Hastane Binası
Teliçi'nde idi... İlk nüvesi 1932 yılında 8 yataklı "revir" olarak açılmış. Takip eden yıl içinde genişletilerek hastaneye dönüştürülmüş... Dr. Şükrü Fazıl Beyin idaresi altında...
28.7.1933 tarihli milliyet gazetesinde "Fabrikada bir sene zarfında ilaveten 12 yataklı bir hastahane, eczahane ile fabrika muhitine yeni tesis edilmiş akasya koruları ve otomatik kazan tertibatı..." şeklinde bir haber yapılmış. İlave 12 yatakla birlikte hastanedeki yatak sayısının 20'ye çıktığı anlaşılıyor (Onur İnal, Ethemcan Turhan, Turkey: Landscapes, State and Environmental…, s.62). Hastane için genişletme sonucunda "resmi açılış töreni" yapılmış... Resmi açılışı 1933 yılı...
Alt taraftaki bina, 1934 yılında şimdiki görünümünü almış. Üst taraftaki poliklinikler ise daha sonra açılmış. 1950'li yıllar olabilir. Eczane önceleri alt taraftaki binadaymış, sonra yeni yapılan binaya taşınmış.
Teliçi'nin üst bölümünde, ormanla sınır olan yeşillik bölgede... Yan taraftaki Düğüncülü yolundan içeriye giren ayrı bir acil kapısı vardı. Hastane Paytonu'nun çalıştığı kapı... Bizim zamanımızda kapalı tutulurdu. İlk zamanlarda girişte sürekli bir bekçi olurmuş.
İlk okula devam ederken aşılarımızı orada olurduk. Çeşitli zamanlarda öksürdüğüm, hastalandığım zaman orada muayene olduğumu hatırlıyorum. Kapıda beklerdiniz. Önce yazılır, numara alır ve sonra sıranızın gelmesini beklerdiniz. Bir görevlinin numaranızı okuması üzerine içeri girerdiniz. İçerisi temiz, bakımlı idi. Her tarafta beyaz ve açık mavi renk hakim idi. Mavi renk duvarlara kuşak olarak çekilmişti.
Hastanede Çocuk, Nisaiye, Dahiliye, Röntgen, Cerrahi, Deri, Göz, Diş gibi servisler vardı. Alpullu hastanesi mübalağasız Trakya'nın Tıp Fakültesi gibi hizmet veriyordu. Bu bölgede başka yerde hastane olmadığı için Edirne'nin ilçelerinden dahi hastalar veya doğum yapacak kişiler bu hastaneye gelirlerdi. Etkin olduğu zamanlarda her gün üç dört ameliyat yapılırdı.
Doktorların sayısı sürekli değişmiş. Zaman gelmiş artmış, zaman gelmiş azalmış...Altı doktorun olduğu zamanları hatırlayanlar var. İdari ve yardımcı personeli kaç kişiydi, bilmiyorum. Fakat sürekli bir hareket vardı ve önü her zaman bir takım insanlarla kalabalık olurdu. Etrafında beyaz önlüklü insanların, hemşirelerin dolaştığını görürdünüz. Herkes sadece beyaz önlük giyerdi. Gazetelerde Alpullu'daki hastane için hemşire aranıyor diye ilanlar çıkardı. Hastane açılınca yanına bir de eczane yapılmış. Hastane ve Eczane Alpullu ve bölge halkına birlikte hizmet sunmuşlar.
Hastane hakkındaki bilgilerim yetersiz. Annem Başhekiminin Abdurrahman bey adlı bir şahıs olduğunu söylüyor. Uzun yıllar hastanede çalışmış. Çok iyi bir insan imiş ve insanlar ona çok güvenirlermiş. Şimdilerde Hastaneye açılan bir sokağa onun soyadı verilmiş ve Babaoğlu Sokağı denmiş. Abdurrahman Babaoğlu.
