Elif, Aluf, Alup, Alpullu Elektrik-Gelmesi Ergene Köprüsü Ergene-Köşkü Ergene-Nehri Ergene Spor Eski Resimler Edirne Edirne-Garı
A B C D E F G H ...I... K L M N O P R S Ş T U Y Z
"Alpullu'nun en dilber noktasında"a  Teliçi'nin en mûtenâ binası...

"Koloni Evleri" dediğimiz işçi lojmanları yapılırken Teliçi'nde misafirhane olarak sadece Büyük Köşk varmış. Ergene Köşkü o vakitler yok ve yapılması gündemde de değil... 1930 yılında Atatürk geldiği zaman Ergene Köşkü olmadığından Büyük Köşk'te ağırlanıyor, kahvesini orada içiyor.

Ergene Köşkü ne zaman ve hangi amaçla yapıldı?

Değişik rivayetler var. Fakat öyle anlaşılıyor ki 1932 yılının son aylarında veya 1933 yılının başında Ergene Köşkü'nün inşasına başlanmış. Planları muhtemelen Almanya'dan... Köşkü tasarlayan Alman mimar inşaat sırasında bir ara gelip çalışmalara nezaret etmiş olabilir. Veya ustalarını göndermiş...

Ergene Köşkü'nün bir takım eşyaları 1933 yılının Eylül ayında yurt dışından getiriliyor. Muhtemelen Almanya'dan... Ekli liste denmiş ama arşiv belgeleri arasında bu listeye yer verilmemiş. O yıllarda Türkiye'de yapılması mümkün olmayan tüm eşyalar

