Elif, Aluf, Alup, Alpullu
Hallacı Mansur; Kuran’da bazı surelerin başında bulunan Elif-Lâm-Mîm harf kombinasyonunu Allah’a işaret eden bir simge olarak yorumlar. İzole olmuş, dikey çizgi şeklinde yazılan Elif, tek bir Allah olduğunu gösterir. Lâm (veya âlâ) ilahi lütuflar ve Mim harfi “mâlik-el mülûk” anlamındadır. Yani, evrendeki yegane mülk, yegane devlet sahibinin O olduğu... Alif daha sonra el-alûf vel-ma’lûf sözcüğüyle açıklanır. El-alûf “kendisini güvende hisseden kişi” veya kısaca “mümin”, demektir. Malûf ise kendisine o güveni veren Allah’a işaret eder (Orfali, 2011).
Alif ve alûf sözcükleri arasındaki ayrım, birincisinin Tanrı anlamına gelmesi ve ikincisinin ise Tanrı inancıyla, bir taraftan kendisini güvende hisseden ve diğer taraftan da çevresine güven veren mümin kişi anlamında olmasıdır.
Aluf ve Alup ilişkili sözcükler… P ve F harfleri her zaman yer değiştirir.
Bir de Hintlilerin Pullu sözcüğü var.
Modern Hint dilinde pullu yardımcı fiil olarak “dir” anlamı veriyor ama eski tarihlere gidildiğinde onların Pala, Pulu, Pali gibi sözcüklerini yine “Elif” anlamında okumamız gerekiyor. Hintliler; “ilk”, “kök” veya “asıl” olan şeyi pala veya pali şeklinde adlandırıyorlar. O büyük kılıca, “Elif'e benziyor olması” nedeniyle “Pala” demişler. Hintliler veya eski Türkler… Hint-Türk karışımı olan topluluklar…
Aluf-Pullu, Alup-Pullu, Al-Pullu, Alpulu, Alpu…
Bu sözlerin hepsi ikilemeler niteliğinde. Bazen birinci, bazen ikinci sözcük küçültülmüş. Alpu örneğinde ise her ikisi birden... Hint-Türk karması topluluklar Semitik Aluf sözcüğünü kendi dilleriyle Palu, Pullu, Bollu kelimeleriyle karşılamaya çalışmışlar. Anlaşılma güçlüğü doğmasın diye zaman içinde ikisini evlendirerek Alup-Pullu veya Alpullu sözcüğüne sarılmışlar. Alpullu ikilemesi mümin anlamında. İnanan, demek… İnandığı için, kendisini emniyet ve güven içinde hisseden.
Çocuklarımıza Elif adını koyuyoruz ama Elif veya Alif Mâlik-el Mülûk olan “Allah” demek. Elif derken aslında kastettiğimiz, Alûf sözcüğü… Elif’e rabtolmuş, Elif’e bağlanmış anlamında… Elif’e bağlı olmanın huzurunu, emniyetini, güvenini taşıyan kişi… Elif, Alûf’tan bozulmuş “galat” bir söz. Alûf sözcüğü “zaman nehrinin içinde yuvarlanan çakıl taşları” gibi köşeleri düzleştirilerek Elif olmuş. Artık Elif sözüne şöyle bakmamız gerekiyor. Evet Elif, Allah anlamındadır ama, insanlara ad olarak verildiğinde O’na inanan, O’na bağlı, O’na güvenen manasına gelir.
Aluf-Pullu, krallara unvan olarak verilmişse Tanrıya bağlı olan lider anlamındadır. Kral, Baş, Emir, Raca, Melik, Kabile Başkanı ve Reis türünden her türlü liderin hükmü geçicidir, sürelidir. Belli bir bölge ile veya bolu ile, sınırlıdır. Liderlere Alpu, Alp, Alpa denmesi “hüküm yürütmeleri” nedeniyledir ki bu güç tanrıdan göçerilmiştir. Bir kralın bu biçimdeki tanrısal ihsanı görmezlikten gelip kendisini tanrı ilan etmesi onun Alupluk iddiasını ortaya koyar.
Aluf-Pullu sözü krallara unvan olarak verilirken Hint-Türk kültür coğrafyasında küçük bir değişikliğe uğrar. “Belli bir yerleşim yeri” veya “bölge” yöneticilerine Bolu denir. Bir bölgenin, arazinin, şehrin yöneticisi veya Elif’i anlamındadır. Bolu Beyi sözü böyle doğmuştur. "Bol'u" veya "sınırları belli olan bir bölge'yi" yöneten Aluf demektir… Bolu ve Beyi sözcükleri de ikilemedir. Alp, Aluf, Pullu, Bolu ve Bey sözcükleri “yönetim ortamlarında” aynı manaya gelir: Lider.
Aluf-Pullu, bir yerleşim yerine ad olarak verilmişse “O’na inanan, O’na bağlı, O’na güvenen insanların yaşadığı yer” manasınadır. Veya şöyle de söyleyebiliriz: “Elif’in koruyup gözettiği köy, kasaba, şehir”. “Elif’in ihsan ettiği topraklar”… Doğayı Tanrı olarak değerlendiren Hint düşüncesinde durum biraz farklıdır. Doğanın kendisi, topraklar, meralar Aluf-Pullu ’dur veya Bolu…
Bizde “bolluk, bereket” sözü görünmez, ebedi ve ezeli olan Tanrı kavramıyla ilişkili iken, Hint düşüncesinde Bolu, "çayır" manasınadır ve Bereket sözü ise "inek"...
Biz, Aluf-Pullu tahtına Allah’ı yerleştiririz, Hintliler üçledikleri Şiva, Brahma ve Vişnu’yu… Ve aynı zamanda onların karılarını. Bizim için Aluf-Pullu olan, onlar için Tri-Pullu veya Tri-Bolu’dur. Tanrıyı üçlerler… Tanrıyı üçledikleri gibi devletin, şehirlerin, kasabaların ve köylerin yönetimini de üçlerler. “Mademki tanrı üçtür, Tanrı’nın hakkı üçtür, o halde şehirlerimizi, devleti de üç kişiyle ve sırasıyla, aynı zamanda meclis ortamıyla yöneteceğiz” derler.
Aluf-Pullu sözü üçgen cam prizması gibi…. Beyaz ışık (veya tekil nur çizgisi) prizmanın içinden geçince gözlerimizi kamaştıran rengarenk bir ışık huzmesiyle karşılaşıyoruz. Yeşil, kırmızı, sarı, mavi... Böyle bir durumda, yüzlerce rengin veya terimin tek tek, tarihsel köklerini araştırmak için vakit mi kaybedeceğiz, yoksa onları demet yapıp tek bir adrese irca mı edeceğiz?
Hüner Şencan
.