Bizim zamanımızda "Yarık Tepe" denirdi. Fakat bizden sonraki gençler "Yürük Tepe" şeklinde öğrenmişler... Arkeolojik kazı yapılarak tam ortasından yarılmış olması nedeniyle biz onu "yarık tepe" olarak adlandırırdık. Tarihi tümülüsü "yarık tepe" haline getiren kişi Arif Müfit Mansel idi.

Düğüncülü'lü yaşlı Hasan amca onu "Üyük Tepe" diye telaffuz ediyordu.
Ve kahvede sohbet ettiğimiz bir başkası "Yük Tepe" şeklinde...

Kimileri, Tumba diyor...

Bilim insanı Prof. Dr. Arif Müfid Mansel eserinde "Hüyük Tepe" şeklinde telaffuz etmiş.

Sözcüğün söylenişi zor olduğu için bir süre sonra "Höyük" şeklinde iyileştirmişiz... Kelimeler her zaman elastikidir, söyleniş ve yazılışları zaman içinde değişir...

Üzerinden bir yüz yıl daha geçse,  eğer koruma altına almazsak yok olup gidecek, Hayal Tepe olacak... Ve galiba, yüz yıla da gerek kalmadı... Şimdiden öyle...

1936 yılında Arif Müfid Mansel tarafından Alpullu höyüğünde yapılan araştırmalarda tarihi dönemleri yansıtan katmanlar bulunmuş. Üst katmanlarda  kerpiç kalıntıları, daha alt katmanlarda ise Tunç Çağı'na ait tek renkli çanak-çömlek parçaları bulunmuş. Bunların bir bölümü geometrik benekli imiş ve benzerleri ayni dönemde Macaristan'da, Ege'de ve Balkan kültüründe de varmış. Macaristan'daki buluntulara "Toce Kültürü" deniyormuş. Tunç Çağı'ndan söz ediliyorsa milattan önce 3200'den başlayıp 1200'e kadar uzanan bir devreyi kast ediyoruz demektir. Öyle olunca Alpullu'ya en az 3500, en çok 5000 yıllık bir tarih biçebiliriz.

Günümüz Trakya bölgesinde yaklaşık 800 ila 100 arasında höyüğün bulunduğu tahmin ediliyor... 1936-37 yılları arasında Atatürk'ün emriyle  bunlardan 500 kadarı tespit edilmiş ve açılmış. Diğerlerinin düzlendiği veya bir şekilde yok edildiği düşünülüyor.

Alpullu'daki  Hüyük Tepe'yi ilk, o yıllardaki unvanı doçent olan Arif Müfid Mansel açmış. Öyle anlaşılıyorki o ve ekibi iyi bir kazı yapamamışlar. Kaynaklarda "imkanlar yetersizdi" deniyor. Eleman sayısı, bütçe ve grayder olmaması gibi teknolojik sorunlar yapılan çalışmaların etkinliğini bir ölçüde düşürmüş. Uzmanlar tepeyi veya höyüğü boydan boya kazmışlar ve tarih öncesine ait bazı buluntular elde etmişler ama 1993 yılında bulunan lahitlere erişememişler. O yıllarda yapılan kazıların  bütçe kısıtı nedeniyle aceleye getirildiğini düşünüyorum.

Arif Müfid Mansel'in yaptığı ilk kazıların üzerinden 55 yıl geçmiş... (Bu konuda Arif Müfit Mansel maddesine de bakabilirsiniz.)
---
6.1.1993 günü Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bir ihbar geliyor. Anında Jandarma müfrezesi ilgili bölge ve mahalleye yönlendiriliyor. Kazı yapılan Yarık Tepe'de oraya gömülmüş olan  ölüye hediye olarak bırakılmış pişmiş toprak gereçler, cam ve madeni eserler bulunuyor. Askerler buluntulara el koyuyorlar.  Bir de mermer lahit olduğu görülüyor. Fakat gece olmuştur. Saat 23.30'da kazıya ara veriliyor. Ertesi günü mezarda bulunan iki iskelet ve mermer lahit alınarak Alpullu Belediyesine ait araçlarla taşınmak suretiyle Kırklareli Müzesi'ne götürülüyor.
----
Yarık Tepe'nin bulunduğu arsa Düğüncülü Köyü'nden bir vatandaşın tarlası... Yarık Tepe denen yer tarlanın tam orta yerinde... Köy kahvesinde insanlar kendi aralarında "Orada çok para var diye konuşuyorlar". Vatandaşın biri tahrik oluyor ve kepçenin başına koşuyor... Bundan sonra dile getirilen görüşlerin hepsi rivayet... Gerçek mi, hayal mi bilmiyoruz.  Güya kepçeyi vuruyor, kocaman bir kazan içinde altın paralar buluyor. Bu rivayetleri "masal" olarak değerlendiriyorum.