14 Ocak 1934 tarihli Milliyet gazetesinde Ergene Köşkü'nün şirketin "Yönetim Kurulu Binası" olarak yapıldığı belirtiliyor. Resmi açılışı da o tarihlerde yapılmış... Ocak ayının 10'u veya 12'sinde... "Tek katlı muhteşem bir bina" diye tarif ediliyor. "Burası Türk'ün Ulu Başbuğu Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin heykelleriyle süslenmiştir. Bu bina yönetim kurulu toplantıları ve özel misafirlerin ikametleri için yapılmıştır. Çalışma odaları, çağdaş ve medeni tesisat,  banyoları, yatak odaları, kabul ve bekleme salonları, kütüphane ve yazıhaneleri, kıymetli mobilyalarla tefriş edilmiştir" deniyor.
---
1934 yılının Mart ayında, yani yayımlanan haberden iki ay sonra, Berlin Mimarlık Fakültesinden Fritz August yanında iki uzmanla birlikte Alpullu'ya geliyor.  Asıl geliş nedeni Edirne'nin mimari açıdan yeniden düzenlenmesi. Edirne'de ağırlanacak güzel bir yer olmadığından Alpullu'daki Köşk'te ağırlanıyor (bk. Milliyet, 8.3.1934). Muhtemelen tasarımını yaptığı Ergene Köşkü'nde...
---
Fritz August köşkte fabrika müdürü Ali Şefik Bey tarafından ağırlanıyor. Acaba eserini görmeye mi geldi? Bilmiyoruz. Yazılanlardan köşkün yapılmasında "dahli" var gibi gözüküyor. Çünkü iki ay sonraki Milliyet gazetesinde çıkan haberde "Atatürk, İnönü ve bakanlar için" köşk yapılmasından söz ediliyor. Önceki konuşmalara yapılan bir atıf mı, yoksa yeni bir köşk mü belli değil... Bu konu muğlak kalıyor.
---
Yanılmış olabilirim, fakat ben öyle anlıyorum ki köşk, "Yönetim Kurulu Toplantıları için yapıldı" dense de misafir gelen devletin üst düzey yöneticileri için inşa ediliyor. 8.3.1934 tarihli haberdeki "münasip yer tespit edilmiştir" sözü önceki bir konuşmaya atıf olabilir.
---
Fritz August'tan, muhtemelen 1932 yılında, Teliçi'ne Atatürk için özel bir köşk yapması isteniyor. Çünkü Büyük Köşk misafirhane veya  otel niteliğinde. Özelliği yok. Atatürk Alpullu'ya geldiği zaman konaklayacağı münhasır bir konağı (sarayı)  olsun isteniyor. Fritz August tam da bu işlerin mimarı... Hemen işe koyuluyor, planlarını çizip Alpullu'ya gönderiyor  ve yapı kısa bir sürede meydana çıkıyor. Yapının inşasında Türk kültürünün "yarım atkı söve" düzenlemesi gibi bazı özelliklere sahip olmasına da dikkat ediliyor.  Fakat bu yapı "Atatürk için özel olarak yapıldı" densin veya bilinsin istenmiyor. Bu yüzden kullanım amacına İnönü, Bakanlar Kurulu Üyeleri, özel misafirlerin ikametleri ve şirketin yönetim kurulu toplantıları konusu da dahil ediliyor. Aradan yıllar geçiyor Fritz August Almanya'da sık sık ben Atatürk'e Edirne'de Köşk (Saray) yaptım şeklinde böbürlenici konuşmalar yapıyor. Çünkü kendisine böyle söylenmiş.
---
1934 yılının 10 Ocağında resmi açılış töreni yapıldığında binaya "Ergene Köşkü" adı veriliyor. Ergene Köşkü ama aslında Atatürk için yaptırılıyor... Yani "Atatürk Köşkü". Atatürk orada kaldığı için değil, kalması planlandığı için.... Büyük ihtimalle Ergene Köşkü Alman mimar Profesör Breyhavz'ın eseri... Atatürk Köşkü ama, şirketin yönetim kurulu toplantıları için yapılmış bilinsin isteniyor. Veya İnönü, bakanlar kurulu üyeleri, devletin üst düzey yöneticileri geldikleri zaman kalsınlar diye... Mantıklı olanı da bu... Atatürk adına yapılsın, fakat diğer devlet adamları da kalabilsinler...
----
Fritz August'ün tam adı Fritz August Breuhaus de Groot… Adının uzunluğu nedeniyle kısaca kendisine F.A.B deniyor. Türkler ve Türk basını kendisinden Profesör Breyhavz diye bahsediyorlar...
---
İnternet'teki bir sitede bu evin Alman fabrika müdürü Herman Gutherz'e lojman olarak yapıldığı yazılı ama doğru değil, buna ilişkin kanıt yok. Ve tarih uyumsuzluğu var.
---
FAB'ın orayı "Atatürk Köşkü" olarak yaptığına ilişkin kanıt, kendi beyanı. Bunu değişik vesilelerle farklı yerlerde dile getiriliyor. Böylece oranın "Atatürk Köşkü" olduğunu birinci elden öğrenmiş oluyoruz. FAB, gerçi bu Sarayı (Palası) Edirne'de yaptım diyor ama aslında Alpullu'yu kast ediyor. Alpullu-Edirne trafiği içinde zihninde böyle bir algı kalmış olabilir. O tarihlerde Alpullu 80 haneden oluşan yeni muhtarlık yetkisi almış küçük bir yer. FAB, Alpullu yerine herkesin adını iyi bildiği Edirne şehrine atıfta bulunuyor.
---
Araştırmacıların bu "Saray" meselesini kavrayamadıklarını düşünüyorum.  Kim bilir, belki de ben yanılıyorumdur. Uğur Tanyeli "İstanbul 1900-2000: Konutu ve modernleşmeyi metropolden okumak" isimli çalışmasında bu ifadeyi Fritz'in "Şark ülkesinde iş kapmak için" bir girişimi olarak değerlendiriyor ama Fritz'in o tarihlerde Eskişehir  ve Turhal fabrikalarının tesisleriyle işçi konutlarını da yapmasından anlıyoruz ki Ergene Köşkü'nün de mimarı odur. Sadece mimarı da değil, iç dekorasyonunu yapan ve düzenleyen kişidir aynı zamanda. Hem dış, hem de iç mimarı... Almanya'da yaptığı konutları ve iç mimari düzenlemeleri incelediğinizde bu izlenimi çok rahat alıyorsunuz.
---
Konağa Ergene Nehrine baktığı için Ergene Köşkü adı verilmiş, binanın alınlığına bu şekilde bir tabela  yazdırılmış. Batılılar bu tür yapıları "Palas" (Saray) olarak nitelendiriyorlar. Bizim anladığımız manada değil... Büyük, gösterişli, albenisi olan bina anlamında... Ergene Köşkü'nün en önemli özelliği bir Cihannümâ olması... Terasına çıktığınızda 180 derece boyutunda geniş bir alanı görme imkanına sahipsiniz... Batılılar bu tür yapılara Vista diyorlar... Gönlünüzü açan, ferahlık veren... Dinlendiren...
---
1990'lı yıllara geliyoruz... Olayların ve gelişmelerin çok da farkında olmayan bir fabrika müdürü "Atatürk burada ağırlandığı için ona Atatürk Köşkü" diyelim diyor. Fakat biliyoruz ki, Atatürk Ergene Köşkü'nde değil, Büyük Köşk'te ağırlanmış. Büyük fotoğrafı da orada asılıdır. Bina Atatürk Köşkü'dür ama ağırlandığı için değil, Atatürk adına yapıldığı için. Fabrika müdürü yanlış noktadan çıkıyor, doğru sonuca ulaşıyor.
---
Ergene Köşkü'ndeki  Atatürk'e ait bazı eşyalar oraya sonradan ve bir çoğu İstanbul'dan getirilmiş. Süslü mobilyaların bir bölümü yurt dışı kaynaklı olabilir.
---
Bir dönem (1975-1980 arasında olabilir) Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü Ankara'da Atatürk Köşesi yapmak istemiş. Alpullu'da Atatürk'e ait olan hatıra eşyalarının gönderilmesini talep etmiş. Bir kısım eşyalar gönderilmiş, bir kısmı ise alıkonmuş. Eşyaların arasında kullandığı mürekkep hokkası, kaz tüylü divit, süt içtiği fincan takımı ve terlikleri varmış. Ankara'ya gönderilen eşyaların çar-çur edildiği söyleniyor. Gönderilen eşyaların listesi nerede? Bu eşyalar korunma altında mı? Kaybolan var mı? Alpullu'ya ne kadarı geri döndü...
----
Alınlığında Ergene Köşkü tabelası bulunsa da, yapı özel olarak Atatürk için ve/veya diğer zevatı kiram için yapılmış. Devlet erkanı Alpullu'ya geldiklerinde bu mekanda kalsınlar istenmiş. Ve öyle de olmuş... Fakat Şeker Şirketinin misafirhane olarak kullanılması için bu konuda alınmış bir "yönetim kurulu kararı" olması lazım. Belki bir gün, bir yerlerden çıkar.

