Alpullu'nun çamlıkları meşhurdur. Büyük çamlık, küçük çamlık, çeşitli yerlerde dağınık olarak bulunan çamlıklar. Teliçi Ormanı, Akasya Ağaçları ve bademlik denen yerdeki Badem Ağaçları... Alpullu'nun bu şekilde ağaçlık bir yer haline getirilmesinin nedeni fabrikanın yarattığı çevre kirliliğini önlemek içinmiş meğer... Kampanya zamanında fabrika bacasından müthiş bir duman çıkıyor. Aynı zamanda etrafı kesif bir melas-küspe kokusu sarıyor. Almanlar havayı temizlemenin çaresini fabrika çevresini ağaçlandırmakta bulmuşlar. En etkili çözüm çamlıklar...
Büyük Çamlık
İnternet'teki bir sitede bu bölgedeki çam ağaçlarının 1944-45 yılları arasında dikildiği yazılı. Çamlık olan bu yerde eskiden Osmanlı Rum vatandaşının üzüm bağları varmış.
Büyük Çamlık bir zamanlar Armutluk olarak adlandırılan yerin hemen üst tarafı. İlkokula giderken bu çamlıkta piknik yapar top oynardık. Yolun alt tarafında bugünkü Lastikçi'nin bulunduğu yerde Fabrika Ekmek Fırını vardı.
1985 yılının Şubat ayında çok şiddetli kış olmuş, çamların çoğu donmuş, hepsinin yaprakları kahverengine dönüşmüş. Bir hemşerim yorum yaptı: "Ağaçlara budama yapılarak alt dalları kesilmişti. Böyle olunca kendilerini koruyamadılar, donarak kurudular". Sonra, kuruyan ağaçların yerine yenileri dikilmiş... Bazıları ise sonradan kendilerini iyileştirmiş,
Hangi tarihte yapıldı bilmiyorum, Büyük Çamlık'ta göçmen kuşları izlemek için dikilmiş ağaçtan bir kule var. Kimler, ne zaman izliyorlar bilmiyoruz ama bu kulenin Büyük Çamlık'la birlikte hatırlanması gerekiyor.
yaklaşık 90 dekar alanı kaplayan Büyük Çamlik normal koşullarda Belediye'nin, yani Alpullu'nun... Ama tam da öyle değil. Arazinin asıl sahibi Fabrika... Fabrika ile Belediye arasında bir sözleşme yapılmış. Fabrika burayı 99 yıl kullanmak üzere Belediye'ye devretmiş. Buna intifa hakkı deniyor. Protokolün Belediye Başkanı Şükrü Simer zamanında imzalandığı belirtiliyor. 1977 veya 1978 imza yılı olabilir. Eğer 99 yıl ise 2077 yılında süre sona erecek.
1977 yılında hükümet "özelleştirme" çabalarına ağırlık vermiş. Çiftliğin karşısındaki tarlalar da o yıllarda satılmaya başlanmış. Özelleştirme furyası başlayınca çamlığın intifa hakkı da devredilmiş.
İyi anlamamız gerekiyor. Büyük Çamlık'ın 99 yıllığına Alpullu Belediyesi'ne devri ayrı bir hadise... Sözleşme süresi dolmadan ve Alpullu halkına danışılmadan bir oldu bittiyle arsanın özel sektöre satılması başka bir olay...
Özelleştirme Dalgası yeniden güçlenince, fabrika 2005 yılında Büyük Çamlık'ın da içinde yer aldığı büyük bir arsayı (mezarlık arkası arsa, Samafor Camii ve Büyük Çamlık) İstanbuldan bir işletme sahibine satmış. Satış fiilen gerçekleştiğine göre 99 yıl dolunca İstanbul'lu işletme sahibi burayı istediği gibi kullanabilir.
Fakat şeker fabrikasının yöneticileri, halkın yararlanımına tahsis ettikleri bir araziyi "burası devletin malı, devleti de biz yönetiyoruz. İstediğimiz gibi hareket eder, satarız" diyebilirler mi? Alpullu'nun halkı değilsen, dışarıdan gelmişsen, etik kuralları çiğnersen, toplumsal sorumluluk anlayışına sahip değilsen, işletmecilikten anlamıyorsan yaparsın... Satarsın...
