Bizim neslin gazinosu Ergene Köşkü'nün alt sokağında, sinema salonuyla birlikte aynı binada... Başka yerlerde "memur lokantası" olarak geçerken bizde "gazino" tabiri yerleşmiş. Bildiğimiz pavyonlar, eğlence yerleri veya kumarhanelerle ilgisi yok. Sadece "içkili lokanta" anlamında... 1935 yılında Ergene Köşkü'nden sonra açılmış olabilir. Ergene Köşkü yapılınca, gelen misafirler için ayrıca müstakil bir lokanta ve eğlence merkezi yapılması düşünülmüş.
Fabrikanın üç gazinosu olmuş. Birincisi çarşıdaki otelin alt katında imiş. 1932 yılındaki gazete haberlerinden ilk gazinonun burada olduğunu anlıyoruz. İkinci gazino Büyük Köşk'ün alt katı... Yemek yeme ve oyun salonu.... O yıllarda daha Ergene Köşkü yapılmamış. Üçüncüsü Ergene Köşkünün alt sokağına yapılan bina... Yeni gazino-sinema binası yapılınca Büyük Köşk'teki gazino oraya taşınmış.
Günümüz Alpulluları "gazino" deyince sinemayla bitişik olan bu binayı anlarlar. Babam Teliçi'ndeki bu son gazino binasında aşçılık yapmış. --- Alpullu'lu vatandaş Gazino'da yemeğe gitmek istese serbestçe gidemezdi. Koloni Kapısından geçebilmek için İşletme Amiri'nden izin almak zorundaydı. İşletme amiri bakardı... "Bu adam kim... Niçin Gazinoda yemek istiyor? Kiminle birlikte? Adamın kılık, kıyafeti uygun mu? Gazinoda yemek yiyen fabrika memurları acaba ondan rahatsız olurlar mıydı?" İlk zamanlarda seçmeci ve seçkinci bir yaklaşımla hareket ediliyordu. Sonra işler değişti. Gazino para kazansın diye kapılar öğün yemek isteyen herkese açıldı. Hey, gözünü sevdiğim para, sen nelere kâdirsin... ---- Gazinoda bir zamanlar aşçılık yapan rahmetli babamın ve orada garsonluk yapan halamın oğlu Aptullah'ın anlattıklarından derlediklerim...
Gazinoda memurlar öğlen yemeklerini tabildot olarak yerlerdi. Yemek ücetinin bir kısmını devlet karşılar, diğer kısmını yemek yiyen memur öderdi. Yemek bedelleri ay sonunda memurların maaşlarından kesilirdi. Ücretin üçte birini devlet, üçte ikisini memur öderdi.
Akşam olduğunda memurlar isterlerse vakitlerini evlerinde geçirirler veya ailece gazinoya gidip alakart usulü yemek yerlerdi. Gazinoda aile ve bekar yerleri ayrı düzenlenmişti. Öğlen yemeğinde alkol verilmezken akşam yemeğinde isteyenler alkol alabilirlerdi. Ancak devlet akşam yemeği ücretine herhangi bir katkı sağlamazdı.
Genelde gazinoda akşam yemeği yiyen memurların çoğu alkol alırdı. İçki içmeyen kişiler zorunluluk olması durumu hariç, gazinoya gitmezlerdi. Gittiklerine ise içki içmezlerdi.
Alakart yemek yiyenler menüyü inceler, ne yiyeceklerine karar veriler ve siparişlerini adisyon fişine yazdırırlardı. Daha sonra yemeğin gelmesini beklerlerdi. Kişiler yanlarına misafir de alabilirlerdi.
Alakartta ızgaranın bütün çeşitleri olurdu. Balık da olurdu, fakat insanlar tercih etmezlerdi. Gazinoya her akşam ortalama 70 - 80 kişi gelirdi. Tüm memurların yaklaşık üçte biri akşam yemeklerini gazinoda diğerleri ise evlerinde yerlerdi.
Akşam yemeğinin ücretini isteyen peşin öder, isteyen de maşından kesilmesini talep ederdi.