Ağaçlıklar, meyve bahçeleri içinde bir hastane kaç yatağı vardı bilmiyorum. Bunları bilen mutlaka birileri vardır. Diş servisi son zamanlara kadar çalışmış. Hastane faaliyetini peyderpey azaltmış, sanırım 2000'li yıllara kadar hizmet vermiş.
Kapandıktan sonra, 2006 yılında bir yangın çıktığından söz ediliyor. Yetkililer "sigorta kontağı" demişler ve unutulmuş gitmiş...
Fabrika personeli ve Alpullu halkı uzun yıllar sağlık ihtiyaçlarını bu hastaneden temin etmişlerdi. Binanın hemen arka tarafında da poliklinik ve eczanenin olduğu ayrı bir bina vardı... Hastane fabrikanın idi ama "Devlet Hastanesi" gibiydi, o mantık ve felsefeyle çalışıyordu.
Fabrika ilk kurulduğunda aslında burası personel reviri imiş. Sonra Trakya'da doğru dürüst bir hastane olmayınca "Fabrika Personel Revirini" hastaneye dönüştürmüşler.
Yeni Revir
İki binli yıllardan sonra hastane kapanınca bu kez personel reviri başka bir binada yeniden açılmış. Şimdilerde revir yine var fakat yeri, ana caddeden Gazino'ya sapan sokağın üzerinde. Revirin yanına bir de hemşire lojmanı yapılmış. Yeni revir hakkında fazla bilgim yok. Araştırma yapmak gerekiyor.
1934 Yılında Alpullu
ALPULLU, (Milliyet) -- On sene evvel Trakya’nın sıtmalı bir köşesi olan Alpullu’nun bir şeker ve ispirto fabrikası yüzünden on yıl içinde mazhar olduğu inkişaf ve terakki günden güne hayret verecek derecede ilerlemeğe başlamıştır.
Poliklinik halinde açılmış olan hastane bugün mükemmel bir memleket hastanesi vaziyetini almıştır.
Bir ayda 900 - 1200 tedavi yapan hastanede mesleğinin hakikaten aşıkı olan bir doktorla bu zatın etrafına toplanan feragatli hemşireler 12 yatağı olan bu hastaneyi yalnız Alpullu’ya değil, civardaki köy ve kasabalara dahi faydası dokunan mükemmel bir vaziyete getirmiştir. Resimde, hastane arkasında görünen yeni yapı bu yıl ilave edilen tephirhanedir (dezenfeksiyon ünitesi).
İstasyonun tam karşısında inşa edilen otel, gazinosu ve lokantası ile birlikte, işlemeye başlamıştır. Herkese açık bulundurulan ve mükemmel bir banyoyu ihtiva eden bu otel ve altındaki kahvehaneler ile lokanta dairesi Trakya’nın hiç bir vilayetinde eşi bulunmayan asri ve medeni bir müessese halindedir.
400’den ziyade daimi ameleyi barındıracak “amele sarayının” temelleri bu yıl atılmış, buradaki havayı senelerce ifsat etmiş olan “Şlam Gölü kurutulmuş ve Alpullu deresine muntazam bir mecra yapılmıştır.
Tahminen 100 dönüm arazi üzerinde tesis edilen “nümune fidanlığı” küçük mamureye şimdiden yeşil bir manzara yeşermiştir. Fidanlığın mühim bir kısmı bademliğe tahsis edilmiş ve müteaddit daireleri ihtiva edecek olan fidanlık finansman planları tamamile hazırlanmıştır.
Bu binada çimlenme, kurutma, âlât ve edevat ve banyo dairelerile memur ve amele odalarile yatakhaneleri bulunacak ve orta yerde muazzam bir havuz yapılacaktır. Fabrikada, amir, memur ve işçi sıfatıyla çalışan vatandaşların meydana getirdikleri spor birliği gündün güne tekamül etmektedir. Alpullusporun sahip olduğu stadyomun eşi Trakya’daki vilayetlerimizin hiç birinde mevcut değildir. 17 parçadan mürekkep yirmi kişilik bir bando teşkil edilmiş ve derslere başlamıştır.