Fakat, insanlar nesiller boyu soru sormaya devam edeceklerdir. "Bizim 99 yıl boyunca çam kokusu aldığımız, havamızı temizleyen, gönlümüzü açan, gözümüzü şenlendiren, bize emanet edilen bir ormanı kim bizim fikrimizi dahi almadan satmış" diye.
Satışa taraf olanların, girişimde bulunanların, aracılık edenlerin kimler olduğunu öğreneceklerdir. Nasıl satılmış, niçin satılmış, Ankara'dan kim onay vermiş, o zamanlar Şeker Fabrikalarının Genel Müdürü kimmiş, nasıl onaylamış, nasıl olur da küçücük bir araştırma yaptırmamış diye...
Belediye niçin Alpullu'nun haklarını savunmamış, itiraz etmemiş diye... Bu olay unutulmaz... 99 yıl boyunca mülkün bakıcısı, emanetçisi olan aynı zamanda oranın mâlikidir de. O kadar takdir ettiğimiz Şeker Fabrikaları bunu bize nasıl yapar... Çocuklarımıza, torunlarımıza ne söyleyeceğiz, ne anlatacağız... Aynı durum fabrikanın satışında da söz konusu. Aşırı politize olma, çıkar hesapları sonuçta yanlışlardan birini görüp değerini görmemeye neden oluyor. Yanlışlıkların hepsini görmeli, hepsine itiraz etmeliyiz, "Bizim yaptığımız yanlış değil, sizin yaptığın yanlış" anlayışından kurtulmamız gerekiyor.
---
Eski Belediye Başkanı Erdoğan Duygan anlatıyor:
Büyük çamlıktaki ağaçlar "sedir" türündendi. Ağabeyimin sınıf arkadaşı Orhan Kantarcıoğlu diye bir profesör vardı. Çorluludur… Her sene Orman Fakültesinden kırk elli öğrencisini Alpullu'ya getirir onlara sedir çamlarını gösterirdi. O vakitler sedir çamı Trakya'da yetişmez diye bir düşünce vardı. "Yetişmesi zor olan bir yerde sedir çamı nasıl yetişiyor bakın, görün" diye onlara anlatırdı. Çam ağaçları kuruyup kesildikten sonra yine sedir çamı diktik. Ama kaç tane olduğunu hatırlamıyorum. Daha çok karışık çam ağacı türlerini dikmiştik.
1994-1995 yılında güçlü bir kış oldu. Çatalca'da üç gazeteci öldü, yolda kalıp dondular. Ağaca çıkmışlar, orada öldüler. Yağan karın arkasından muazzam bir don oldu. Sulu kar ve don ağaçlarda buzdan bir kabuk oluşturdu. Bu kabuk 20 kadar bir süre çözülmedi. Ağaçlar soğuktan dondu ve kurudu. İncelemek üzere Demirköy ve Keşan'dan orman mühendisleri geldiler, her bir ağacı tek tek kontrol ettiler. İki sene bekledik, fakat ağaçlar yeşermedi. Sonunda orman mühendislerinin tavsiyesi ve İl Koordinasyon Kurulunun kararı ile ağaçların kesilmesine karar verildi.
Demirköy Orman İşletmesinden yardım talep ettik. İşletme Müdürü Yücel bey yardım gönderdi. Çamlar kesildi. Fabrikayla anlaşma yaptık Belediye'ye ait olan Koloni'deki çamları siz alın, intifa hakkı olan Büyük Çamlık'taki çamları da biz alalım dedik. Fabrika kabul etti. Biz Çamlığı aldık ve oradaki ağaçları Orman İdaresinin adamlarıyla tomruk şekline getirdik. Daha sonra bu çamları ihale ile sattık. Fabrika tomrukları metre küpünü 35 TL'ye ihale etti, biz ise 55TL'ye... Yüklemesini beceremedik. Orman idaresi kendi adamlarını gönderdi. Bu insanlar çok enterasandı. Baltalarını saplıyorlar ve tomrukları yukarı, kamyona çekiyorlardı. İhaleye çıktığımızda bizim tomruklar sekiz metreküp eksik çıktı. Bu eksikliğin nedenini araştırdık. Küspe almaya gelen bazı köylüler yol kenarına yuvarlanmış olan tomrukları arabalarına yükleyip götürmüşler. İhaleyi verdiğimiz kişiye sen bu eksik olan sekiz metreküpü görme, aynen almış gibi kabul et dedik. Sağ olsun adam kabul etti. 360 metre küp tomruğu böylece satmış olduk.