Tümsek olan toprağı kepçeyle dağıtıyorlar, güneydoğu tarafındaki bayırdan aşağıya doğru indiriyorlar veya bir kısmını da başka yere taşıyorlar. "Alpullu'nun çıkışında Benzinliği geçince oraya götürdüler, iki üç sefer yapıldı. Oradaki çukur yeri doldurdular" söylemi var. Kazı sırasında jandarmaya şikayet gidiyor ve anında asker olaya el koyuyor. Kazanla para bulunduğu hikayesi inandırıcı olmasa da gömüde  "insan iskeletleri bulunduğu" doğru.

Kazıyı yapan kişi sorguya çekiliyor. İki hafta kadar nezarethanede kalıyor ve sonra serbest bırakıyorlar. Bütün hikaye bu...
---
Müze müdürü konuşuyor:

"Bahçemizde yer alan bir lahit ilgi çekici. Babaeski’nin Alpullu beldesi yakınlarındaki Düğüncülü köyündeki bir tümülüsten çıkarıldı. Bu lahit, milattan sonra  İkinci Yüzyılın ortalarına, ismini belirleyemediğimiz bir kral veya komutana ait. Lahitten çıkan iskeletin orijinaline uygun benzerini müzemizde sergiliyoruz".
"
Yer Darlığı Nedeniyle Tarihi Eserler Depolarda Tutuluyor" http://arkeolojihaber.net/2009/08/20/yer-darligi-nedeniyle-tarihi-eserler-depolarda-tutuluyor/ (Ağu 20, 2009).

Ve bir başka alıntı...

"Tümülüsün kuzey batı bölümünde mermer bir lahit bulunmuştur. Lahit, kuzeydoğu-güneybatı yönünde olup 2,39 m uzunluğunda, 1,15 m yüksekliğinde, 1,08 m genişliğindedir. Düz bir mermerden kabaca işlenmiştir. Kapak kısmında ve gövdesi üzerinde bazı kırıkları mevcuttur. Kapak semerdam çatı şeklindedir ve dört köşesinde antefix çıkıntıları vardır. Lahit teknesi ve kapağında, kenet izleri bulunmakta ve bunlardan bir tanesi sağlam olarak durmaktadır. Lahit içerisinde iki insan iskeletine rastlanılmıştır. İskeletlerde başlar güneybatı yönüne bakmakta ve sırt üstü yatırılmış durumdadır. Buluntularda birinci gömü MS I. Yüzyıl'ın sonlarına, ikinci gömü ise, MS II. Yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir."
Kaynak: "Tümülüs Mezar Tipleri: Trakya", https://www.defineisaretleri.gen.tr/tumulus-mezar-tipleri-trakya/ (9 Nisan 2018).

Bir diğer kaynak:

"Bu tümülüsde 1997 yılında Kırklareli Müzesi Müdürlüğü’nün başkanlığında, Trakya
Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özkan Ertuğrul’un bilimsel danışmanlığı
altında bir kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. İskeletlerin başlarının altında, toprağa karışmış halde, toz haline gelmiş kırmızı kumaş kalıntıları bulunmuştur ve iskeletlerin ayaklarına örtülmüş yaklaşık 1 cm kalınlığında tahtalara rastlanılmıştır.

İskeletlerden birisi lahitin doğu köşesine sıkıştırılmış şekildedir. Diş yapısına ve kemik özelliklerine bakıldığında bu iskeletin bir erkeğe ait olduğu düşünülmektedir. Diğer iskelet öbürüne yakın olarak, hatta üzerine bırakılmış bir şekilde bulunmuştur. İkinci iskeletin kafatasının diğerine oranla küçük ve kemiklerinin daha narin olmasından dolayı bu iskeletin bir kadına ait olduğu düşünülmektedir. İkinci iskeletin daha sonra mezara bırakıldığı anlaşıldığından burada ikinci bir gömü olayının gerçekleştirildiği kazanlar tarafından düşünülmektedir. 