Kantine kamyonlarla içki gelirdi. Gazinoda büfeyi çalıştıran bir görevli elindeki stok durumuna göre haftada iki gün kantine gidip müşterilerin talep ettiği içkileri oradan bono adı verilen bir belgeyle satın alırdı.
Bu alışkanlık, gazino geleneği fabrikayı kurup on sene idare eden Almanlardan miras kalmıştı. Almanlar Teliçi'ne kapanıp toplumdan soyutlanmış bir biçimde Gazinoda yemişler, içmişler, kumar oynamışlar ve modern bir getto olarak belirledikleri Teliçi'nde diledikleri gibi yaşamışlardı.
Tüm şeker fabrikalarındaki gazino ve sinema salonları hep aynı konsepte idi.
Almanlar bu projeleriyle kendi kültürlerini, yaşam biçimlerini, alışkanlıklarını, tepkilerini bize empoze etmeye çalışmışlardı. Daha sonra yönetim Türklerin eline geçince Almanların masa ve sandalyelerine bizim insanlarımız oturmaya başladılar. Ve Gazinodaki içkili yemek yeme alışkanlığı aynen devam etti.
Bu kez biz kendi mutlu azınlığımızı oluşturmaya başlamıştık. Bu yaşam biçimine sahip insanların sayısı oldukça sınırlıydı. Esas olarak müdürler ve muavinlerinden oluşuyordu. Bu kişiler fabrikanın protokolüydü ve "en modern" insanlar onlardı. Aralarına başkasının karışması veya aynı masaya oturması zordu.
Bu uygulama Turgut Özal zamanına kadar devam etti. Rahmetli Özal şeker fabrikalarının başına genel müdür olarak kurumun kendi içinden değil özel sektörden getirdiği başka bir yöneticiyi atamıştı. Özal ile birlikte şeker fabrikalarında hava değişti. Ak Parti dönemine gelindiğinde içki sunumu büyük ölçüde sınırlandırıldı ve "azınlık kültürü" yavaş yavaş buharlaşmaya başladı.
Gazinoda değişik etkinlikler yapılıyordu. Yılbaşlarında, fabrikanın belirli kuruluş yıl dönümlerinde, kampanya bitiminde balolar düzenlenirdi. İçkili, eğlenceli, sanatçılı ve yemekli toplantılardı. Hafta sonları yazlık bahçede orkestra eşliğinde yemek yenilir, danslar edilir ve oyunlar oynanırdı. Ayrıca gazinoda fabrikada çalışan çocuklarının düğünleri olurdu. Kış günü kapalı sinema salonunda ve yaz günü de yazlık bahçede yapılırdı bu düğünler... Alpullu Şeker-İş sendikası her yıl çalışanların ve fakir ailelerin çocuklarına yönelik eğlenceli toplu sünnet düğünleri yapardı.
Şöyle bir olay vardı... Edirne'ye, Tekirdağ'a, Lüleburgaz veya Kırklareli'ye Ankara'dan veya diğer şehirlerden yüksek protokol sahibi bir kişi geldiği zaman ilgili şehrin valiliği fabrika müdürünü arar ve gazinodan aşçı-garson ekibi talep ederdi. Bu isteğin sebebi gazinodaki kişilerin yetişmiş, vasıflı ve hizmet kalitesi yüksek kişiler olmalarıydı. Alpullu'daki gazino personeli resmi protokole kusursuz hizmet sunuyordu. Bu talep üzerine ekip oluşturulur ve ilgili valiliğin emrine tahsis edilirdi. Aşçı-garson ekibinin işleri bitince tekrar Alpullu'ya geri dönerlerdi.
Sanayiciler, bakanlar, büyük devlet erkanı Trakya'daki diğer şehirlere geldikleri zaman o şehirlerin otellerinde kalmazlar güvenli olduğu için Alpullu'yu tercih ederlerdi. Yemeklerini gazinoda yerler, gece olduğunda Ergene Köşkünde kalırlardı. Bu şekilde Turgut Özal, Vehbi Koç, Necmettin Erbakan gibi isimler Ergene Köşkünde ağırlanmışlardı.