Tam adı "Ziraat Bölge Şeflikleri"... Kısaltma yapmış "Bölge Şeflikleri" demişiz. Teşkilatın kuruluş amacı, pancar ekilen toprakların belli büyüklükler çerçevesinde bölümlendirilmesi ve her bir bölümün bir şeflik tarafından idare edilmesi... Bölgede ne kadar pancar ekilecek, gübre, ilaç, sulama, pancarın sökülmesi, fabrikaya nakli, avans ödenmesi, küspe ve benzeri tüm sorunlarla bölge şeflikleri ilgileniyor. Uygulamayı Almanlar ve Macarlar getirmiş. "Biz böyle yapıyoruz, siz de böyle yapacaksınız" demişler.

Sistemin esası Trakya'da pancar ekilebilir nitelikteki toprakların bölümlendirilmesine dayanıyor. Başlangıçta beş bölge varmış ve burada tarım eğitimi görmüş kişiler Bölge Şefi olarak görev yapmışlar.  (1) Edirne / Uzunköprü, (2) Kirklareli / Babaeski, Alpullu, (3) Kırklareli / Lüleburgaz, (4) Çorlu, (5) Çatalca / Çerkezköy. 1934 yılına kadar beş bölge sistemi ile devam edilmiş. Fabrika kamulaştırılıp devlete geçince zaman içinde bölge sayılarında değişiklikler olmuş. Son zamanlarda bütün Türkiye'de pancar ziraatı yapılan 200'den fazla Bölge Şefliği kurulmuş.
------
Tarladan sökülen pancarlar eskiden Bölge Merkezlerinde toplanır orada tartılarak yola çıkarılırmış. Sonraki yıllarda kantarlar iptal edilmiş, tamamı satılmış. Şimdiki uygulama şöyleymiş. Bölgeler telefonla bilgi veriyor  "pancar getireceğiz" diyorlarmış.
Pancarlar sadece Alpullu'da tartılırmış. Fabrikada bir arıza meydana geldiği zaman, pancar sökümü ve nakliyesi hemen durduruluyormuş. Bizim zamanımızda devasa pancar siloları kar ve yağmurun altında aylarca beklerdi. O pancarda "şeker özü" mü kalır... Şimdi, tarla sökümünden direk fabrikaya... Fabrika silolarında beklese beklese üç dört gün...  Bu uygulamayla pancardan yüksek şeker verimi elde edilmeye çalışılıyor.
---
Hüseyin Avni Susurluk bölge şeflerinden imiş. Metin Gezer kendisi hakkında "Yanına ne zaman gitsek 'Alpullu' dediğimiz zaman gözlerinden yaşlar akar. Çok hizmetleri olmuştur" diyor.
---
Aziz Telal Ayverdi anlatıyor.
!979'dan 1992'ye kadar 14 bölge şefliği vardı. Çatalca, Saray, Çerkezköy, Muratlı, Kırklareli, Babaeski, Pehlivanköy, Edirne, Uzunköprü, Keşan, İpsala, Malkara, Hayrabolu ve Alpullu Merkez...