Ele geçen buluntularda tuvalet kutusu ve tuvalet malzemeleri, ikinci iskeletin kuzey tarafında bulunan ayaklarının dibine bırakılmıştır. Lahitin içerisinden parçalar halinde ele geçmiş, pişmiş toprak bir testi, sağlam olarak ele geçmiş omuz üzerindeki kumaş gözeneklerinden ötürü üstünün kumaşla örtülü olduğu düşünülen bir başka pişmiş toprak testi, cam bir şişe, bazıları kırık olarak bulunmuş camdan parfüm şişeleri, 40’a yakın parçanın yapıştırılmasıyla oluşturulmuş bir adet yeşil camdan yapılmış modulius, bir adet cam kadeh, 1 adet üzeri boğa başı görünümlü aplik tutamak, biri tam olmak üzere, boynuzdan yapılmış 2 adet tarak, 1adet içinde sertleşmiş halde pudra ya da krem bulunan fildişi pudra kutusu, 2 adet oldukça bozulmuş durumda, ahşap tuvalet kutusu, 1 adet biley taşı ve ahşap muhafazası, 3 adet bronz genç insan başı şeklinde aplik, 2 adet metal kuş figürü, 4 adet insan figürü şeklinde anahtar, çeşitli boylarda cam, kehribar ve diğer cins taşlardan boncuklar ve tümülüsün uzağına bir yere nakledilmiş olan toprağın içerisinde de 1 adet bronz kandil bulunmuştur."
-----
"Alpullu tümülüsü, 1936 yılında Prof. Dr. Mansel tarafından kazılmıştır. Bu tümülüs 7 m. yüksekliğinde, 50 m. çapındadır. Tümülüsde herhangi bir mezara rastlanılmamıştır, fakat tümülüsün altında doğal zeminden 0,25-0,30 m. aşağıda, Tunç Çağı kültürlerinden birisinin yerleşim yeri bulunmuştur."
-----
"lahit içerisinden genç bir kadın ile yaşlı bir erkeğe ait olduğu belirtilen iskeletlerin çıkarıldığını anlattı. İskeletlerin müzede sergilenmesine karar verildiğini dile getiren Kırklareli Müze Müdürü Derya Balkan, ziyaretçilerin iskeletlere yoğun ilgi gösterdiğini söyledi. Kırklareli Müze Müdürü Derya Balkan, özel vitrin içerisinde sergilenen iskeletlerin, geçmişin hatırlanması açısından önemli olduğunu ifade etti. Lahitten iskeletlerin yanında bulunan pudra kutuları, su testileri, kemik tarak ile madeni eserlerin de çıkarıldığını aktaran Balkan, "İskeletlerin milattan sonra İkinci Yüzyıla ait olduğu belirtti. Kadına ait cesedin, lahite erkek cesedinden 50 yıl sonra konulduğu tahmin ediliyor. İskeletlerle birlikte lahitten çıkarılan eserler de müzemizde sergileniyor. 1993 yılından bu yana müzemizde sergilenen erkek ve kadın iskeleti, ziyaretçiler tarafından ilgiyle inceleniyor."
Bin Yıllık İnsan İskeletleri İlgi Çekiyor, http://www.demokrattrakya.net/haber-2010-bin-yillik-insan-iskeletleri-ilgi-cekiyor.html (15.8.2018).
----
"Mezardan ele geçen buluntular arasında bir adet yeşil camdan yapılmış cam sürahi, bir adet cam kadeh, 1 adet üzeri boğa başı görünümlü aplik tutamak, biri tam olmak üzere boynuzdan yapılmış 2 adet tarak, 1 adet içinde pudra ya da krem bulunan fildişi pudra kutusu, 2 adet bozulmuş durumda olan ahşap tuvalet kutusu, 3 adet bronz genç insan başı şeklinde aplik, 2 adet metal kuş figürü, 4 adet insan figürü şeklinde anahtar, çeşitli boylarda cam, kehribar ve diğer cins taşlardan boncuklar bulunmuştur ."
---