"Misafirhane" ve Atatürk'ün "özel eşyaları" hepsi bir arada, hep birlikte... Bu sistem, bu yaklaşım, bu düzenleme hiç uygun olmamış. İyi bir kurgu yapılamamış. Sistem iyi yönetilememiş. Misafirlere güvenilmiş, ama Ergene Köşkü bu güvenden sürekli zarar görmüş.
---
Fabrika yöneticileri, 1930 yılında Atatürk Alpullu'ya geldiği zaman ağırlandığı Büyük Köşk'ün imkanlarını yetersiz bulmuş ve buna ilişkin  konuşmalar yapmış olabilirler. Ergene Köşkü'nün yapılmasıyla ilgili ince ayrıntılar hakkında bilgi sahibi değiliz.
---
Her yere Atatürk'ün adının verilmesi konusunda bir mesel anlatılır. Atatürk bir gezisinde teklif üzerine İzmit'te trenden iniyor ve istasyon binasının hemen yanında bulunan Çene Suyu çeşmesinden su içiyor. Sonra soruyor. "Bu suyun adı nedir?" diye... Etrafındakiler hemen "Gazi suyudur, Paşam" diye cevap veriyorlar. Atatürk onları uyarıyor. "Halkın verdiği isimleri ben ziyaret ettim diye değiştirmeyin. Halk buraya ne ad vermiştir?" diye soruyor...
---
Bina Atatürk adına yapılmış ama, o zamanın fabrika ve şirket yöneticileri "Ergene Köşkü" tabelasını uygun görmüşler... Sonraki müdürler hatıra eşyaları nedeniyle ve kısmen de orada "yattığı" iddiasına inanarak  "Atatürk Köşkü" diyelim tezini geliştirmişler...  İş, aslına rücu etmiş.
--
Çeşitli devlet büyükleri Alpullu'yu ziyaret ediyorlar, fakat çoğunlukla günü birlik... Gece yatıya kalmıyorlar. Kalanlar ise Büyük Köşkü değil, Ergene/Atatürk Köşkü'nü tercih ediyorlar. Köşke hanımlarıyla birlikte "ailece" gelenlerin sayısı çok az. Çoğunlukla resmi görev için gelen erkekler kalıyor.
---
Kadri Ağabey'e göre Atatürk birinci gelişinde değil, ikinci gelişinde Alpullu'da iki gece kaldı. Kimileri ise ilk gelişinde ve sadece bir gece kaldı düşüncesinde... Bu iddialarla ilgili kanıt yok. 1930 yılında Ergene Köşkü henüz yapılmamıştı. Atatürk fabrika gezisini 2,5 saat içinde tamamlayıp Kırklareli'ye geçti. Nazif Karaçam kitabında "1936 Manevralarında Atatürk Babaeski'den geçti" diye bir cümle kuruyor. Bu cümleye bakarak manevralar sırasında Atatürk'ün Alpullu'ya gelmiş olabileceği düşünülebilir, ama yine kanıt yok. 1936 Yılı Manevraları hakkında kapsamlı bir kitap yazılmış. Atatürk'ün saat, saat nerelerde bulunduğu anlatılıyor. O kitapta Lüleburgaz'a geldiği, oradan Büyük Karıştıran'a ve Çerkezköy'e geçtiği bildiriliyor. Yazarın şu ifadesi önemli. "Atatürk'ün kendi yerleşim yerlerine de uğradığıyla ilgili çeşitli görüş ve iddialarla ilgili kanıt yoktur"... Atatürk'ün pijamaları, terlikleri köşke sonradan getirilmiştir.
---
Beldede Atatürk'ün Ergene Köşkü'nde "yattığı..." görüşü doğrulanmamış, kanıtlanamamış bir rivayet... Atatürk'e duyulan sevgiden kaynaklanıyor. Şeker fabrikasında çalışan babalarımızdan bu tür anlatıları hep dinlemiştik. Söylem ve rivayetler özellikle küçük çocuklara anlatılırken hoş bir duygu yaratıyor. Fakat önemli bir konuda iddia ortaya konduğu zaman kayıt, belge, canlı şahit veya anlatının ayrıntısal özellikler içermesi gerekiyor. "Babam bana anlatmıştı" rivayeti kanıt niteliğinde değil. 
---
İnönü Alpullu'yu 10.12.1934 günü ziyaret etmiş. Celal Bayar 1934, 1953 ve 1956 yılında Alpullu'ya gelmiş. Adnan Menderes ise1958 yılında.... Turgut Özal gelmiş,  Mesut Yılmaz gelmiş fakat gece kalmamış. Köşkün emektarlarından Sabri Görgülü, Erbakan'ın Alpullu'ya geldiğini ve bir gece köşkte kaldığını belirtiyor. Hatta geldiğinde güvenlik amacıyla ışık sızmaması için camlara çarşaf perdeler gerildiğini, içerisinin hiç bir şekilde görülmemesinin sağlandığını söylüyor. Köşkte kalan devlet büyükleri mutlaka anı defterini imzalarlar diyor. Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut da Köşk'de bir gece konaklayanlardan... Ordu komutanların-dan Salih Omurtak Paşa Atatürk'ten sonra köşkte kalan ikinci kişiymiş. Onu Çorlu'da konuşlanan eski Kolordu komutanı Adnan Doğu Paşa izlemiş. Ayrıntısı "Ziyaretçi Ünlüler" başlığında...

