"Yerli Malı" bir dönem klişe olmuş bir sözcük. İlkokul yıllarımız yerli malı haftasını kutlamakla geçti. Bizim dönemimizin "amentüsüydü..."
Devlet Yerli Malı olgusunu stratejik bir politika haline getirmişti. 1929 yılından itibaren her yıl "Yerli Malı Sergileri" düzenleniyordu. 1933 yılında İstanbul'daki Galatasaray Lisesi'nde yapılan sergiye Alpullu Şeker Fabrikası da katılmış ve bu sergide Ratip Tahir Beyin yağlı boya tabloları da sergilenmişti. Bu tablolar için bk. "Yağlı Boya Tablolar" maddesi.
"Şeker yeme, incir-üzümle idare et" deniyordu. Çünkü Şekerin dörtte üçü yurt dışından geliyordu.
Yerli malı uygulaması 9 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen Yerli Kumaştan Elbise giyilmesi kanunuyla başlıyor. 1926 yılının başında İzmir'de "Yerli Mamulatı Müstehlikler Cemiyeti" kuruluyor. 1929 yılında İstanbul'da "Yerli Mallarını Koruma Cemiyeti" faaliyete geçiyor. Daha sonra bu iki cemiyet "Milli İktisat ve Tasarruf Camiyeti" adı altında birleşiyor. 1929 yılından itibaren her yıl Aralık ayının 12'si ile 19'u arasındaki yedi gün "Yerli Malı ve Tasarruf Haftası" olarak kullanılıyor.
--
Kadri Özçetin anlatıyor: Yerli malı haftası yapıyorduk. Yerli malı herkes onu kullanmalı. Herkes evinden elma, portakal, üzüm, poğaça, açma, lokma, pasta, fındık, fıstık, ayva gibi ürünler getirirlerdi. Mısır patlatırdık. Getirdiklerimizi bir yere boşaltır sonra onları karıştırırdık. Herkese denk gelsin diye masalara paylaştırırdık. Ders sırasında kendi sırasına koyuyorduk. Kimisi küçük kimisi büyük mısır patlatırdı. Herkese denk paylaştırırdık. Yerli malı haftası yılbaşında olurdu. Çanta içinde yerli malı yiyecekleri annemiz akşamdan hazırlar sabah alıp okula giderdik. Yerli malı, yerli malı herkes onu kullanmalı.
---
Yerli Malı