Alpullu'da bulunan keramiklerin Tunç Çağının başlangıcına ait olduğu belirtiliyor. İnternet'teki "Tarihi Olaylar adlı sitede (2019) "Tunç çağının başlangıcı tüm dünyada eşit zaman dilimlerinde değil, aksine birçok kıtada farklı zaman dilimlerinde olmuştur. Dünyada Tunç Çağının ilk başladığı iki yerleşim bölgesinin Mezopotamya ve Anadolu coğrafyası olduğu bilinmektedir. Tunç Çağı Anadolu’da MÖ  3000 yıllarında Girit, Ege adaları ve Yunanistan’da başlamıştır. Avrupa’da ise MÖ 2000 yıllarında başladığı tespit edilmiştir." denmektedir. Böyle olunca Yarık Tepe'ye gömülen ilk insanların tarihini günümüzden 4000 yıl öncesine kadar götürmemiz gerekmektedir. Yarık Tepe, mermer lahit gömüsü açısından belki 2000 yıllıktır ama  daha alt katmanlarda bulunan keramik parçaları eğer gerçekten
Tozsegte kalıntılarıyla ilgili ise onun çok daha uzun muhteşem bir geçmişe sahip olduğunu söyleyebiliriz.
----
Böylesine önemli tarihsel bir kalıntı veya  Alpullu'nun "bayrak direği" nasıl olur da greyderle dümdüz edilip yok edilebilir. Tarladan üç yüz kilogram fazla buğday veya ayçiçeği elde etmek mi önemli yoksa tarihsel bir sembolü sonsuza kadar  yaşatmak mı? Yetkililer böylesine önemli bir bölgeyi nasıl olur da kamulaştırmayı düşünemezler? Edirne'deki Sit Alanı kurullarının bu konuda yapacakları hiç bir şey yok mudur? İçi boşaltılmış olsa bile o tarihsel tepeyi yeniden yaparak gelecek nesillere öylece emanet etmek manevi bir sorumluluk değil midir? Belediyeye, şeker fabrikası yöneticilerine, sivil toplum kuruluşlarına, Alpullu halkına, hepimize görev düşüyor. Bir şeyler yapmalıyız. Çünkü Alpullu sözcüğü  "tümülüsü veya höyüğü olan yer" demek. Höyük yoksa, kayıpsa Alpullu da yok ve bizler sonuçta tarihten nasibini almamış insanlar olarak değerlendirilmeye mahkum oluruz. 
--
Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında yarık Tepe askeri gözetleme yeri olarak kullanılmış. Çünkü orası bölgenin en yüksek yeri imiş.
---
Kadri Özçetin: Eskiler anlatıyorlardı. Yarık Tepe'nin etrafındaki tarlaları sürerken köylüler pişmiş toprak, çanak-çömlek parçaları bulurlarmış. Bu çevre Traklar zamanından beri önemli  bir yerleşim merkezi. Babam Mustafa Özçetin  Alpullu'da Jandarma Astsubaylığı yaptı. O anlatıyordu. 105 milimetrelik topu Yarık Tepe'ye çıkarmışlar. Oradan her tarafı gözetleyip, denetim altında tutuyorlarmış.
---
"50 m taban çapı ve 7 m yüksekliğinde olan Alpullu tümülüsünü elimizdeki sınırlı para ve araçlarla ortadan kaldırmayı düşünemezdik. Onun için tümülüsü baştan başa ikiye bölen bir yarma açtık, bunu merkeze doğru genişletmek suretiyle derinleştir- dik. Fakat dıştaki toprak düzeyine indiğimiz halde mezarla ilgili hiçbir ize rastlamadık. Buna karşılık tabii zeminin 25-30 cm aşağısında ev kalıntılarına ait oldukları anlaşılan kerpiç kitleleri ve bunların arasında bir hayli çanak çömlek kırığına rastladık. Siyah, gri ve toprak renginde olan ve bazılarının üzerinde çizgilerle gösterilmiş geometrik süsler bulunan elde yapılmış ve perdahlanmış seramik parçalarından birkaç tanesini terkip etmek suretiyle vazo şekilleri hakkında da bir fikir edinebildik ve gördük ki tümülüsün altında prehistorik bir yerleşme yeri vardır; vazolar, teknik ve şekilleri bakımından, Macaristan'ın birçok yerlerinde bulunan ve «Toçe kültürü» olarak adlandırılan bronz çağı başları kültür tabakalarında bulunan seramikler ile dikkate değer bir benzerlik göstermekte ve M.Ö. " Kaynak: Türkiyemiz, 11-19. sayılar, Ak yayınları Limited Şti., 1973.

