Şeker Şirketi fabrikanın kurulmasından itibaren Sarımsaklı Çiftliğinde domuz yetiştirmeye başlıyor. Hangi nedenlerle bilmiyoruz.
- Fabrikada çalışan yabancıların et ihtiyacını karşılamak için olabilir.
- Domuz eti yemeye devam eden "dönmeler" için,
- Yurt dışına ihraç etmek için veya
- Batılılar gibi domuz eti yiyerek medenileşmek, onlara benzemek için...
Cumhuriyetin ilk yıllarında Batılılaşma, Batılılar gibi olma yönünde büyük bir çaba var. Yeni kıyafet ve elbiseler, yaşama alışkanlıkları, içki içme, eğitim, dans, müzik ve balo, sinemaya gitme, tenis oynama "medeni" sayılmanın önemli göstergeleri. Batı ülkelerinde görülen, rastlanılan her davranış kendi ülke insanlarımız için de "mubah olmalı" anlayışı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu yönde iki engel var: Gelenek ve göreneklerimiz, dini inançlarımız... Bunlar zayıflatılmaya çalışılıyor.
Osmanlı toplumunun, Tanzimat'tan sonra gelişmiş Batı toplumuna karşı aşağılık duygusu içinde kıvrandığı düşünülüyor. Aslında "kıvranan" intelijansiya… Batıyı, gezmiş, batıda okumuş yarı aydın tipi insanlar. Ne kendi kültürlerini çok iyi tanımışlar, ne de Batıyı... Batılı gibi olmak istiyorlar ama hangi elbiseyi giyseler, hangi davranışı gösterseler, hangi yemeği yeseler bir türlü olamıyorlar, olamıyoruz... Hepimiz suit elbise giymiş, kravat takmış Doğu mentalitesiyle hareket eden insanlarız. Çünkü "Doğu" adını verdiğimiz uzak coğrafya, tarihi tecrübemiz ve geçmişimiz bizi serbest bırakmıyor, bırakmayacak.
Aşağılık duygusundan kurtulmanın tek yolu var: "Batıya benzeme çabalarını bir kenara iterek, tam anlamıyla Batılı olmak"... Yüz yıldır verilen uğraş bunun için... Aşağılık duygusundan muzdarip aydının yerini artık çağla özdeşik Yeni Aydın tipi almıştır. O hem Batılı, hem Doğulu, hem Güneyli, hem Kuzeylidir. Kısacası tüm Dünyalı... Tarihi çizgide sürekliliği koruyarak kendisi olmak, kendi oyuğunu onun üzerine, dünyadaki gelişmeleri dikkate olarak inşa etmek zorluğundan vazgeçmiştir.
"Domuz eti yenecekse, yenir" tezi onu Batılı yapmıştır, fakat mutsuzdur. Nedeni, arkasına dönüp baktığında peşinden gelenlerin çok az olduğunu görmesi... İnsanların çoğu Batılılaşmaya, Dünyalılaşmaya itiraz etmemekle birlikte kök hücrelerinin bozulmasına izin vermeyen bir yaklaşım içinde... Küresel arenanın her tarafında "dünyalaşarak kimliği güçlendirme" davranışı güç kazanıyor. Değerlerini ret eden kişiler, marjinal kalmaya mahkum.
---
Burak Onaran'ın MutfakTarihi: Yemeğin Politik Serüvenleri isimli eserinde bildirdiğine göre, 3.8.1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ev hanımlarına domuz etinin nasıl pişirileceği konusunda öğütlerde bulunuluyormuş. "Müslüman mahallesinde salyangoz satmak" gibi bir şey ama Cumhuriyetin hedef kitlesi aslında "Yeni Aydın" adını verdiğim o tipler... Veya Müstagrip Aydın... O dönem için "Batı şoklamasından" geçmiş kişiler. Büyülenmiş, şaşalamış, şaşkınlaşmış...
Aynı kitaptan...