Sonra beni şikayet ettiler. Yazlık evini çaldığı tomruklarla yaptı dediler. Müfettiş geldi. Ona, muhbiri söylersen sana ifade veririm dedim. Adam, yasak, dedi. Ben de "sen bilirsin" dedim. Bunun üzerine müştekinin adını kulağıma fısıldadı. Şikayet eden kişi fabrikadandı ve önemli bir görevde bulunuyordu. Kendisiyle düşmanlığımız yoktu ama öyle anlıyordum ki haset etmiş...
Müfettişe fabrikayla yapmış olduğumuz protokolü gösterdim. Söz konusu zat şikayet dilekçesine "Fabrikanın çamlarını sattı" diye yazmış. Evet yazlığıma 7-8 metreküp tomruk getirmiştim, ama bunları Fabrika'nın tomruklarından satın almıştım. Çünkü fabrika metreküpünü daha ucuza satmıştı. Müfettişe işte vezne makbuzu, işte fabrika çıkış makbuzu deyip belgeleri önüne koydum. Böylece bu iddiayı çürütmüş oldum. Ardından Ankara Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğüne yazı yazarak "Muhbirin cezalandırılmasını istiyorum" dedim. Adam çok kalmadı, buradan aldılar başka bir göreve verdiler. İsmi, çok da önemli değil...
1998 veya 1999 yılında bölgeyi yeniden ağaçlandırmak için Orman İşletmesinden envai çeşit ağaç getirttim. Büyük bir kampanya yaptık. Babaeski Kaymakamı Nejat Efeoğlu geldi. Garnizon komutanı Tuğ General Nevzat Paşa geldi... Fabrika müdürünü davet ettik. Bürokratlar ve memurlar... Geniş bir Ağaç Dikme Şöleni yaptık. İlkokul, ortaokul öğrencileri öğretmenleriyle birlikte geldiler... Orada çok dikkat çekici bir şey oldu. İlkokul öğrencilerinin ağaç dikme çabalarını ve heyecanlarını hiç unutmuyorum. Kısmen ortaokul öğrencileri de bu çabaya destek verdiler. Fakat lise öğrencileriyle lise öğretmenleri en ufak bir katkıda bulunmadılar. Talebeler ve öğretmenler bir kenara çekilip sigara içtiler. Bir ara Kaymakam bey müdahale etmek istedi, araya girdim 'bırakın Kaymakamım, bu ayıp onlara yeter' dedim.
[yazar: 2019 yılı itibariyle değerlendirirsek Büyük Çamlıktaki yeni çam ağaçları 20 yaşında...]
Eskiden Büyük Çamlığın altında büyük bir çukur vardı ve ben o çukura bir anlam veremiyordum. Ağaçları diktikten sonra yaşlılara sordum. Buradaki eski çamları nasıl sulamışlar, diye... İbrahim Çelikyürek Alpullu'nun en eskilerindendir. Bana bu çamları Fabrika Ziraat Müdürü ektirdiği zaman su yoktu, dedi. Ziraat müdürü bu çukura Ergene'den su bastı. Çukurdan tenekelerle su alarak ağaçları suladık, diye izah etti.
İlkokul talebelerinin ağaçları diktikten sonra ellerindeki basit naylon torbalarla yakındaki çeşmeden su getirip o ağaçları sulamaları gözlerimin önünden gitmiyor. Onlara şükran ve minnet borcumuz var. Bir tarafta ağaçları sulamaya çalışan ilkokul öğrencileri ve diğer tarafta çimenlere uzanmış sigara içen saygısız lise öğretmenleri... Sözüm o birkaç densize...