Bölge şeflikleri pancar ektiriyordu. Tarlaların hazırlanmasından pancarın sökümüne kadar tüm iş ve işlemleri onlar takip ediyorlardı. Hastalıklara müdahale ediyorlardı. Çiftçiye ekim ve çapa avansı ödüyorlardı. Sulama ve söküm avansı verirlerdi. Sadece pancar konusu değil... Hayvancılık desteği de veriyorlardı. Çiftçiyi eğitiyor, öğretiyorlardı. Mavi işçi elbisesi olan çocuklar geliyordu. Gençleri köylerden toplayıp   Alpullu'ya getiriyorlar onları pavyonlarda eğitiyorlardı. Eğitim gören o kişiler sonra Ekim Çavuşu adıyla bölgelerde istihdam ediliyorlardı. Her bölgeden beş on kişi gelirdi. Toplamda 100 civarında Ekim Çavuşu yetiştirilirdi. Her sezon bu uygulamaya devam edilirdi. Gelenler Pavyonlarda yatıp kalkarlardı. Sonra bu uygulamayı kaldırdılar. 1976 Ecevit döneminde çavuşların hepsine kadro verildi, sistem kalktı.
---
Alpullu, Pancar Bölge şefliği organizasyonunun merkez birimi... Ziraat mühendisi Hüseyin Avni Susurluk merkezde yani Alpullu'da görev yapıyor. Daha sonra ziraat müdürü olmuş, genel müdür muavinliğine kadar yükselmiş. Havalı biriymiş. Erdoğan Duygan anlatıyor: "Kampın yöneticiliğini yapıyorum. 'Genel Müdür Muavini kampa gelecek, evini koruyun' dediler. Ameliyat olmuş. Nekahat dönemi nedeniyle bir kaç gün geç  geldi. Garsonlar haber verdiler. Efendim Genel Müdür Muavini geldi. Arabadan inmiyor. Kamp amiri beni karşılasın diyor, dediler. Mayomu giymiş sahilde güneşleniyordum. Döndüm denize girdim, yüzmeye başladım. Bir saat sonra denizden çıktım. "Hoş geldiniz" demek için yanına çıktığımda bana fırça attı, 'Kapıyı sen açacaktın' dedi. O yıllardaki hava ve atmosfer bu...
----.
1980-83 yılları arasında Alpullu'da Merkez Bölge Şefi Bedrettin Yılmazer... Oğlu Anıl, üniversitede yüksek lisans programından öğrencim olunca bu bilgiyi tesadüfen öğrendim. Randevulaştık... İstedim ki ondan da bir şeyler öğreneyim.
----
Bedrettin Yılmazer anlatıyor: 1941 yılında Tunceli'nin Pertek ilçesinde doğdum. İlk, orta ve liseyi Tunceli'de bitirdim. Daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesine devam ettim ve 1967 yılında mezun oldum. Şirkete 1970 yılında girdim. 1980-1983 yılları arasında Alpullu'da görev yaptım. 2001 yılında Bor Şeker Fabrikasından emekli oldum.

Benim zamanımda Alpullu Ziraat Bölge şefliğinin sınırları belirli köyleri kapsıyordu. Nehrin sağ tarafında Düğüncülü, Kırıkköy, Hamitabat, Kumrular, Çavuşbahçe, Hacı Yusuf, Müsellim ve karşı tarafta ise Mandıra, Sinanlı, Lahana köyü, Temrez, Karakallı ve Kara kavak...

Alpullu Merkez Ziraat Bölge Şefliğinde üç kişi olarak çalışıyorduk. Benim dışımda yardımcılarım Ahmet Deliömer ve bir arkadaş daha vardı. Bölgelerin durumuna göre personel istihdam edilirdi. Bazı bölgelerde tek şef olur, bazı bölgelerde iki kişi bulunurdu. Şeflerin bulundukları şeker fabrikasında ne kadar kalacaklarına ilişkin bir kural yoktu. İki, yıl, üç yıl çalışan kişiler olurdu. Mesela ben bir şeker fabrikasında 17 yıl çalıştım.

Çiftçilerden taahhüt alıyorduk. Köy muhtarlıkları pancar ekimi konusunda beyanname veriyorlardı. Köy muhtarlıklarına kroki gönderirdik. Muhtarlıklar bu krokiye göre bölgedeki çiftçileri tespit ediyorlardı. Daha sonra köylülerin adları bir liste halinde bize geliyordu. Listede çiftçilerin adları ve kimlik bilgileri, ne kadar pancar ekecekleri belirleniyordu. Verilen pancar ekim kontenjanına ve çiftçilerin arsalarının büyüklüğüne göre herkesten belli oranda düşüyorduk. Ondan sonra çiftçilerle sözleşme imzalıyorduk. Çiftçilerin arsalarını, sınırlarını, hangi mevkide olduğunu belirliyorduk. Çiftçilerin imzalarını alırdık. En az 5 en çok 30 kişilik gruplar halinde imzalarını ve imza sirkülerlerini alırdık.

