Bazı yerleşim yerleri "yeşili" ile meşhur olmuştur. Eskiden Yeşil Bursa sözünü çok duyardık. Yıllar içinde sanayi şehrine dönüşmesiyle birlikte "yeşil" vurgusu da azaldı.
Alpullu'yu "hava" ve "su" faktöründen sonra Bursa şehri gibi, "yeşil" gerçekliğiyle tanımlıyorum. Alpullu'nun "yeşil" olduğunu herkes kabul, herkes itiraf eder. Yıl 1934... Mehmet Behçet Edirne Milli Gazete'de yazıyor: "Yaz mevsimini geçirmek isteyenler artık, 'Alpullu'ya mı gitsem, yoksa Yalova'ya mı?' diye düşünmeye başlayacaklardır." (Seçkin, 2019, s. 102).
Alpullu'yu yeşil yapan bir temel, bir de tali ögeler vardır. Onu diğer yerleşim yerlerinden farklılaştıran temel "yeşil öğeler"; Teliçi, Ormanlık ve Çamlık düzenlemeleridir. Eskiden var olan Bademlik korusunu da bu düzenlemeye ilave edebiliriz. Tali ögeler diğer yerleşim yerlerinde de görülebilecek parklar, yol kenarı ağaçlandırmaları, bahçeli sistemler ve fauna (bitki örtüsü) çeşitliliğidir. İkincil derecedeki yeşillikler asli ögelerle bir araya gelince birden kentin havası değişir. "Yeşil" olgusu yoğunluk, yaygınlık ve belirginlik kazanır. Alpullu'da yaşıyorsanız artık içselleştirmişsinizdir ve çok da farkına varmazsınız bu yeşilliğin. Şöyle düşünürsünüz. "Evet, yeşil... Yeşil ama öyle abartılacak kadar da değil..." Doğru... Ben de abartmadan "yeşil" olduğunu söylüyorum.
Fakat çocukluğumun Alpullu'su, bana öyle geliyor ki şimdiki zamandan daha yeşildi. İki nedenle... Birincisi 1960'lı yıllarda çok yağmur yağıyordu. Her taraf sulak idi... Her taraftan bitki ve ağaç fışkırıyordu. Dere kenarındaki eski artezyen bölgesini hatırlıyorum. Oralarda ne çok ağaçlar vardı. Adeta küçük bir orman gibiydi. Değişik söğüt ağaçları, koyun sürüleri, tikenler, çalılar... Gözümüz yeşilliğe doyardı. İkincisi, o zamanlar Ergene berrak suyu olan bir nehirdi. Suyu temiz olunca çevresi de şenlenmiş olurdu. Köprü'nün yanı başında yemyeşil çeltik tarlaları vardı. Ergene Nehri'nin iki yanı karaağaçlarla donanmış bir orman gibiydi. Ve aynı zamanda demiryolu boyu... Samafor Mahallesini biraz geçip ileriye doğru yürüdüğünüzde demiryolunun iki tarafında küçük koruluklar vardı ve biz oraları bir orman gibi görürdük. Ali Çavuş Mahallesinin çevresi de öyleydi. Her tarafta ağaçlar vardı. Şimdiki Benzinlik Mahallesinin üst tarafında yer alan üç dört tane ulu karaağacın yaprakları esen rüzgar altında ne hışırtılar çıkarırdı. Şimdi hatırladım, "yaprak hışırtısı" sesini, uzun yıllar oldu unuttuk, gittik.