Atatürk'ün Eşyaları
"Köşk'te Atatürk'ün eşyaları" diye bir bahis var. Bu kapsamda pijamasından, terliğinden, kül tablosundan, sigaralığından ve peçete takımlarından söz ediliyor.
Ayrıca geldiğinde oturduğu kolçaklı bir iskemleden ve çizmelerini çıkarmak için kullandığı taburelerden...

Kolçaklı  iskemleyi görmedik, "çizme ve tabure" olgusunun anlamlı olabilmesi için Atatürk'ün Alpullu'da kısa da olsa, bir süre kalması lazım. İki konuyu iyice araştırmak gerekiyor. Birincisi o eşyalar Atatürk'ün müdür, ikincisi eğer onunsa oraya sonradan getirilmiş olabilir mi?

Bizim mit ve kült yaratmaya meraklı olan insanlarımız var. Oysa, gerçeğin yüzü soğuktur. Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi" geldi aklıma... İçtiği sigara izmaritlerini saklamış, her birine not düşmüş... Örneğin, "Bu sigarayı içerken Boğazda balık yemeyi düşlüyordum" diye yazmış altına. Bu ülkede "sigara izmariti" dahi kült simgesi haline getirilebiliyor. 
----
Atatürk'ün eşyalarının yazıldığı bir envanter defteri varmış. Her şey o defterden takip edilip kontrol edilirmiş. Acaba o defter şimdi nerededir? Fabrika satıldıktan sonra Köşk'te yapılan sayım sonucunda 148 adet farklı türde tarihi "eşya" saptanmış. Aynı cinsten olan eşyalar dikkate alınırsa bu sayı herhalde 300'ü geçiyordur.

O listeyi görmek isterdim... Veya, o listenin kamu oyuyla paylaşılması ne iyi olurdu.  

Köşkün Birimleri
Köşk, tek katlı... Dış sundurması, antresi, mutfağı, iki tuvaleti, iki banyosu, iki kileri, dört odası ve büyükçe bir salonu var. Bunun yanında iki balkon ve salonun önünde yer alan bir teras... Biri önde ve diğeri yanda olmak üzere iki giriş kapısı var... Odalara isimler verilmiş: Atatürk odası, Beyaz Oda, Pembe Oda, Dolabı Desenli olan Oda, Yaver Odası. Bunlar resmi adlandırmalar değil, çalışanların verdikleri adlar... Beyaz (2)  ve  Pembe Odalar (4)  kuzeye bakıyor. Atatürk odası (1) ve Desenli oda (3) ise güneye... Yaver Odası girişte kalıyor.  Kış mevsiminde kaloriferler sürekli yanıyormuş. Bir kaç çiçek saksısı... Böcek-çıyan olmaması için belli aralıklarla ilaçlanırmış.

Köşkün tabanı meşe parke imiş.. Ahşap malzeme kullanılmış... Sıcak olsun diye odalara parke döşenmiş. Aşındığı zaman personel parkeleri cilalar yenilermiş. İhtiyaca göre duvarlara boya badana yapılır, her zaman temiz ve bakımlı tutulurmuş.

Son taraftaki oda: Holün sonunda yer alan odanın Atatürk'ün yattığı yer olduğuna inanılıyor. Yatmadığını kesin olarak biliyoruz...  Çünkü 1930 yılında henüz Ergene Köşkü inşa edilmiş değil... 1936/1937 manevralarında Alpullu'ya geldiğine ilişkin kanıt yok. Atatürk, 1930 yılında Büyük Köşk'te ağırlandı, kahvesini orada içti. Alpullu'da iki buçuk saat kadar kaldı ve Kırklareli'ye doğru yola çıktı.

Odada iki somya var. Orijinalinde tek yatak varmış ama 2001 yılından sonra bir yatak daha ilave edilmiş. Üzerlerinde el işlemeli ve kırmızı renkli güzel pike örtüler var. Odanın hemen yan tarafında banyo bulunuyor.

Bir gardrop, Atatürk resimleri, manyetolu telefon, bir masa, eviye ve orijinal musluk tesisatı...  Gardrop dolabı ceviz ağacından, sarıya çalan bir rengi var... Desenli ve damarlı... İçinde bir şey var mıydı, bilmiyorum....

Dış antre, sundurma, hayat: Benim sundurma dediğim yer... Bir tür "dış antre"... Cam cepheli bir giriş... Eskiler bu gibi bölümlere "hayat" adını verirlerdi. Burada Macarların köşke hediye ettikleri tavana asılmış güzel bir avize var...

İç antre: Sağ tarafta, klasik stil olarak adlandıracağımız bir portmanto gözümüze çarpıyor. Şemsiyelik düzenlemesi ilginç. Şemsiyelerden sızan sularının süzülmesi için alt tarafına birikme haznesi yapılmış. Ve palto askılığı. Hemen karşıda büyük bir Taş Ayna... Böyle anılıyor, benim anladığım Kristal Ayna...

Demeki o zamanlarda Taş Ayna adı veriliyordu. Bu ayna hiç bir deformasyon olmaksızın kişiyi olduğu gibi gösterirmiş. Yurt dışından getirilmiş olmalı. O tarihlerde Türkiye'de bu aynayı yapacak bir teknoloji yok. Bu bölümde de tavanda asılı orijinal bir avize var... Değişik, özgün... Hatırlanması gereken türden...