Çiftçinin suni gübresini, iki üç defa bakım avansını, tohumunu biz veriyorduk. Ekimini biz yaptırıyorduk. Sonra bu masrafları, vade farkı almadan çiftçinin alacağından kesiyorduk. Çiftçinin eline geçen para tarladan alınan verime göre değişirdi. Kesinti yapılan masraflar, ortalama bir şey söylemek gerekirse  yüzde 60'a kadar çıkar. Bizim zamanımızda 700 civarında çiftçimiz pancar ekiyordu. Son olarak 15 bölge vardı... Pancar üretimi hesabıyla en büyük bölge Lüleburgaz idi. Hayrabolu, Mandıra, Malkara, Çorlu ve Çerkezköy Tekirdağ şehrinin bölgeleriydi. Çatalca İstanbul sınırları içinde kalıyordu.

1980 yılında Merkez Ziraat Bölge Şefliği Kantin Kompleks binasının fabrikaya bakan tarafında idi. Hemen yanında Şekerbank vardı. Üst tarafında büfe yer alıyordu.

Köylere fabrikanın cipiyle gidiyorduk. Dodge (Doç) marka bir pikabımız vardı. Sonra 1981 yılında Cip alındı. Metal kasasını dışarıda yaptırdık. Eski ciplerin üzeri yeşil tenteli olurdu, fakat bizim köylere gitmek için kullandığımız yeni cip tenteli değildi.

Pancar alımına dokuzuncu ayda başlardık. Duruma göre onuncu veya en geç on birinci ayda alımı bitirmek zorundaydık. Merkez bölgesinin pancarlarını Alpullu'da teslim alırdık. Arka arkaya sırlanmış iki tane kantarımız vardı. Araçlar kantara girip tartıldıktan sonra silolara geçerler ve pancarları boşaltılırdı.

1980 yılında, azdı ama, "öküz arabasıyla" pancar geldiği olurdu. Daha çok at arabasıyla, traktörle gelirdi. Kantara gelmeden evvel, kontenjana veya giriş programına göre araçlar davet edilirdi. "Sen şu tarihte geleceksin" diye çiftçilere pusula verirdik, sadece o tarihlerde gelirlerdi. Kantarcılar, gelen pancar arabalarını eğer giriş pusulaları varsa alırlardı. Bu uygulama, bir tür randevu sistemiydi... Diyelim ki çiftçi pancarını öküz arabasıyla getirdi. Pusulasını gösterir kantara girer... Atlar veya öküzler tartılmaz. Sadece pancar arabası tartılır. Bir öküz arabasında normal koşullarda, dara hariç, 600-700 kg pancar olurdu. Araba da duruma göre 400-500 kg gelirdi.

Araba sehpaya çıktıktan  sonra tartılır, cihazdan alttaki kartonuyla birlikte üç nüsha  olarak basılmış bir kartela alınırdı. Kantarcı tartı biletinin bir nüshasını içeriye alır, geriye kalan iki nüshasını müstahsile verirdi. Silo Çavuşları vardır. Pancar boşaltıldıktan sonra Silo Çavuşu kartelanın  üzerine bir pensle delik açarak zımbalardı. Böylece pancarın boşaltılmış olduğu kesinlik kazanırdı. Pancar arabası bu kez "Boş Kantarına" gider, tekrar tartılır, aradaki fark ve fireli kısmı ortaya çıkardı.

Fire tayini genellikle göz kararıyla olurdu.  Fakat çiftçi itiraz etmişse numune alınarak belirlenirdi. Bunun dışında belli aralıklarla fire tayini yapılırdı. Mesela "Arabanın firesi %6" denir. En temiz pancarda bile %5 fire vardır. Pancar kuru yerden sökülmüşse, yağmur yağmamışsa pancar temiz gelir. Yağmur yağmış, çamurlu ve sulak bir alandan çıkarılmışsa firesi daha fazla olur. Yüzde 8, yüzde 12, yüzde 15 fire oranıyla karşılaştığımız durumlar olurdu. Arabanın üst tarafı firesiz gözükse de alt tarafı büyük oranda fireli çıkabilir.

