sadece bu park değil, Saray'ın bir bütün olarak bütün çevresi...
Saray'ın gerçek bahçesi binanın arka tarafında. Otluk, dikenlik ve gürlük içinde kalmış. Burası oldukça geniş. Müteahhide verilip dupleks evler yapılabileceği düşünülüyor. Saray'ın daireleri değerli değil ama bu arsaya ev yapılabilirse sahipleri biraz daha kazançlı olabilirler. Fakat o zaman saray ölür... Saray koruma altında olduğundan arkadaki arsaya ev yapılabileceğini sanmam.
Saray'ın Alanı
Kemal Çıkla Saray'ın alanıyla ilgili şu bilgileri verdi: "Saray'ın bahçesi 3,5 dönüm, binanın olduğu yer ise 2 dönümdür. İkisi birlikte 5,5 - 6 dönümü bulur." Kuşkusuz gerçek rakamlar tapu dairesindedir. "Google earth" ile kabataslak bir ölçüm de ben yapacağım. Bakalım rakamlar ne ölçüde birbirine yakın çıkacak...
Saray Altı Yolları
Saray altı yolları bir gariptir... İnsanın sorası gelir, "niçin burada bu kadar yol var?". Bir tuhaflık hissedersiniz ama, çok da üzerinde durmazsınız. "Bir şekilde yapılmıştır", deyip geçersiniz. Kemal Çıkla olayı aydınlığa kavuşturdu. "Asıl yol Samafor'a doğru yamuk gidiyordu. Alttaki düz yolu sonradan yaptılar. Yamuk yoldaki durağın beton izleri orada hala durur. Alttaki düz yol yapılalı 15-20 sene olmuştur... Bu yol pasakül döşeliydi ve fabrika fırınına gidiyordu. Yolu düzleştirince orta bölümüne bir de göbek yaptılar. "
---
Saray