O zamanlar bu söz meşhurdu, "Yavrukurt" derdik... Ve ilkokulda iken ben de bir yavrukurt idim. Sonradan "izci" sözü tuttu. Başlangıçta yavrukurt ve izci kelimeleri birlikte kullanılmış.
1923'lerden 1960'lı yıllara... Yavrukurt olmak bizim zamanımızda önemli ve ayrıcalıklı bir konumdu. Değişik sınıflardan isteyen öğrenciler yavrukurt olmaya karar verirler ve elbiselerini satın alırlardı. Babam beni yavrukurt yapmak istemişti, çünkü daha ekonomik idi. Yavrukurt olmayanlar her bayram değişik kıyafetler satın almak ve onları giymek zorundaydılar. Yavrukurt olursanız masrafınız bir kere oluyordu. O elbiseleri dört beş sene giyebilirdiniz. İkinci sınıfta yavrukurt olmuştum ve mezun oluncaya kadar hep yavrukurt kaldım. İlk yavrukurt elbisemde pantolonun paçaları oldukça uzundu. Babam dört sene giyeceğimi planlayarak biraz uzun olmasını istemişti. Çünkü boy atıp büyüyordum. Elbiseleri İstanbul'a gidip oradan almıştık. Yavrukurt düdüğü bulamamışlardı. Kalmamış... Satıcı onun yerine içinde nohut bulunan bekçi düdüğü vermişti. Yüksek sınıftaki yavrukurtlar benim bekçi düdüğümle dalga geçerlerdi. "Ne ulan bu düdük" deyip elleriyle düdüğüme vururlardı. Üzülürdüm ama, yapacak bir şey yoktu. Bulamamıştık. Bir veya iki sene sonra Babaeski'ye gidip oradan bir başka bir düdük bulduk da insanların dalga geçmelerinden kurtuldum. Yavrukurt kıyafetimle pek çok bayram kürsüde şiir okudum. Bu şekilde çekilmiş resimlerim vardır. Bir defasında şiirin devamını unuttum. Yeniden alıyor, fakat hatırlayamıyordum. İnsanlar "tamam, tamam oldu" diye bağrışıyorlardı. Yapacak bir şey yoktu inip arkadaşlarımın yanına döndüm. Şiir okumam biraz da babamın zoruyla olurdu. Benim kürsüde şiir okumamdan çok memnun olur, gururlanırdı.
---
Yavrukurt