Yaver Odası. Antrenin karşısındaki oda "Yaver Odası" olarak adlandırılıyor. Atatürk köşkte yatmadığına göre başka bir generalin yaveri kalmış olmalı... Salih Omurtak Paşa'nın olabilir. İlk yapıldığı yıllarda hangi amaçla kullanıldığını bilmiyoruz.

İki yatak var ve sade bir oda... Bir koltuk var. Oraya oturdum, bir süre çevremi izledim. Küçük bir tabure dikkatimi çekti... Nedir diye anlamaya çalışıyorum. Kadir Bey aydınlattı... Bu tabureler veya sehpalar çizmeleri parlatmak amacıyla kullanılırmış. Uzunca bir kadife bezle çizmeler bu sehpaların üzerinde parlatılırmış. İki tane olduğunu gördük. Bir tane daha vardı dediler. Üçüncüsü farklı imiş. Onda çizmeleri çıkarmak için topuğun yerleştirileceği bir oyuk varmış. O sehpayı göremedik. Beraberimizde Köşk'ü  gezen kişiler o sehpanın özelliklerini tanımlamaya çalışıyorlardı. Bu tabureleri kim kullanıyordu acaba... Generaller mi? Onlar da orada bir iki gece haricinde kalmadıklarına göre? Bu tabureler Köşke sonradan getirilen Atatürk'ün eşyalarıyla ilgili olabilir.

Beyaz oda: Büyük salonun yanında güzel bir oda var. O vakitler hangi amaçla kullanılıyordu, bilmiyorum. Fakat daha sonraki dönemlerde Ankara'dan gelen fabrika müfettişleri, üst düzey devlet erkanı o odada kalırlarmış. Atatürk Odası adı verilen odanın hemen yanında...  Normal otel odasında bulunan eşyalar...
Doğrusu yan tarafta Atatürk Odası varken bu oda ilgimi çekmiyordu. İçeride fazla kalmadım. Bu odada bulunan ceviz kaplı dolap ilginçti ve sanırım Art Deco akımının bir ürünüydü. Kimileri dolabın kapaklarındaki desenlerden dolayı içinde yer aldığı bu odaya Maymunlu Oda adını vermişlerdi.

Pembe oda. Kapısı kapalıydı gezemedik. Mülayim'e (2014) göre tüm odalarda, banyo ve tuvaletlerde pencereler  vastaslı olarak düzenlenmiş. Banyolardaki kalorifer petekleri duvar içinde bırakılan nişlere yerleştirilmiş. Bu nişler sayesinde hem mekân daraltılmamış, hem de kalorifer peteklerinin gizlenmesi sağlanmış.a

Salonu: İki bölümlü gibi... Eskilerin salon-salomanj dedikleri türden... Gerektiğinde ortadan ikiye ayrılma imkanı olabilir... Şan köşesinin sağ tarafında bir büfe var ve içinde cam bardaklar... Karşıdaki büfede ise telefon ve diğer hatıra eşyaları... Duvarlarda panolar, resimler. Kadri bey'in uyarısı üzerine
tavandaki avizeler dikkatimi çekiyor. Küp Şeker biçimli... Ergene Köşkü ve Küp Şeker biçimli avizeler... Burası otantik bir salon. İyi düzenlenmiş, iyi dekore edilmiş. Atatürk'ün hatırasına yakışır bir şekilde. Üç büst var: Atatürk'ün, İsmet İnönü'nün ve Celal Bayar'ın... Kim yaptırmış ve ne zaman buraya getirilmiş,
bilmiyorum... Araştırılıp yazılsa iyi olur.

Terası: Geniş bir perspektife sahip. Vista özellikli... İlk yapıldığı yıllarda oldukça uzak bir bakış açısı sağlamış olmalı. Derin bir coğrafyayı 10 km belki 15 km uzağı görebiliyorsunuz. Batılılar bu özelliğe "vista" adını veriyorlar. Köşk ve terası batılı terimle ifade edersek tam bir vista... Hayal kurabilir, geleceği planlayabilir veya en azından gözünüzü dinlendirebilirsiniz.

Mutfak: Mutfakta mermer bir sehpa var. Yetkili sadece onun "özellikli" olduğunu söylüyor. Yekpare büyük bir mermer ve kalın. Sanırım 3,5 veya  4 cm kalınlığında. Bizi gezdiren görevlinin bildirdiğine göre, köşkü gezen bir mermer ustası böyle bir sehpayı şimdilerde dahi zor yapabileceklerini söylemiş. Biraz dikkatli bakınca, öyle olduğu anlaşılıyor. Dikkatiniz çekilmezse fark etmiyorsunuz. Fakat köşke 21 yıl görev yapan Sabri Görgülü mermer masanın oraya sonradan getirilmiş olması gerektiğini belirtiyor. Kendi çalışma zamanında söz konusu mermer sehpa yokmuş. Aslında Ergene Köşkü'nde hiç yemek pişmemiş. Köşkte misafirlere sadece sabah kahvaltısı sunulmuş. Sabri bey "akşamdan her şeyi hazırladık. Sabah olunca misafirlerin kahvaltılarını sunardık" diyor.

Personel odası: Sabri bey, "mutfağın yanında küçük bir soyunma odamız vardı.  Üç vardiya çalışıyoruz. Oraya küçük bir yatak koymuştuk. Uzanır dinlenirdik. Gerektiğinde uyuyabiliyorduk. Fakat her zaman uyanık bir kişi olurdu. Siyah pantolonlarımız, beyaz gömleklerimiz vardı. Yazın papyon, kışın uzun kravat takardık. Bayanlar etek-gömlek giyerlerdi.