Trakyanın Yeşilovalarına şeref ve gurur veren Alpullu’nun 2-3 sene sonra erişeceği tekamül derecesini şimdiden tasavvur edebilirsiniz.
Mehmet Behçet. Milliyet Gazetesi (9 Haziran 1934).
Veremle Savaş
Çocukluk yıllarımızda önemli konulardan biri "veremle savaş" konusu idi... Sınıfımızın duvarlarında veremle savaş broşürleri olurdu. Teliçi'ndeki Fabrika Hastanesine gider göğüs filmi çektirirdik. Sonra Lüleburgaz'da Senatoryum açıldı, film çekilmek için oraya gitmeye başladık. BCG aşısı olurduk.
O yıllarda nedense sıtma ve verem salgını vardı.
Bir dönem Kırklareli'ndeki hastanede göğüs hastalıkları uzmanı olmadığından oradaki 50, 60 hasta tedavi olmak için Alpullu'ya gelmişler.
Çocukluk yıllarında kışın havalar soğuk olduğu için hemen soğuk algınlığı kapardık. Sonra haftalarca öksürük... Öhö… Öhö... Benim öksürüğüm hiç geçmezdi... Rahmetli Fatme Kocaannem buhur yapar başımı tülbentle örtüp o buhuru teneffüs etmemi ve böylece öksürüğümün geçmesini sağlamaya çalışırdı.
---
Dahiliyeci Mehmet Baltalı. 1969 yılında trafik kazasında vefat etti.
Abdurrahman Babalıoğlu. Dahiliyeciydi. Daha sonra İstanbul'daki Hilton Otele gitti orada çalıştı.
Selim Karacebe--Dahiliye Uzmanı idi. Erenköy Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesinde başhekim olarak çalıştı.
Osman Türkmenoğlu-- Askeriyeden ayrılıp geldi. Şişili Etfal Hastanesinde Beyin cerrahı olarak çalıştı.
Diş hekimi Abdülkadir bey vardı.
Yine diş heekimi Refik Sansal...
Doğumcu vardı. Çenesinin küçük olması nedeniyle kendisine Tenten diye lakap takılmıştı. Selman bey vardı. Bıçakçı idi... Hariciyeci idi, fakat lakabı her nedense "bıçakçı" olarak kalmıştı.
----
İşletme mühendisi Haluk Direskeneli'nin dilinden:
"Beni en çok etkileyen Başhekim Dahiliye mütehassısı Dr. Abdülrahman Babaoğlu oldu. Teknik adam değil, mühendis değil... İşine çok bağlıydı. 7/24 hastayım diyen kişilerin evine giderdi. Gece yarısı bir trafik kazası mahalline, kalp krizi geçiren bir yaşlımızın evine, hatta doğuma giderdi. Ortaokul çağlarında İstanbul'da yabancı dille eğitim gören, bir özel okulda okuyan iki küçük güzel kızı vardı. Anneleri ve kızlar kışları eğitim sürecinde İstanbul Ayazpaşa'daki evde kalırlardı. Kızlar babalarına "Abduş" diye hitap eder, biz de onun yokluğunda ondan Abduş diye bahsederdik.
Geceleri çok zaman alkol alırdı. Bir gün samimiyetimize dayanarak sebebini sordum, " Yoğun bakımda trafik kazası geçirmiş sabahı çıkamayacak yaralılar var, içmesem nasıl dayanırım?" demişti. Sonra yollar genişledi, otoyollar yapıldı, kazalar göreceli olarak azaldı. Abduş Cumartesileri, halk pazarı gününde sıra dükkanlardaki muayenehanesinde hasta kabul eder, ücret olarak verilen yoğurt, yumurta tavuk gibi ürünleri az-çok demez kabul ederdi."
----
----
Hastane ve Revir