---
Kemal Çıkla'ya Erdoğan Duygan'ın bahsettiği Büyük Çamlık'ın oradaki büyük çukuru sordum. İşte cevabı: "Büyük Çamlığın alt tarafında bulunan çeşmenin olduğu yer eskiden çukurdu. Orada büyük bir taş veya beton vardı. Dinamit koydular patlattılar. O taş neyin nesidir, bilmiyorum. Dört bir tarafında demirler vardı. Fabrikanın vinciyle gelip o taşı söktüler. Yeri çukur kaldı. İnsanlar o taşın içinde para var diye konuşuyorlardı, fakat bir şey çıkmadı. Sonra belediye orayı doldurdu, kapattı. Üstüne çeşme yaptılar."
---
İnternetten göz kararı bir sayım yaptım. Büyük çamlıkta 300 civarında yetişmiş çam ağacı olduğu anlaşılıyor. Bu küçümsenmeyecek bir rakam...
Küçük Çamlık
Onbeş Evler adını verdiğimiz bölgenin üst tarafında... Alan olarak küçük bir yer. 15 Evler'in yapılmasından sonra dikilmiş olmalı. 1960'lı yıllarda çekilmiş eski bir fotoğrafta gür bir orman gibi gözüküyor. O yıllarda Saray'ın altı bütünüyle ağaçlık...
2 Ağustos 2017'de dikkatsiz bir kişinin otları tutuşturması sonucunda Çamlık'ta küçük bir yangın çıkmış. Bunun üzerine Nadırlı'lı köyünden iş adamı Tuncel Toparlar annesi Emine Toparlar ve babası Şevki Toparlar adına oraya çam ağaçları dikmiş, bakımını yaptırmış. Bakım işine hâlâ devam ediyor.
Küçük Çamlık, yeni bir gayrete ihtiyaç duyuyor. Çam ağaçları azalmış veya seyrelmiş. Eski görkemli havası yok.
Bahar gelince çamlığı ot kaplar, neredeyse ağaç boyu olur. Kestirmezseniz Ağustos ayında kurur, yılanlık mevkii haline gelir. Kesilmesi gerekir.
Komşu anlatıyor, "Çamlığa 10 işçi birden giriyor, otları biçip temizliyorlardı." Çamlığın bakımı; sulanması, kuruyanların yerine yenilerin dikilmesi, diplerinin kazılması, etrafı kaplayan otların biçilmesi demek...
İlkokul Yanı Çamlığı
Küçük bir alanda sonradan yapılan çamlık. Bir dönüm bile değildir. Beş altı yüz metre karelik bir yer... Düğüncülü Yolu'nun sağ tarafı.
Pavyonlar Önü Çamlığı
Pavyonların önünde iki sıra çam ağaçları var. Bunları da zaman zaman alt dallarını buduyorlardı. Bu konu hep tartışılmıştır. İlk okula gidiyordum. Alt dallarını kesmişlerdi. İnsanlar itiraz ediyorlardı. Çam budanmaz diyorlardı. Kesenler ise yürünmediğini, altına girilmediğini, pislik olduğunu söylüyorlardı. Çam ağacına nasıl bakacağımız Türkiye'nin sorunudur. Ziraatçılar bile bu konuda fikir birliği içinde değiller.
Cami Çamlığı.
Az sayıda ama cami içinde de çam ağaçları var. Bunların sayısı daha çoktu. Daha sonra caminin arkasından yol açıldı ve çamların bir bölümü o aşamada kesilmiş olabilir.
Teliçi Hastane Arkası Çamlığı
Teliçi'nde hastanenin arkasında ve çevresinde de çam ağaçları vardır. Hastane çevresinin havası her zaman bu nedenle temizdir, sabahları çam kokusu alırsınız. Erdoğan ağabeyin belirttiğine göre, "Teliçi'nin ormanı sayılan bu yer resmi kayıtlarda Düğüncülü'nün "köy merası" olarak geçer. Hala Alpullu'nun arazisi olarak görülmez. Çeşitli teşebbüsler oldu, ama bu konu çözülemedi. Devletin katı kuralları var, çözülemiyor."
----
Çamlıklar