Tavanı: Sabri beyin ifadeleriyle: "Tavana çıkardık. Orada 10 metre kare büyüklüğünde kalın bir yün halı vardı. Tavan depo olarak kullanılırdı. Düzenli ve tertemizdi. Naftalin koymuştuk, güvelerin yemesi mümkün değildi. Halıyı oraya 1980'li yıllarda çıkarmıştık"

Köşkün Eşyaları
Envanter Defteri. Köşkün bir envanter defteri varmış. Önemli olan tüm eşyalar o deftere yazılırmış. Demirbaş defteri gibi bir şey... Defter fabrikanın muhasebesinde korunurmuş. Sabri bey defter kaybolursa her şey kaybolur diyor. Bu defteri görmedik. Gözümüze çarpan bazı önemli eşyalara numara verilmesi ve üzerlerine küçük etiketler yapıştırılmış olmasıydı. Sadece onları gördük.

Büyük halı: Sabri bey kalın, yün bir halıdan söz etti. Oldukça büyükmüş. 10 metre kare büyüklüğünde, kare biçimli, üzerinde çiçek veya gül desenleri olan...  1980'li yıllarda Köşk'ün çatı katına kaldırılmış. "O güne kadar gördüğüm halıların en büyüğüydü", diyor. Kullanılmıyormuş. "Manevi değeri yüksek bir halı" diye tanımlıyor. Desenleri çok güzeldi ve demirbaş defterinde kaydı vardı. Her yıl demirbaşlar sayılıyor ve eşyalar kontrol ediliyordu. Kayda geçirilmemiş hiç bir şey yoktu. Halının hala çatı katında duruyor olması lazım". Fabrika satıldıktan sonra çıkarılan listede bu halıya rastlanılmamış. Ne olduğunu kimse bilmiyor.

Numaratör: Mutfakta kapının üzerinde... Hala duruyor. Misafirlerin kaldığı her oda kapısının üzerinde bir numara var. Odalarda zil butonu olmalı ki numaratör vasıtasıyla hangi odanın zili çaldığı belli olsun istenmiş. 1934 alman yapımı bir cihaz... Onu çağrı mekanizması olarak da isimlendirebiliriz. Mutfaktan servis yapan görevlilerin hangi odadan çağrıldıklarını görebilmeleri için yapılmış.

Antika Telefon: 2001 yılına kadar Köşk'te çalışan Sabri beyin dilinden anlatalım. "Köşkün salonunda tarihi nitelikte duvara asılan  bir telefon vardı. Kablolarıyla birlikte çalışır vaziyetteydi. Kayboldu, ne olduğu bilinmiyor. Kapı, pencere açılmamış, kırılmamış. Hiç bir yerde zarar ziyan yok... Fakat telefon yok olmuş. Anahtar suretinin yaptırılıp kapı açılmak suretiyle çalındığını zannediyoruz. Kablosunu bıçakla kesip almışlar. Olay 1988 yılında oldu. Soruşturma açıldı, fakat bir şey çıkmadı. Ben o zaman köşkte çalışmıyordum."

Bu bilgi beni şaşırttı... Kendisine İnternetten çok sayıda antika telefon resmi gösterdim, "hangisine benziyordu" diye sordum. "Konuşma ahizesi telefona sabitti" dedi ve gösterdiğim bir telefon resmine bakarak "onun gibiydi" şeklinde yanıtladı.

Taş ayna: Kristal ayna olmalı... Fakat o zamanın terminolojisiyle "Taş Ayna" olarak ünlenmiş. Antre duvarına monte edilmiş "büyük boy anası". Çevresinde enli ahşap çerçevesi var. Kişiyi olduğu gibi doğal haliyle gösterdiğine inanılıyor. Karşısında kendine şöyle bir bakıp kırıtmayan tüm kişiler bahtsız...

Anı Defteri: Bir çok adı var. Ziyaretçi Defteri, Şeref Defteri, Açılış Defteri... Sabri Bey, biz Şeref Defteri derdik diyor. Köşkte kim kalmışsa mutlaka Şeref Defterine ismi yazılır ve kendisi oraya bir ziyaret notu düşerdi diye ekliyor. Defterin tutulmasına fabrikanın açılmasından itibaren başlanmış. İlk ziyaretçiler duygularını Osmanlı harfleriyle yazmışlar. 1930 yılında gerçekleşen Atatürk'ün ziyaretiyle birlikte duygu ve izlenimler Latin harfleriyle yazılmaya başlanmış. Ayrıntısı "Anı Defteri" başlığında.

Çin vazoları: Bunlar Atatürk'ü ziyaret eden Çin heyetinin getirdiği vazolarmış. Bir fabrika müdürü bu vazoların çalınmasını önlemek için içine pirinçten özel bir tertibat yaptırmış, yere monte ettirmiş. Vazoları ancak kırılarak yerinden oynatmak mümkün imiş. Fakat sistem 2001 yılından sonra değişmiş. Sabri bey "biz çok disiplinli çalışıyorduk" diyor. 

Semaver ve kahve değirmeni. Bunları Rus büyükelçisi Atatürk'e hediye etmiş. Çin vazoları ile semaverlerin fabrikaya ne zaman ve nasıl getirildiği konusunda bir bilgi yok. Bu güne kadar kimse böyle bir soru sormamış ve araştırmamış.