Alpullu'yu yeşil yapan Fabrika... Lojmanları yapmışlar ve hemen üst tarafına küçük bir ormancık... Lojmanlar, bahçeli evler şeklinde olsun istemişler. Sonra yetmez bir de çiçek serası yapalım demişler. Ve içine envai çeşit çiçekler, kaktüsler, egzotik bitkiler koymuşlar. Dört mevsim yeşil kalan bitkiler ekmişler. Trakya'da bulunmayan, görülmeyen bitkilerin kimisini Avrupa'dan kimisini İstanbul'dan alıp getirmişler. Çevremizdeki tarlalarda yabani ahlat ağaçları çoktu ve biz onlara pek ilgi göstermezdik. Ama Teliçi'nin o aşı ahlat ağaçları.... Kayısı, erik, elma ve armut ağaçları.... Evlerin etrafındaki yeşil çit bitkileri.... Çimenler ve diz boyu yükselen otlar.... Kızılderili Portakalı olarak adlandırılan yüksek çit bitkileri... Teliçi'nde yeşil rengi farklı bir anlam kazanmıştı. Teliçi'nin yeşili Alpullu'yu eğitmiştir, öğretmiştir, yetiştirmiştir, zekasını açmıştır, yaşamına yaşam katmıştır. Evimizin bahçesinde iğne yapraklı Şamdan Çiçeği bitkisi her zaman olmuştur. Çevremizdeki köylerde yaşayan insanlar nereden bilecekler Şamdan Çiçeğini.... Babam Gazino'da aşçılık yaparken o çiçeği orada veya Sera adını verdiğimiz Çiçeklikte tanımış. Kökünden bir sürgün almış bahçemize ekmiş. Sonra ondan kaç tane türetmişiz. Şu an evimizde ondan en az dört tane var. Bu bitki ve ağaçların türlerini ilgili başlıklarda ele aldım. Fakat şunu belirtmeliyim ki bitki örtüsü çeşitliliği Alpullu'lunun kültürünü, bakış açısını doğaya ve hayvanlara olan yaklaşımını iyileştirmiş, onları sıcak ve daha iyiliksever insanlar haline getirmiştir.
Alpullu'nun "yeşil" olarak tanımlanmasında Bademlik ve Çamlıkların yeri de önemlidir. Bademlikteki ağaçlar kesilmiş göremedik. Hafızamda oradan kalan tek hatıra babamın büyük çiftlik mendiliyle çıkınlar içinde badem toplayıp eve getirmesi... Keserle kırıp yerdik. Bademlik ağaçlarını hatırlamıyorum. O yıllarda kesilmiş olabilir.
Alpullu'ya yeşil özelliğini kazandıran asli ögelerden biri de çamlıklar. Büyük ve küçük çamlık... Büyük Çamlıktaki ağaçlar donmuş, kesilmiş ve yerine yeni çamlar dikilmiş, Küçük çamlık ise yangın geçirmiş, yeniden ihya edilmiş... Çamlıklar Fabrikanın imiş ve ne yazık ki satılmış. Yüz yıl süreyle kullanım hakkı belediyeye devredilmiş. Yüzyıl dolunca sahibi Çamlık'ı istediği gibi kullanacakmış. Böyle bir şey olabilir mi?
Bir kere Fabrika böyle bir şeyi nasıl yapar, Çamlık'ı nasıl satar. Halka mal olmuş bir yer satılabilir mi? O zamanki belediye başkanı kimdi? Sorumluluğu yok muydu? Halkı niçin bu konuda bilinçlendirmedi?
Diyelim ki 100 yıl geçti ve sahibi geldi, "Burası benim" dedi... Diyebilir mi? Evet tapusu onundur ama Çamlık arazisi asla onun olamaz. Tapusu yine kendisinin olsun fakat çamlık Alpullu halkınındır. Çamlık Alpullu'nun "Yeşilidir". Çamlık giderse Alpullu'nun yeşili biter, Alpullu biter.
Alpullu'nun "yeşil" olduğunu belirtmek için o kadar çok şey söyleyebilirim ki... Ve insanların bu konuda konuşacakları benim yazdığım ve söyleyeceğimden çok daha fazladır.
"Yeşil" olgusuna karşı sorumluluğumuz bitmedi, yeni başlıyor. Fabrika satılmış olsa da yeni şeyler yapmamız gerekiyor. Örneğin 10 dönümlük yeni küçük bir orman... Çarşıdan başlayıp Ergene Nehriyle buluştuğu yere kadar Pancarköy deresinin iki yanını yoğun bir şekilde ağaçlandırma, Samafor Mahallesine giden yolun etrafını ağaçlandırma, Samafor'dan Mezarlığa giden yolu ağaçlandırma, Pancarköy Deresinin iki yanını Kısmet Evlerine Kadar ve hatta eski artezyen bölümüne kadar ağaçlandırma, Eski Parkı ıslah etme, özellikli süs bitkileri dikme, betonlaşan Pazar yerini ağaçlandırma ve oraya yeni bir kimlik verme. Saray binasının önüne yeni Kanada kavağı ağacı dikme.
---
Yeşili