- "1943 yılından itibaren domuz üretimini artırmaya yönelik devlet emliyle bazı girişimlerin..."
- Vedat Pınar'in 1945 yılında "Domuz Yetiştirmek" başlıklı bir kitap yayınlaması...
- ..."Türkiye'de Domuz Yetiştirme ve Yararları" … başlıklı bir kitabın geldiğini yazarının Alpullu Şeker Fabrikasının mühendislerinden biri...
- … Domuzdan istifadenin devlet eliyle kurumsallaştırılması..
- Şeker fabrikalarının 1943'te 50 adet domuzla başlayan satışı, 44'te 200'e, 45'te 400'e, 46'da 500'e, 47'de 750'ye kadar yükselir.
- Gazetelere ilan veriliyor: 1000 besili domuz satılıktır. (Antrparantez 'Besili Domuz' ifadesi bizde küfür kadar ağır hakaret...)
- 1940'larda tek parti rejiminin domuz eti tüketiminin yaygınlaşmasına yönelik bir beklentiyi içerme ihtimali göz ardı edilemez.
- Fakat asıl ihracat amacıyla üretildiğini söylemek akla daha yatkın gözüküyor. İhraç edilen ürünler arasında domuz var.
- Necip Fazıl "Köy Enstitülerinde sırf Anadolu köylüsünün ananevi inancını yıkmak için şarap ve domuz eti propogandası yapılması konusunda Tonguç Baba'nın resmi tamimleri vardır" diye yazar.
----
"Domuz" teması 1930'lu yıllardan itibaren tencereye konulup ısıtılmaya başlanıyor. Şeker fabrikaları 1943-1947 yılları arasında domuz işiyle ilgileniyor. Üretiyor ve satıyor... O yıllarda fabrikalarda artık yabancılar yok. Domuz üretiminin iki gayesi olabilir: ekonomik kazanç elde etme ve devrimsel bir proje olarak. Daha çok kazanç elde gayesi ön plana çıkarılıyor. Domuz eti yiyerek medenileşme projesi zihinlerin arka planında... "Tutarsa, tutar. İyi olur... Tutmazsa fazla ön plana çıkarılmasın", diye düşünülüyor.
----
Teliçi'ndeki fabrikanın fotoğraf albümünde Sarımsaklığı çiftliğindeki domuzların fotoğrafını görmüştüm. İnsan irkiliyor, garipsiyor... "Kardeşim, yetiştirecek başka hayvan mı kalmadı" diye düşünüyorsunuz. Fazla materyalizm "değerleri" öldürüyor ve "para için her şey mubah" anlayışına dönüşüyor. Maddiyat ile değerler arasında denge kurma arayışı kıyamete kadar devam edecek... Maalesef dönem, dönem birinden diğerine olması gerekenden fazla ağırlık vermişiz. Her bir dengesizlik tedavi edilemez kompikasyonlar yaratıyor.
----
8.3.1990 Cumhuriyet
https://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1990/3/8/15.xhtml
Ahmet Lütfi Dağlar'ın kitabı, kitapçılarda satılmıyor. Yalnız dost-
larına, öğrencilerine armağan etmek için bastırmış. Ancak çok-
meraklı olanlarla, yayınevlerinden kitapla ilgili yeni baskı yapmak
isteyenler kitabı, "14S7 Sokak 16/11-Alsancak/lzmir" adresinden
isteyebilirler.