Portreler. Atatürk, İnönü ve Celal Bayar'ın. Yine ne zaman konduğu ve yerleştirildiği konusunda bilgi yok.

Gümüş Yemek Takımları. Atatürk Ergene Köşkünde yemek yememiş. Bu takımlar daha sonraki bir tarihte İstanbul'dan getirilmiş. Atatürk Kırklareli'ye giderken yemeğini muhtemelen trende yedi. Kırklareli'de de yemiş olabilir. Gazete haberlerinde Kırklareli Belediyesinin mükellef bir sofra hazırladığı yazılı. Atatürk öğle yemeğini Alpullu'da yemiş olsaydı mutlaka fotoğrafı olurdu. Saat 12.30'da beldeden ayrılıyorlar. Belirlenen vakit, yemek yiyip ayrılmaya müsait olan bir saat değil... Kalabalık bir protokol ekibi 15, 20 dakika gibi kısa süre içinde yemek yiyemez.

Gümüş yemek takımlarının içinde çatal, kaşık, bıçak grupları, yumurtalıklar, peçetelikler varmış. Çay ve şeker kaşıkları... Tam sayısı bilinmiyor. Fabrikayı satın alan firma herhalde bunları saydırmıştır. Şeffaf olunmasında yarar var. Envanter şeffaf olarak kamuoyuna ilan edilirse daha iyi korunur.

Sabri Görgülü bey anlatıyor: Bir gün Edirne'den Arkeoloji müdürü bir bayan geldi. Bir numara söyledi... Yemek takımları dünyanın en iyi gümüşünden yapılmış, dedi. Ayarını bana sordu: " bilmiyorum" dedim. Müdür bıçak takımlarını daha yakından inceledi, damgalarına baktı. "Dünyanın en iyi gümüşü" dedi. Gümüş yemek takımları özelleştirmeden önce bir ara Ankara'ya Genel Müdürlüğe gönderilmiş.... Altı yedi anahtarla korunurdu. Hemen çıkarıp bakamazdınız. Hepsinin anahtarları aynıydı. Görevli olmayan kişiler takımların yerini bilemezlerdi. Bir misafir geldiği ve "gümüş takımları göreceğiz" dediği zaman altı anahtarla korunduğu yerleri açıp takımı misafirin önüne getirirdik. Kırk, elli parça vardı.

Eşyalara numara verilmesi.Anı eser niteliğindeki eşyalara numara verilmiş ve gazetelerde bu eşyalar Ankara'ya götürülecek diye yazılmış. O yüzden insanlar üzülüyorlardı. "Bu eşyalar buranın" diyorlardı. Görelim bakalım, ne olacak. Doğru hareket tarzı, eşyaların yerinde kalması. Fabrika satılmış bile olsa tarihi yer ve mekanlara dokunulmaz. Dokunulmaması gerekir. Satış protokolünde bu konuda bir kayıt var mıydı, bilmiyoruz. Bekleyip  göreceğiz.

Kırmızı sandalye. Sabri bey, "Köşkte kolçaklı küçük bir sandalye vardı. Kırmızı renkli... Orada duruyordu. Kimin olduğunu bilmiyorduk." Ben öyle anlıyorum ki sonradan insanlara "Atatürk'ün oturduğu sandalye" diye tanıtılmaya başlanmış.

Büstler. Camekan vitrin üzerinde üç tane büst var. Atatürk'ün, İnönü'nün ve Celal Bayar'ın... Üçü de siyah renkli... Sabri bey ilginç bir şekilde bizim zamanımızda büstler orada yoktu diyor. Acaba 2001 yılından sonra bir düzenleme mi yapıldı. Sabri bey Atatürk'ün odası diye tanıtılan odada tek kişilik bir yatak olduğunu çift somyanın veya yatağın oraya sonradan konduğunu söylüyor.

Uzun Mehmet Biblosu. Sabri bey anlatıyor. "Hatıra eşyalarının arasında el ayası büyüklüğünde siyah renkli küçük bir biblo vardı. Uzun Mehmet'in özenle yapılmış heykeli. Türkiye'de kömürü ilk bulan kişi. Kırılmaz malzemeden itinayla yapılmıştı. Kömürü o bulduğu için bazen takılır, dakikalarca onu seyrederdim." Kadri ağabeyle Köşkü gezdiğimizde onu göremedik. Acaba bir kenarda, köşede saklı mı kaldı. Yoksa, o da buharlaşan eşyalar arasında mı?

Orijinal televizyon. Sabri bey "köşkte orijinal bir televizyon da vardı" diyor, fakat onun hakkında daha fazla bir bilgi veremiyor.

Tren ve Cip
Tren : Ergene Köşkü'nün grişinde fabrikada yöneticilerini taşımak için kllanılan bir cip var ve aynı zamanda bir tren... Bunların köşkün girişine konması iyi olmamış. Ergene Köşkü,  fabrika müzesine dönüşmüş gibi bir hava çıkmış ortaya... Tren ve Cip Fabrika Müdürü Fikri Cömert zamanında yerleştirilmiş oraya.

Tren, fabrika içinde pancar vagonlarını taşımak için kullanılıyormuş. Yolcu vagonlarıyla ilgili değil. Doğu Alman yapımı imiş. İyi bir hatıra, fakat yeri burası değil. Cip köşklerin değişik ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılıyormuş. Hizmet cipi imiş. Erzak alınacağı zaman, çamaşırhaneye çamaşır götüreleceği
zaman veya acıl olarak bir yere gidileceği zaman bu cip kullanılırmış.