Bizim zamanımızda Alpullu'da fabrika dışında pancar silosu yoktu. Fakat bölgelerde sökülen pancarlar için silo yapılırdı. Ayrıca çiftçiler de kendi tarlaları içinde küçük silolar yaparlardı.

1980-83 yılları arasında fabrikaya tren vagonlarıyla pancar gelirdi. Edirne'den, Babaeski'den, Çatalca'dan... Fabrikanın lokomotifiyle içeri alınır, tartıldıktan sonra boşaltılırdı. [Yazar notu: Öyle anlaşılıyor ki, fabrika treni 1983 yılında dahi çalışıyor].

Bizim zamanımızda bir dönümden 3,5 - 4 ton pancar alınırdı. Hesap buna göre yapılırdı. Bunun eksisi, artısı vardır. Ona göre değerlendirme yapılır. Bizim zamanımızda pancar ekimi açısından 100 bin dönüme yaklaşmıştık. 

Benim zamanımda (1980-1983) Erinç Erdoğmuş fabrika müdürüydü. Ziraat Müdürü Lütfü Oğuz idi. Halk "Ziraat Müdürü" diye bahseder ama aslında onlar "müdür" değillerdi. Hepsi fabrika müdür yardımcılarıdır. Tabelada "Fabrika Müdür Yardımcısı - Tarım", "Fabrika Müdür Yardımcısı - Teknik (İşletme)" diye yazar. Biz ona "İşletme Müdürü" diyorduk ama resmi unvanı "Müdür Yardımcısı - Teknik" diye geçerdi. "Fabrika Müdür Yardımcısı - Muhasebe" vardı. Daha sonraki yıllarda bazı şeker fabrikalarında "Fabrika Müdür Yardımcısı - Personel" birimleri oluşmaya başladı. Müdür yardımcıları müdüriyet binasının ikinci katındaki ofislerde kalıyorlardı. Ziraattan sorumlu müdür yardımcılarının forsu yüksekti, çünkü geniş bir alana hitap ediyorlardı ve çok sayıda kişiyle ilgilenmek durumundaydılar. Ziraat Müdür Yardımcısı ile Fabrika Müdürü aynı binada kalıyorlardı.

Bizim evimiz Ergene Köşkü'ne gelmeden önceki kırma çatılı bina idi. Dubleks, iki katlı idi. Dubleks dediğimiz yer, bir tür çatı katı... Yanımızda İşletme Şefi Hasan Bey oturuyordu. Müdürlerin binası ile bizim evin arasında Besi Şefinin evi vardı. Fabrika Müdürünün evi ondan sonra geliyordu.

Köşklerin yakın çevresi müdür, müdür yardımcıları, uzmanlar ve şefler için ayrılmıştı. Burada, kimisi ikiz villa şeklinde düzenlenmiş sekiz  yapı vardı ve binalarda toplam 14-15 hane kalıyordu.

Hastanede dahiliye uzmanı Dr. Selim Kurtcebe vardı. Diş doktoru Kadir bey Ağrı şehrinden gelmişti.

Teliçi'nin kendine has bir hayat tarzı vardı. Dışarıya ihtiyaç duyulmayacak şekilde her şey düşünülmüştü. Kendi çalışma prensipleri olan, bir anlamda  askeriyeye yakın bir modeldi. İçkili gazinosu, spor tesisleri, havuzu vardı. Gazinoda düğünler yapılıyordu. Gazinoda yediğiniz yemeğin parası ay sonunda maaşınızdan kesilirdi. Gazinoya eşiyle birlikte veya yalnız gelenler olurdu. Teliçi kendi içinde bütünlüğü olan bir yerdi.

Bent'i hatırlamıyorum. Fotoğraftaki Bent'i hiç görmedim. Bizden önce kaldırılmış olabilir. Veya belki o taraflara gitmemişimdir.
-----


  







..

Bölge Şeflikleri

 
alpullu-bolge-seflikleri-1
alpullu-bolge-seflikleri-2
alpullu-bolge-seflikleri-3
alpullu-bolge-seflikleri-4
A B C D E F G H ...I... K L M N O P R S Ş T U Y Z