Kitabın 83. sayfasında, köy enstitüsüne, kalabalık bir ekiple
baskın yapan Milli Eğitim bakanlarından Resat Şemsettin Sirer-
in, enstitüde gördüğü "Türkiye'de Domuz 'Vfetiştirme ve Yararları"
adlı kitabın öyküsü de anlatılıyor. Bakan Sirer, Lütfi Dağlar'ın eşi
Sekine Dağlar'ın tabiat bilgisi dersine de girer. Derste ormarv
larla ilgili bir konu işlenmektedir. Keçilerin ormanlar için zarar-
ları tartışılıyor. Bakan, sıraların gözlerındeki kitapları gözden
geçirirken domuz yetiştiriciliği ile ilgili kitap gözüne çarpar. Ko-
nuyu, bu kitap ve domuz yetiştiriciliği üzerinde bazı sorularla
değiştirir. Kitapla, kitaptaki konularla öğrencilehn ön bilgileri ol-
duğundan tartışma canlı geçer Sınıfça, domuz yetiştirebilme-
nin yurt ekonomisine keçiden daha çok katkıda bulunacağı
sonucu çıkarılır. Bakan, kitabı da alarak başka bir derse girmek
üzere sınıftan ayrılır.
Lütfi Dağlar, "Bu kitabın, elimize nasıl geçtiğinin öyküsünü kı-
saca anlatıvereyim" diyerek şunları ekliyor:
"1944-1945 ögretim yılı aşağı yukarı. Bir gün sevgili postacı-
mız Höke Dayı, Bahçe ilçesindeki postamızı getirdi. Postadan
"Türkiye'de Domuz Yetiştirme ve Yararlan" adlı, şimdi adını tam
hatırlayamıyorum bir kitap da çıktı. Kitabı Alpullu Şeker Fabri-
kası mühendislerınden biri yazmıştı Kitabı, vakit buldukça bir
haftada okudum, beğendim ve geçmiş gün, 150-200 tane sipa-
riş verdim, kitaplar gelcn. Bu kitapları 4., 5. sınıf öğrencilerine
verecek ve sınıf kitaplıklanna koyduracaktım. Bundan önce öğ-
retmen ve öğrencilerimle bu kitap üzerinde çok yanlı bir konuş-
ma yopmadan bu işi yapamazdım, değilse köy enstitülerinde
neler yapılıyor diye adamı tefe kor çalarlardı.
Öğretmen ye öğrencilerimize, bir hafta sonu toplantımızda ko-
nuyu açtım. Önce Eskişehir Şeker Fabrikası'nın yetiştirdikleri do-
muzların iyi bir fiyatla, domuz eti yiyicilerce satın alındığını, çok
kârlı olduğunu öğrendiğimi kısaca anlattım. Sonra elimdeki do-
muzculukla ilgili kitabı gösterdim, kitap hakkında bilgi verdim...
Müslüman halkımızın domuz eti yemediğini, domuzu sevmedi-
ğini de ekledim. Amacım, dormjz yetiştirmenin yurt ekonomisi-
ne olan katkısı üzerinde durmak ve eğer yetiştirme olanağı
bulunursa sürekli, iyi bir gelir kaynağı olacağını bilmemizin fay-
dalı olacağını sizlere duyurmaktır, dedim..."
Lütfi Dağlar'ın anlattığına göre öğrencilerle kimi öğretmenler
kitabı okurlar. aralarında günlerce tartışmalar sürer. Domuz eti
yeme, yememe üzerinde pek durulmaz, ama ekonomiye katkı-
sında birleşirler. Köylerde nasıl uygulanabilir tartışması çıkmaz-
da kalır...
"Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" der bırakırlar. Konuyu daha
fazla deşmek, köy enstitüleri düşmanlarına fırsat vermek olur,
diye düşünürler. Hasan Âli Yücel'den sonra Milli Eğitim Bakan-
lığı'na getirilen Reşat Şemsettin Sirer, Lütfi Dağlar'a kitapla ilgi-
li olarak "Bu konu üzerinde aynca görüşelim, tartışalım" der. Ama
bir daha konuya dönmez. Sirer, Almanya'da uzun süre öğrenci
müfettişliği yaptığı için, Lütfi Dağlar "Epeyce domuz eti ve ma-
mullerinden yemiş olmalı" diye düşünür. Konunun yeniden ele
alınmamasını böyle yorumlar.
.
Domuz Yetiştirmek