2015 yılında yenilenerek ziyarete açılan 1 adet Alman yapımı buharlı lokomotif ve 1 adet 1962 model cip bulunuyor. 1934 yılında satın alınan ve 58 yıl hizmet verip 1992 yılında hangara çekilen Buharlı lokomotiften Türkiye’de sadece 2 adet olduğu biliniyor. Fabrika Müdürü Fikri Cömert, törende yaptığı
konuşmada, buharlı lokomotifi ve cipin turizme kazandırmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.

Buharlı lokomotifin 58, cipin ise yaklaşık 30 yıl fabrika hizmetleri için kullanıldığını belirten Cömert, 1992 yılında araçların hizmet dışı bırakıldığını ifade etti. Araçların manevi ve tarihi değerinin bulunduğunu anlatan Cömert, "2013 yılında fabrikada göreve başladığımda buharlı lokomotif ve cipi
halkın yararına sunmak için çalışmalarda bulunduk. Gerek işçisi, gerekse memuru herkes elinden geleni yaparak her ikisinin de bakım, onarım ve temizlik işlerini yaptık. Manevi ve tarihi değeri parayla ölçülemeyecek kadar değerli olan buharlı lokomotif ve cipi turizme kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Çalışmalarda emeği geçen Alpullu Devlet Demiryolları Gar Şefliği’ne, belde esnaflarına, fabrikamızda çalışan işçi ve memur arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" diye konuştu.

Konuşmaların ardından Kaymakam Alkan ve beraberindekiler açılışı yaparak Cömert'ten lokomotif ve cip hakkında bilgi aldı.

Köşkün Görevlileri : Köşkte ilk görev yapan kişiler kimlerdi bilmiyoruz. Ethem Efendi'den söz ediliyor. Eskiden gazinoya ve köşke o bakıyormuş. Aslında garson imiş. Kendisini Köşk'le o kadar özdeleştirmiş ki emekli olduktan sonra Yeni Mahalle'de kendisine ev yapacağı zaman aynı planı temel almış.

Köşkte görev yapan adlarını tespit edebildiğimiz diğer kişiler: Sabri görgülü (1978-2001 yılları arasında 24 sene görev yapmış), Mehmet Öztürk, Yılmaz Bayraklı. Köşkte üç vardiya halinde çalışılıyormuş. Bayanlardan da iki temizlikçi personel varmış: Fethiye Kartal ve Gülseren hanım... Emekli olan gidiyor, yerine sürekli yenileri geliyormuş.

a Ali Mülayim, Alpullu şeker fabrikası yerleşkesi-ergene köşkü örneğinde iç mekân donatılarının toplumsal yapı yöntemi ile analizi, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne.

Bavyera Özgür Devleti tarafından Breuhaus unvanını alan profesörlerin ödülüne layık görüldü.Aralık 1928'de - ancak, Breuhaus hiçbir devlet okulunda ne Münih'te ne de başka yerlerde öğretmenlik yapmadı.

Cip ve Tren
Ergene Köşkünün önünde bir cip ve eski tren var. 2015 yılında Fabrika Müdürü Fikri Cömert zamanında açılmış. Müdür yaptığı konuşmada, buharlı lokomotifi ve cipi turizme getirmekten mutlu olduğunu söyledi. Buharlı lokomotif 58, Jeep’in 30 yılı aşkın bir süredir fabrika hizmetlerinde  kullanıldığını belirttiğini, 1992’de araçların kullanımdan kaldırıldığını söyledi. Cömert, araçların manevi ve tarihi bir değeri olduğunu açıkladı. Hem işçi hem de memur, her ikisini de korumak, onarmak ve temizlemek için her türlü çabayı gösterdi. Buharlı lokomotifi ve paranın entelektüel ve tarihsel değerini kazanan Jeep'i turizme getirmekten mutluluk duyuyoruz. Fabrikamızda çalışan Alpullu Devlet Demiryollarının Gar Şeflerine, yerel esnaflara, işçilere ve yetkililere teşekkür etmek istiyorum.

Konuşmaların ardından vali Alkan ve çevresi Cömert açıldı ve lokomotif ve jeep hakkında bilgi verdi.

Köşkün Ziyaretçileri
Alpullu'yu ziyaret eden ünlüler Ergene Köşkü'nde kalıyorlar. "Ziyaretçi Ünlüler" maddesinde konuya değinildi. Bu bağlamda "kurmay subayların ziyareti" önemli. Harp okulu öğrencileri komutanlarıyla Alpullu'ya geliyorlar. Subaylar ve üst rütbeli komutanlar köşklerde kalırlarken askeri öğrenciler memurlar pavyonunda ağırlanıyorlar. Bu gezilerde Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli'yi gezerek çeşitli araştırmalar yapıyorlar.

Sabri Görgülü, "Köşke misafir geldiği zaman iki kişi aynı yatak-çarşafta yatmaz.  Sabununa varıncaya kadar her şeyi değiştiririz" diyor. "Kural öyle... Adam dinlenmek için bir saat bile kalmış olsa durum değişmez. Misafirhaneden ayrılır ayrılmaz her şeyi değiştiririz..."






a Tanımlama bana ait değil Milliyet, 14.1.1934 tarihli gazetede Mehmet Behçet kuruyor bu cümleyi.
---

Ergene Köşkü

 
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü
alpullu ergene köşkü; atatürk köşkü