Macaristan'ın birçok yerlerinde bulunan ve «Toçe kültürü» olarak adlandırılan...
Geç Tunç Çağı (İ.Ö. 2000-1200) Bu dönem seramiği tek renkli ve ender olarak da boya ile bezenmiştir. Boyalı olanlar daha çok kırmızı ve açık zemin üzerine koyu renklerle süslüdür. Kazıma ve boyama olarak yapılan bu bezemeler geometriktir. Evler genellikle taş temelli, kerpiç duvarlı, dörtgen ya da düzgün olmayan dikdörtgen odalıydı ve bu odalarda ocak, fırın ve sedir yer almaktaydı.  

----
Alpullu Höyüğü: Kırklareli Đli, Babaeski Đlçesi’nin, Alpulu Köyü sınırları
içinde yer almaktadır. Đlk Tunç Çağı malzemesi toplanmıştır.
----
Babaeski, Alpullu Şeker Fabrikaları yanında, Arif Müfit Mansel’in bir tümülüste yaptığı kazıda MÖ.2000’in başlarına tarihlenen bir Bronz Çağ yerleşimi ortaya çıkmıştır. MÖ.1200’lerde Trakya’dan gelen göçmen grupları buraya yerleşmiştir. Çeşitli kabilelerden oluşan Trak Krallığı yöreyi egemenliği altına almıştır. Trakların Ast, Madiaten,Melandit, Odris, Tin ve Tranipsa kolları Trakya’nın tümünde olduğu gibi Kırklareli yöresi ile birlikte Babaeski’ye de hakim olmuşlardır. MÖ.750 yılında Avrupa’dan Anadolu’ya yönelen Frigler buradan geçmiştir. MÖ.VI.yüzyılın ortalarında Atinalılar, Perslerin (MÖ.513) yöreye yerleştikleri görülmektedir. MÖ.V.yüzyıl ortalarında burada kurulan Trakların Odrys kolunun kurduğu devletini Makedonya Kralı II.Phillip yıkmış bunu Bithynia Krallığının egemenliği izlenmiştir.

MÖ.46’da Roma İmparatoru Cladius Trakya ile birlikte Kırklareli yöresine de hakim olmuşlardır. Bizans İmparatoru I.Anastasios’un (491-518) yaptırdığı Marmara’dan Karadeniz’e kadar uzanan büyük liman suru Babaeski’nin yakınında geçmekte idi. I.Iustinianus (527-533) bu surları onarmış, ancak bunlar sürekli saldırılara uğradığından günümüze ulaşamamıştır. Bu iki Bizans imparatorunun üzerinde özenle durduğu surların yapımındaki amaç, Balkanlardan gelecek akınlara karşı İstanbul’u korumaktı. Bizanslılar zamanında adı Bulgaraphygon olan Babaeski’de bu dönemde karışıklıklar ve ayaklanmalar olmuş; 1047 yılında Leon Tornikios’un liderliğindeki isyancıların eline geçmişse de İmparator IX.Constantinus Monamakhos tarafından geri alınmıştır.
-----
Bilhassa Macaristan da Toszegte bulunmuş olan ve néolithique devrin sonuna, yah ut Tunç Devrinin başlangıcına aid olduğu anlaşılan keramikler Alpullu préhistorique keramiklerine güzel analojiler teşkil etmektedirler. Tuna memleketleri ve cenubî Rusya keramiklerini dahi nazarı itibara almak icab eder. H erhalde cenubî Rusyadan büyüle bir dalganın Tuna memleketlerini istilâ ettiği ve buradan da Trakyaya indiği anlaşılıyor.


.

Yarık Tepe

 
alpullu-yarik_tepe-1
alpullu-yarik_tepe-2
alpullu-yarik_tepe-3
alpullu-yarik_tepe-4
alpullu-yarik_tepe-5
alpullu-yarik_tepe-6
alpullu-yarik_tepe-7
alpullu-yarik_tepe-8
alpullu-yarik_tepe-9
alpullu-yarik_tepe-10
alpullu-yarik_tepe-11
alpullu-yarik_tepe-12
alpullu-yarik_tepe-13
alpullu-yarik_tepe-14
alpullu-yarik_tepe-15
alpullu-yarik_tepe-16
yarik_tepe
alpullu-yarik_tepe-17
Perihan Karayel
alpullu yarık tepe höyük tepe
alpullu-yarik_tepe-22
Yağlıboya Resimler Yahudiler Yağmur Yaman Villaları Yandım Çavuş Yardımlaşma Sandığı Yarık Tepe Yavrukurt Yeni Fabrika Yerli Malı Yerli Malı Sergisi Yeşili Yetmiş Evler Yirmi İki Evler Yirmi Üç Nisan Yollar Yunan Askeri Yüksek Okul Yüzüncü-Yıl Parkı
A B C D E F G H ...I... K L M N O P R S Ş T U Y Z